-TRT’ de uzun yıllar çalıştınız. Başarılı bir kariyeriniz ve ödüllü belgeselleriniz var. Bir belgeselin başından sonuna kadar evrelerini anlatır mısınız?
– TRT’ ye 1975 yılında İsmail Cem’in genel müdürlüğü sırasında prodüktör sınavıyla girdim.2017 yılında emekli olana kadar 42 yıl belgesel yönetmeni ve prodüktör olarak çalıştım.
Emekli olduktan sonra da belgesel yapımına serbest olarak devam ediyorum.
Bir belgeseli haber ve gezi programlarından ayıran en önemli özellik, anlatacak bir meselesi olmasıdır. Konuyu araştırma, yapımın en önemli aşamasıdır. Konuyla ilgili yazılı, sözlü ve görsel kaynaklara gidilir. Burada internet kolaylık ama mümkün olduğu kadar gerçek kaynaklara gitmek yapılan işe değer katar. Filmin altyapısı kurulur. Kurmaca film yapanların senaryo yazarken sahip oldukları özgürlük, belgesel sinemacılarda asla söz konusu olamaz. Belgeselin kırmızı çizgisi gerçekliktir.
Bir filme başlandığında öncelikle bir kaynak metin oluşturulur. Bu temel alınarak hazırlanan çekim planına uyularak, çekimler yapılır. Özellikle insanı konu alan belgeseller, önceden hazırlanmış bir senaryoya bağlı kalınarak çekilmez. Ama her durumda çekimden önce bir omurga oluşturulması ve bir çekim akışı gereklidir. Çekim sırasında oluşan yeni imkânlar değişiklik yapmaya neden olabilir. Ama eğitim belgesellerinde önceden hazırlananmetne uyularak çekim yapılır. İnsanı konu alan belgesellerin ortaya çıkışı ve değişimi üç aşamada olur. Masa başında çekim planı hazırlanırken, çekimde ve en önemli aşama olan kurguda…
Kurgu önemlidir. Yönetmenin kafasında oluşmuş yapıt,kurgucunun da katkısıyla bu aşamada ortaya çıkar. En kaliteli kumaşın kötü terzi elinde bozulduğu gibi, en güzel çekimler, kötü bir kurguyla tahammül edilmez hale gelebilir. Seslendirme ve müzik çalışmalarından sonra, post prodüksiyon aşamasında renk düzeltme gibi estetik kaliteyi artıracak çalışmalar yapılır. Son zamanlarda animasyonla birlikte yapay zekanın da katılımıyla görsel anlatım daha da olanaklı hâle geldi.
-Sanat tarihi eğitimi aldığınızı biliyorum. Sanat tarihi eğitimi alan kişilerin kendilerini geliştirmeleri adına ne gibi önerilerde bulunursunuz?
-Ben İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümü mezunuyum. İngiliz Filolojisinden de sertifikam var.
Son 50 yıldır belgesel sinema üzerine bir kariyer oluşturduğum için sanat tarihi eğitimimi belgesel sinema yönetmenliği açısından nasıl değerlendirebileceğimi düşündüm ve bu yolda çalışım. Baştan itibaren “Sanatımıza Üç Bakış” 1987 (Türk Sanatında Çiçek, Kadın Temaları ve “Naifin Renk Dünyasında” bölümleri olan belgesel), “Türk El Sanatları “1983 (Cam, hali, oya,yazma, çini, ahşap, el işlemeleri) “Sanatımızla Anadolu” (1986) (Anadolu tarih ve kültür sentezi) birkaç örnek. Tüm bu çalışmalar, üniversiteden hocam sanat tarihçi Prof. Dr. Nurhan Atasoy’un danışmanlık desteği oldu.
Mesleğimin ilk yıllarında daha çok sanat tarihinde mimari ve küçük sanatlar olan belgesellerin konuları, ilerleyen yıllarda çeşitlendi.
“Acısıyla Tatlısıyla Hayatımız Arabesk’’, “Halfeti Suya Dönüşen Topraklar”
“GAP ve İnsan” gibi….
