Aslında Her Şey Yolunda, Duygu Terim’in Notos Kitap’tan yayımlanan öykü kitabının adı. Aslında yolunda olan ya da yolunda giden pek bir şeyin olmadığı, yaşam alanlarının giderek daha da daraldığı ülkede, Duygu Terim kitabına neden bu adı verdi diye düşünmeden edemedim. Karşımızdakini ya da kendimizi her şeyin yolunda olduğuna inandırmaya çalışmak; beni biraz rahat bırakın demektir biraz da. Beni rahat bırakın da doyasıya düşüneyim, hayal kurayım, kahrolayım, kederden boğulayım, kuduran öfkemin dinmesini bekleyeyim, aklıma gelen muzipliklere bıyık altından güleyim. Ben olayım, sizi özleyeyim, gideyim belki geri gelirim…
Görünürde pek bir problem yoktur esasında. Hasta değilsen, karnın doyuyorsa, başını sokacak bir çatın varsa daha ne istersin ki şu hayattan. İnsanın hayattan alacağı yalnızca barınmak ve bedeni beslemekmiş gibi. Oysa gündelik yaşamda maruz kaldığımız, tahammül etmeyi bir biçimde öğrendiğimiz pek çok problemle boğuşmanın yanı sıra, iç dünyalarımızın çalkantılı denizlerinde kopan fırtınaları kimselere sezdirmeden yaşayıp gitmeye çalışırız, hiçbir şey yolunda gitmezken her şey yolundaymış gibi yaparız. “Hadi Elif Kendine Gel” öyküsündeki Elif gibi.
Kitapta yer alan iki öykü bir biçimde köyle ilişkili bir öykü de huzurevinde geçiyor. Diğer öyküler kentli ve henüz genç sayılabilecek, çoğunlukla kadın karakterlerin yaşantılarından kesitler sunuyor. Duygu Terim, sağlıklı beslenme, fit görünme zorunluluğu, yoga, astroloji, enerji, ayın hallerinin insanın ruh haline etkisi, başarı dayatması gibi pek çok detayla günümüz değerler sistemini, yaşam tarzını ve yaratılan yeni insan modelini ele almış.
Öykülerde annelik önemli bir izlek olarak beliriyor, doğumla sonuçlanmayan bir gebeliğin ardından içinde hissettiği kocaman bir boşlukla baş etmeye çalışan karakterin ele alındığı “Muntazam Çizgi” adlı öyküyü okuyunca ister istemez, çocuk sahibi olmanın dürtüsel yanını, genetik kodlarımızı sorguluyoruz. Yalnızca soyu devam ettirmek dürtüsüyle mi anne-baba olmak isteriz? Varoluşun getirdiği onulmaz boşluğu, anlamsızlığı evlat sahibi olarak giderme, dünyaya getirdiği evladına tutunarak dünyada kalabilme arzusu da yatar anne- baba olma istencinin altında. Anlaşılır olduğu kadar karmaşık bir durumdur bu; şu cehennemi dünyaya gelmesine aracı olduğumuz bireyin de acı çekeceğini biliriz. Onun acı çekmesini istemeyiz ama engel de olamayız. Bu devasa çelişkiyi yok sayarak dünyaya çocuk getirenler pek çok sorunla karşılaşır. Toplum, özellikle kadınlardan büyük fedakârlık bekler. Bu tutum anneliğin getirisi, doğal ve olması gereken sonucu gibi dayatılır.
Gebelik ve doğumla birlikte kadın bedeni kalıcı biçimde dönüşüme uğrar, karında hiç geçmeyecek çatlaklar, alınan kilolar, büyüyen ve sarkan memeler… Kadınlar yakın geçmişte bu gibi bedensel tahribattan yakınma hakkından bile yoksundu. Duygu Terim, beklenilen annelik rolüne bürünmek istemeyen ya da rolde zorlanan günümüz kadınlarını yazarak bu konunun tartışılması için bir zemin oluşturmuş. Dayatılan anneliğe en baştan bir itiraz olarak okunabilir bu tutum. İyi anne olma zorunluluğu karşısında bocalayan, sürekli kendini suçlayan, yetersizlik hissiyle boğuşan kadınlara rastlıyoruz Terim’in öykülerinde. Kadınlar artık diğer kadınlardan öğrenmiyor anneliği, içgüdülere de pek yer kalmadı, iç sesi duymaya fırsat yok. Sosyal medya aracılığıyla kadınlara pompalanan ideal/mükemmel annelik imajı karşısında bu çağın kadınları kendilerini daha da bezgin hissediyor. Çok değil bundan yirmi yıl önce anne olan kadınlar annelik ve bebek bakımıyla ilgi bunca bilgi sağanağına maruz değilken anne olmak daha basitti. Duygu Terim’in öykülerinde annelikle ilgili detaylar ve yazarın yarattığı çelişki özellikle dikkate değer. Ayrıca annelik nedeniyle iş yerinde daha değersiz bir pozisyona razı olmak ya da işten ayrılmak, eğitimin sekteye uğraması gibi kadınların toplumsal yaşamda karşılaştığı sorunlar da ele alınmış.
Duygu Terim, zıtlıkların getirdiği dinamizmi ustaca kurgulayan, topluma eleştirel gözle bakabilen bir yazar. Gözlemci, dili iyi kullanan, titiz ve çalışkan bir kalemin elinden çıktığını düşündüren Aslında Her Şey Yolunda’yı okuduktan sonra, Duygu Terim’in tek kitapla kalacak yazarlardan olmadığını düşündüm.
Bu yazıda özellikle kent insanını, kadını ve anneliği odağına alan öykülere ve öykülerin uyandırdıklarına yoğunlaşmış olsam da toplumun farklı kesimlerini, erkek karakterleri, köyü de yazabilmiş Duygu Terim. Öykülerinde bu çeşitliliği sağlarken anlatıyı sekteye uğratmaması yazarın dikkate değer diğer bir yanı. Öykülerin çoğu Ankara sokaklarında geçmekle birlikte Aslında Her Şey Yolunda’ya bir Ankara kitabı diyemeyiz zira İstanbul ve Alanya gibi farklı mekanlar da oldukça canlı biçimde resmedilmiş. Bol şarkılı bir kitap olmakla birlikte okuru şarkıya, şiire, filmlere boğmuyor oluşu da artı bir yan. Günümüz yazarları okuduğu her kitabı, dinlediği her şarkıyı, izlediği her filmi biraz da kendine referans olacak biçimde kitabına yediriyor. Epigrafla başlayan bu gizli metot neredeyse öykülerin her satırında devam ederken bir müddet sonra okurda bıkkınlık yaratıyor. Duygu Terim’in buna ihtiyaç duymaması kitabın bir diğer artı yanı.
Anlatıcı, kurgu, dil kullanımı gibi unsurlara dikkat edilmeden, anıların duygusal biçimde anlatılmasından ibaret öykülerden ayrılıyor Aslında Her Şey Yolunda’da yer alan öyküler. Duygu Terim kendisiyle metni arasına koyduğu mesafeden kaynaklanan serinkanlı bakış açısına sahip ve bu bakış açısı okura da sirayet ediyor.