Eksik Paragraf: Erkan Karaaslan’dan Kaplumbağalar Ölmesin
Söyleşi

Eksik Paragraf: Erkan Karaaslan’dan Kaplumbağalar Ölmesin

İlay Bilgili

Yazarların metinleriyle, kitaplarıyla ilişkisini merak ettiğim Eksik Paragraf başlıklı bu röportaj serisinde bu haftaki konuğum sevgili Erkan Karaaslan. Erkan Karaaslan’ı 2022 yılında Sel Yayınları etiketiyle yayımlanan Kaplumbağalar Ölmesin isimli ilk öykü kitabı ile ağırlıyorum.

 

“Erkan Karaaslan ilk öykü kitabı Kaplumbağalar Ölmesin’de sayfalar arasında bizi şaşırtarak ilerliyor. Kimi öykülerde yakın tarihimiz hiç beklenmedik bir anda, bambaşka bir hikâyenin içinde karşımıza çıkarken, ölmeye yatanlar, ölülerini tekrar hayata çağıranlar, dağbaşı suskunluğunda kurtlara yem edilen yaşlı Rinde’ler, vicdanın yüküyle sevgi arasına sıkışanlar satırlardan taşarak okura dokunup tekrar suskunluklarına çekiliyor.

 

‘Yeterince yaşadım sayılır, anladığım kadarıyla yaşam dediğinin bir sırrı yok. Hem zaten ne yaparsak yapalım bu dünyaya yeterince yaklaşamayız.’” (Tanıtım bülteninden.)

 

1. Kitabınızı yazarken sizi en çok zorlayan öykü hangisiydi ve neden?

Her öykü kendi iç dinamiğiyle birlikte var oluyor. Bazen yapılan kapsamlı araştırmaları, incelemeleri öykü içerisine yerleştirirken zorlanabiliyorum, bazen de öyküdeki duygu yoğunluğu bu zorluğa sebep olabiliyor. Buradan bakınca her birinin ayrı zorluğu olduğunu söyleyebilirim.

 

2.Öykülerinizde sessizliğin, anlatılmayanın ya da boşlukların yeri nedir? Okura bıraktığınız kısım için neler söylemek istersiniz?

Okura öykü içerisinde nefes alacağı, kendisini metnin bir bileşeni olarak görmesini sağlayacağı boşluklar bırakmaya çalışıyorum. Tabii, bunu ne kadar yapabildiğim okurların cevaplayacağı bir konu.

 

3.Kitabınızın bir yazar olarak size öğrettiği en önemli şey nedir?

Yazdıklarım, içinde bulunduğum, yetiştiğim kültürden öğrendiklerimin yansıması. Bu yüzden teatral, ironik, duygusal, gündelik, kısa, politik vb. metinler yazdığımda aslında sayfaları kaplayan ortaklaştığım bu kültürün bir yansıması. Kitabın bana öğrettiği ya da hatırlattığı şey, oralardan öğrenip buralara aktarmanın bıraktığı his.

 

4.Yazma ritüeliniz metninizi ne şekilde etkiliyor?

Okuma için bir rutinim olduğunu söyleyebilirim ama yazmayla ilgili böyle bir rutinim ya da ritüelim yok. Burada mesele salt hayat gailesi değil, yazıyla kurduğum ilişki diyebilirim. Şimdilik mesafeliyiz. Ama yazmak için masanın başına geçmenin şart olduğunun bilincindeyim, perileri beklemeden.

 

5.Bir öykü karakterinizle bir gün geçirme şansınız olsaydı, bu hangi karakter olurdu ve o gün neler yapmak isterdiniz?

Bazı öykülerde yer alan karakterler yakınımdaki birileri gibi. Görülmüştür, öyküsündeki karakter duygusuyla yakın; Dağ Başı Suskunluğu’ndaki karakterler ya da Bitişe Az Kala öyküsündeki karakter bıraktığı hissiyatla beni etkiliyor. Bu yüzden birini diğerinden ayırmam zor.

6.Hangi öykünüz ipleri kendi eline aldı ve sizin planınızdan saparak bambaşka bir yere evrildi?

Öyküleri yazarken zihnimde bir şeyler belirir, kısaca bir omurga oluşur ama günün sonunda birçoğu kendi yolunu çizer.

 

7.Okurlarınızdan biri kitabınızı kapattıktan sonra yalnızca bir cümle ile sizi hatırlayacak olsa, o cümle ne olsun isterdiniz?

Bu soruya cevap vermem de zor ama belki Bitmeyen Yaz öyküsünden bir cümle olabilir: “Annem, sıkıldığımı anladığı zamanlar, dizinin dibine oturtup şurasında biraz bağır, şurasını içli söyle diyerek bana türküler ezberletiyordu.”

 

8.Sizin için yazmak neyin eksikliğini gideriyor ya da hangi boşluğu dolduruyor?

Okumak bir ihtiyaç, yaşamımın bir parçasıydı ama yazmak çaresizlikten gelişti. Korkuların, kaygıların, eli kolu bağlı hissetmenin, ölümün ve tabii ki yaşamın toplamından oluşan koca bir çaresizlik. Mağara duvarlarındaki resimler, masallar, destanlar insanın anlattıkça, konuştukça, yazdıkça kendini tamamlamaya çalıştığını gösteriyor. Kısacası insan anlatmaya hep teşnedir. Genel olarak benim yazı uğraşımın temelinde de sanırım bu durum var. Fakat bu sadece bir tespit, yani öykülerimde bu minvalde derin mevzular olduğu anlamına gelmesin!

 

9.Yazarken kendinize mi daha çok yaklaşıyorsunuz yoksa kendinizden uzaklaşıp bambaşka birine mi dönüşüyorsunuz?

Yazarken karakterin zihninde ya da atmosferin içinde olmaya çalışıyorum. Bu beni bambaşka birine dönüştürmüyor ama o an hissettiklerimle başka zamanlara, mekanlara gitmenin duygusunu yaşıyorum diyebilirim.

 

10.Hiç yazdığınız bir cümleyi okuyup, “Bunu gerçekten ben mi yazdım,” dediğiniz oldu mu? Kendinizden bir alıntı yapın ya da bir cümlenizin altını çizin desem o hangisi olurdu?

Sanırım bu soruya ne desem fazlaya kaçarım. Bunun cevabının da okura ait olduğunu düşünüyorum.