-2002 yapımı; “Zeugma- Dün, Bugün” belgeselinizde Birecik baraj gölü altında kalan antik kentte anlatmak istediğiniz neydi?
-M.S. 2. Yüzyılda İpek Yolu üzerinde yer alan Roma İmparatorluğunun en doğu köprüsü askerî garnizon kenti Zeugma.
Tarih öncesi çağlarda uygarlığın beşiği olan Fırat Nehri,coğrafi açıdan da doğu ve batının sınırı olmuştu. Gaziantep ili, Nizip ilçesinin 10km doğusunda, Fırat’ın batı kıyısında kurulmuş olan Zeugma kenti, Belkıs köyü yanındaydı. Birecik barajı yapımı sırasında 1/3’ü sular altında kaldı.
“Halfeti Suya Dönüşen Topraklar’’ belgeselini hazırlanırken amacım, Birecik Barajı yapılırken su altında kalan bölgenin çevre, istihdam ve kültürel açıdan etkilenmesini ve çalışmaları belgelemekti. Zeugma Antik Roma Kenti kurtarma kazıları 1998-2000 yılları arasındaçekildi. Bu süreçte Gaziantep Müzesi, Fransa Nantes Üniversitesi, Gaziantep Valiliği ve barajı inşa eden Birecik A.Ş.’nin katkılarıyla baraj suları gelmeden kurtarılarak Zeugma Müzesi’nin temelini oluşturan Roma kraliyet dönemi mozaikleri belgelendi.
Finlandiya Radyo ve Televizyon Kurumu YLE, “Zeugma Dün Bugün’’ belgeselini Fince ve İsveççe 10 kez yayınlama hakkını satın aldı.
2002’de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti en iyi TV belgesel ödülünü aldı.
Ayrıca “Zeugma Dün Bugün” “Zeugma-A Roman Town in Anatolia” ya Japonya’da 2002 de ABU En İyi Belgesel Ödülü verildi.
-2007 yapımı “Halfeti’den Hasankeyf’e: Sudaki Umut’’ belgeselinizde 6000 yıllık bir tarihi aktarırken neyi amaçlıyordunuz?
–1996-2001 arasında çekilen ‘’Halfeti Suya Dönüşen Topraklar” ve “Zeugma Dün Bugün” belgesellerinde izlenen kişileri, aileleri ve tarihi mekânları, 7 sene sonra yeniden ziyaret ettik. Fırat Nehri üzerine inşa edilen Birecik Barajı’yla yaşamlarına gelen değişimi belgeledik.Bu öyküleri Dicle Nehri üzerinde yapımına başlanan Ilısu Barajı’na bağladık. Böylece “Halfeti’den Hasankeyf’e Sudaki Umut” belgeseli çıktı
-2012 yapımı; ‘’Fatih: Avrupa’nın Kaderini Değiştiren Adam”belgeselinde farklı bir yol izlediniz. Dramatik bir belgesel çektiniz. Böyle bir yol seçmenizin nedenini açabilir misiniz?
-Aslında ben belgesellerde drama unsuruna çok sıcak bakmıyorum. Gerçek bir belge, yıllar ötesinden gelmiş sararmış bir kâğıt, ya da gün ışığına çıkarılmış eski birfotoğraf kurgulanmış bir sahneden daha anlamlı benim için. Ayrıca belgesellerde, kurmaca filmlerde olduğu gibi senaryo yazımında hayal gücünün yaratıcılığına yer olmadığı için kırmızı çizgimiz olan gerçeklik konusunu,diyaloglardan giysi tasarımına kadar gözetmek zorundasınız.
Ancak zaman zaman tarihi belgesellerde, yaşamın sıcaklığı olmadığı için, bunu yaratabilmek için, animasyon, yapay zekâ tasarımları yanında dramatik sahnelere de yer vermek zorunda kalıyoruz.
