Topal Devlerin Zorlu Yolu (Enver Gökçe Anısına)
Şiir Üzerine

Topal Devlerin Zorlu Yolu (Enver Gökçe Anısına)

Ali Ozanemre

“Biz” dedi en topal dev, “en ilkel Afrika’sından en yukarıda sayılan Avrupa’sına gerek egemenlerin kahredici güçleri gerekse onlara kul köle en aşağıda sürünen sürünün el vermesiyle hep ezilmiş, horlanmış ötelenmiş ve itelenmiş bir kesimden oluruz. Dar yolumuzun zor yol olduğunu biliyoruz”

Karşı çıkacak oldu cangılın tilkileri, çakalları, kurtları, ayıları…

“Bu” dedi topal, çolak dev, “tartışmasız bir gerçek.”

Tilkilerin pavkırmasına, çakalların vıykırmasına, kurtların ulumasına, ayıların homurdanmasına aldırmadı, ekledi: Ulaşılabilene ulaşımı çolak ellerimiz, kırık kollarımız ve topal bacaklarımızla o yolu aşarak sağlamışız. Biz onlarız!”

Onlar, bizimkiler…

Biri var onlardan:

1920’de Erzincan Kemaliye’nin Çit köyünde doğmuş. Ailesi 1929’da Ankara’ya göçmekle aramış umudu. O, orada başlamış ilkokula, ardından Cebeci Ortaokulu, sonra Gazi Lisesi ve DTCF Türk Dili-Edebiyatı bölümü. Kimine göre 51, kimine göre 53 yaşında, tarih 19 Kasım 1981 olduğu gün, Ankara Seyranbağları Huzurevi’nde (Ankara’daki yeğeni onu, son birkaç gün içinde evine getirmişken orada) dama demiş yaşama…

Enver Gökçe…

Benim okuma/ezberleme geçmişimde Yusuf ile Balaban’daki KirtimKirt’ten, çok güzel bestelenmiş Görüş Günü’nden öte ve önce “Fakültenin Önü” şiiriyle var o:

 

“Fakültenin yanı demirden köprü

Fakültenin önü bir sıra kavaktı

Biz bir garip yiğit kişiydik

Bütün hürriyetler bizden uzaktı

 

Faşistler camlara yürüdüler

Kürsüleri kırdılar, höykürdüler

Tığ teber şahı merdan

“Tanrı Dağı kadar Türktü bunlar

Hıra Dağı kadar Müslüman”

Ve de kanlı bıçaklı düşman

….

….

Gökler ışıyordu yer yer

Ortalık ala şafaktı”

 

Ala şafağı, aydınlığa hiç çıkmamış yıllar içinde…

İflah olmaz sağcı-dinci-gerici karşıtlarının dediği gibi o günkü dünyamızda genel gidişe uyum sağlamaya çalışır bir görünüm içindeki tek parti dönemi CHP’sinin faşizan tavırlar içinde olduğu 1945’leri, sonra yönetim erkini ele geçirmeyi başaran sadece adı ‘demokrat’ DP’nin, baskıcı CHP dönemini aratır olduğu 1951’leri, 1957’leri düşünüyorum; geçmiş zamanların bütün boylamında emperyalizmin sopası olmuş dinci gerici faşistleri, onların zaman zaman gemi azıya alarak sola, sosyalistlere, bu ülkenin namuslu komünistlerine yani halka, halkımın öz çıkarına karşı tavır alan taşkın saldırılarını…

Aklımdaki bohçanın kıvrımlarında DTCF’den uzaklaştırılan her biri yalnız ülkemin değil insanlığın yüz akı Doç. Behice Boranlar, Doç. Pertev Naili Boratavlar, Doç. Niyazi Berkesler, Mediha Esendeler… Işıldayıp duruyorlar yıldızlarında.

Aklımdaki fotoğrafın siyah-beyazında, o günlerden bu günlere, uluslararası faşizmin ülkemde tezgahladığı alçaklıklar, tören geçişinde.

Aklımın kıvrımlarından bir ses geliyor, diyor ki “Hep kaybettik, hep kaybetsek de kazanan insanlık adına yine biz olduk.”

Aklımdan çıkmıyor yine de İsmail Bilen, Nazım Hikmet, Nail Çakırhan, Kemal Tahir, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Ahmed Arif, hele Mustafa Suphiler ve yoldaşları, Dr. Sevim Tarı (Belli), Hasan İzzettin Dinamo, Ruşen Zeki, Kerim Korcan, Hamdi Şamilov, Mihri Belli, Dr. Şefik Hüsnü, Zeki Baştımarlar (Yakup Demir), Reşat Fuat Baraner, Mehmet Bozışık, Halil Yalçınkaya, Şükran Kurdakul, Rasih Nuri İleri, İsmail Bilen (Laz İsmail), Sabahattin Ali ve daha nice Enver Gökçeler…

