Üç Duvar
Öykü

Üç Duvar

Davut Elçi

YIKILMIŞ

                                                                                                          Muhammed ve Furkan’a

Günler sonra eve sevinçli geldi adam.

 

  • Bakıyorum keyfin yerinde bugün. Hayırdır? dedi kadın.
  • İki çocuk ölmüş yine, dedi adam.
  • Eee? dedi kadın.
  • Duvar yıkılmış üzerlerine.
  • Nasıl olmuş?
  • Gece, panzer girmiş evlerine.
  • Eee? dedi kadın.
  • Düşünsene, uykudalarmış, dedi adam neşeyle.

 

***

MEZARLIK

Muhtar, mezarlığın sonunda durdu. O da durdu. Eğildi, eline biraz toprak alıp muhtara döndü:

  • Beni neden getirdin buraya muhtar amca? dedi.
  • Sen yazarmışsın ya, malzeme çıkar sana diye getirdim seni buraya, dedi muhtar.
  • Neymiş malzeme? dedi yazar.
  • Mahalleye göç olunca şu bizim mezarlığı büyütelim dedik. Zaten az bir yer kalmıştı mezarlıkta. Allah korusun, bir salgın, bir savaş oldu mu nereye gömeceğiz bunca insanı diye oturduk konuştuk. Sağ olsun, Hacı Musa şu arkadaki arsayı bağışladı. Mezarlığı oraya doğru genişletecektik. Mahalleden Hikmet usta vardı, duvarcı. Malzemeyi toplayın, ben yaparım, dedi. Aramızda para topladık. Briketti, demirdi, çimentoydu aldık koyduk şu arkaya. Sonra biri, yahu hem şu malzemeye göz kulak olacak, hem de mezarlık büyüyünce bekçilik yapacak birini mi bulsak? dedi. İyi fikir dedik. Bu Hikmet ustanın abisi vardı, Hüseyin. İşçi eskisi. Çocukları bakmıyor buna. Dedik, gelsin bekçilik yapsın da eline birkaç kuruş geçsin. Çok sevindi adamcağız. Hikmetle de küsler. Evini yaparken yarım metre kadar Hüseyin’in arsasına geçmiş bu Hikmet yanlışlıkla. Kıyametleri koparmış Hüseyin. En son, fazla kısmı yıkıp yeniden yapmış evini Hikmet. Bir daha da konuşmamışlar. Neyse işte, o gün şu duvarı yıkıp başlayacaktık işe. Sabah bir telefon, Hüseyin ölmüş. Şuraya gömdük işte. Üç gün Hikmetle taziye evinde oturduk. Bekçiye gerek yok şimdilik diye anlaştık taziyede mahalleliyle. Hikmet usta dördüncü gün geldi, alet edevatıyla mezarlığa. Nah şurada durdu, duvarın öbür tarafında. Bir elinde balyoz, abisinin mezarına bakıyordu. Kaldı bir süre öyle. Ben de ilişmedim. Son son “Ya Allah” deyip balyozu kaldırdı havaya. Balyozla beraber arkaya devrildi. O da öyle gitti. Onu da şuraya gömdük, abisinin yanına.

 

Mezarlıkta yer kalmadı.

Zaten onlardan sonra da kimse ölmedi.

Şimdilik.

Bir ay oldu.

 

‘K’ HARFİ

Kadın, kapıdaki işareti beyaza boyadıktan sonra duvardaki yazıyı boyamaya başladı. İlk harfi sildiği sırada ilkokul çocuklarının evlerine dağıldığını gördü. İki tane yakasız çocuktan sonra gelen yakalı çocuğu durdurdu.

– Baksana çocuk. Ne yazıyor duvarda?

Duvara yaklaşıp yazıyı okudu çocuk.
– or-kun yazıyor teyze.
-Orkun kim?
– Bilmem, öyle yazıyor, dedi çocuk.
– Bir harf daha vardı şu başta da, sildim onu.
– Görsen tanır mısın harfi teyze?
– Tanırım ya, dedi kadın.
Çantasından Türkçe kitabını çıkarıp sırayla harfleri gösterdi kadına, çocuk.
– Değil, değil, değil………. değil, bu biraz benziyor hah işte bu! Hangi harf bu, diye sordu kadın.
– ‘K’ harfi bu teyze.
– Ee, ne oluyor başa ekleyince.
– Kor- kun!