Çolak edilmiş elleri, kolları kırık, her biri bir topal dev…

Ve yapabildikleri yapamadıkları, başarıları başarısızlıkları, dayanıp direnebildikleri dayanamayıp çözüldükleri ile yolun yolculuğuna can baş koymuş niceleri…

Ayrıca ceberut devletin eklemlediği ajanlar, provokatörler…

Malum tek parti dönemi CHP’sinin ardından ABD (CIA) güdümlü, sadece adı demokrat DP’nin 1950’den sonra ülkemin demokrasi bayrağının bezini b.ka püsüre nasıl buladığı…

Kimi savaşım arkadaşlarınca çokça eleştirilmiş Zeki Baştımar’ın 26 Ekim 1951 tutuklanmaları ardından mahkemede haykıran sesi çınlıyor kulaklarımda:

 

“…  Bu dava yalnız Türk adli tarihinde değil, son devrin milletlerarası adli tarihinde kanun namına işlenen kanunsuzlukların türlü örnekleriyle dolu ibret verici bir sayfa teşkil edecektir… Memleketi bugünkü çıkmazdan kurtaracak yolun Komünist Partisi’nin gösterdiği yol olduğuna inanıyorum. Partinin teşkilat prensiplerini ve siyasi görüşlerini açıklayan yazıları yayımlamanın sorumluluğunu kabul ediyorum… Kanun dışında bırakılanlar, kanunun dışında hak arar… Memleketin bütün sınıf ve tabakalarına, özellikle emekçi sınıflara eşit hak tanıyan hakiki bir demokrasinin gerçekleşmesini istiyoruz… Savcı, suçu inkâr ettiğimi söylüyor. Doğru değil. Yeryüzünde milyonlarca insanın kutsal bildiği ve peşinden koştuğu bir idealin adamı olmak bir suçsa ben bu suçu kabul ediyorum.”

*

Hehey bire benim Yunus imanlı, Karacoğlan gönüllü, Köroğlu yürekli yoldaşlarım !

Ben de buldum berceste mısrayı Gökçe’nin dizelerinde: “Dost Dost İlle Kavga”.

 

“Devril başımdaki keder

Dökül dilimdeki yalan

Tutuş beynimdeki kibrit

Kirtimkirt

Kirtim de kirt

Kirtim de kirtim

KirtimKirt”

 

“Panzerler Üstümüze Kalkar” olup yenildik (mi?)

Yenilmiş göründük ama unumuzun buğdayı her zaman daneydi,

Yıkılmış gibiydik ama hep ayaktaydık,

Yendiğini sananların aldandığını bilmez değiliz,

Ayakta kalıp en topal bacağı üstünde gelene yürüyen biz.

*

Enver Gökçe’nin, önce 3 aylık bir hapislik düşmüş payına.

1951 tutuklamalarında da 6 yıllık hapis ve 2,5 yıl sürecek Çorum’da sürgün yaşamı.

Bilgi kaynakları der ki onun;

“Eğin türküleri” (DTCF Türk Dili-Edebiyatı bölümünde bitirme tezi), “Yürekte İspanya” ve “Seçme Şiirler” (Neruda’dan çeviri), Pugaçef Ayaklanması, (VeraPenova’nın çocuk romanı), Ömer Hayyam’dan Seçme (çeviri), Kelile ve Dinme (Beydeba’dan çeviri), Dede Korkut Masalları (Türkmenceden çeviri) gibi gölgede kalan yapıtları vardır. Neyin gölgesinde? “Panzerler Üstümüze Kalkar” ve özellikle “Dost Dost İlle Kavga” adlı unutulmaz şiirlerinin bohçalandığı şiir kitaplarının… Ve ekler bilgi kaynakları: “Yapıtlarının bir kısmı ölümünden sonra yayımlanmıştır.”

Enver Gökçe öldü mü ki ?

Teni ölmüşse de canı bizim canlarımızda…

“Bizimkiler böyle olur, böyle ölür bizimkiler.”

Hele Savaş’a Savaş’a, hele Mahir’e Mahir’e, hele Deniz’e Deniz’e…

*

“Biz” dedi en topal dev, “en ilkel Afrika’sından en yukarıda sayılan Avrupa’sına… Egemenlere kul köle çoğunluğun el vermesiyle bu yolda elleri çolak, kolları kırık, ayaktan topal devler ezilmişiz, horlanmışız, ötelenmiş itelenmiş, tabutluklarda aç susuz kalmışız, bugünlere gelmişiz, biz.

“Bilinen gelişimde binlerce, milyonlarca yıl boyu ilerlemeyi iliklerimizde taşımış, ulaşılabilen aşamaya ulaşımı topal bacaklarımız, kırık kollarımız, çolak ellerimizle sağlamışız, biz.

Hem de;

“Yeryüzünde milyonlarca insanın kutsal bildiği ve peşinden koştuğu bir idealin izi peşinde olmak suçsa, bu suçun sahibiyiz.”

“Yemin / Kasem / Olsun / Ve / And / Olsun / Şart / Olsun / Yerde / Kalmaz / Ahım”ız.

Selam olsun gidenlere, gelecek olanlara…