‘’Fatih: Avrupa’nın Kaderini Değiştiren Adam” belgeselinde de böyle oldu. Minimal tutmaya çalıştığım dramatik sahnelerin metin ve giysi tasarımını danışmanlarımız Prof. Mehmet Kalpaklı ve Prof. Serpil Bağcı yaptı. Zaten metinler orijinal tarih metinlerinden alındı. Topkapı Sarayı, Çinili Köşk, Süleymaniye Külliyesi, Yedikule Zindanları gibi gerçek mekânlar kullandık.
-VEKAM ile sözlü tarih çalışmaları yaptığınızı öğrendim. 2020 yapımı; “Özden Toker- Pembe Köşk’’ belgeselinizde, İsmet İnönü’yü özetleyen bir söz çok dikkat çekici. ”İktidardaolmak değil, itibarda olmak önemlidir.’’ Bu sözü, bu belgesel ile birlikte nasıl yorumlarsınız?
-İsmet İnönü 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’nin iktidara geldiği, Demokrat Parti’nin kazandığı seçim gününün akşamı, Özden Toker’in odasına gelmiş. Seçim sonucuna göre köşkten ayrılıp kendi evlerine taşınacaklarını söylemiş ve ona ne düşündüğünü sormuş. İnönü’nün bu dönemde söylediği ‘’İktidarda olmak değil, itibarda olmak önemlidir.” sözü onun onuruna verdiği değeri, itibarda olmanın mevkiye değil, saygınlığa bağlı olduğunu simgelediği bir sözdür demokrasiye olan inancını da simgeler.
– Bütün belgesellerde müzikler, değerli müzisyen Derya Köroğlu’na ait. Onu tercih etmenizin nedenini öğrenebilir miyim?
-Derya Köroğlu’yla 1986’da çalışmaya başladım. Derya Köroğlu aynı zamanda 70’li yıllardan itibaren arkadaşımdır.
Yeni Türkü grubunun Türk Halk Müziği, klasik müzik, Akdeniz ezgileri ve modern enstrümanları harmanlayan müziği, benim belgesellerimle hep örtüştü.
Birkaç örnek:
VEKAM (Vehbi Koç Araştırmaları Merkezi), Sözlü Tarih Ankara belgeselleri,
Lozan 1923- Olmak ya da olmamak
Bilûn Sürgünün Son Tanığı- 2017
– Belgesel film bir sinema eseri midir?
-Belgesel film, bir sinema eseridir. Sanatsal bir sinema eseridir. Çünkü dramatik ya da epik bir öyküsü vardır. Öykü bir omurga üzerinde yapılandırılır. Belgesel filmin araştırmayla pekiştirilen, kaynaklara giderek oluşturulan bir konusu vardır. Bu estetik ve sinematografik unsurlarla zenginleştirilir.
Bu özellikler, belgesel sinemayı belge filmlerinden haber programlarından, turistik tanıtım ve gezi programlarından ayırır.
-Genç kuşak belgesel yönetmenlerinden yerli ve yabancı kimleri beğeniyorsunuz?
-Genç kuşak yönetmenlerden Ayşe Toprak, Özellikle “MrGay Syria” da İstanbul’da hayatlarını yeniden kurmaya çalışan iki Suriyeli Gay”i anlatıyor. “Benim adım Mutlu” da Pop Star yarışmasına giren Mutlu Kaya bir kadın cinayetine kurban olmaktan kıl payı kurtulur. Hayatını değiştirecek ölçüde ağır yaralanmış olmasına rağmen adalet arayışına başlayan Mutlu sesini yeniden kazanıp şarkıcılığa devam etmek için de mücadele eder. Her iki film de çarpıcıydı. TRT’den Sinem Dirlik bu yıl Goethe Enstitüsünde gösterdiğimiz “Eskidendi”nin yönetmeni.Başkentin en eski alışveriş merkezi Samanpazarı’ndabakırcıların, demircilerin, halıcıların arasında eskiyle iç içe yaşayan genç bir kadın… İlginç bir karakter üzerinden bize Ankara’nın kale içi çarşısını aktardı. Anadolu’nun motifleri gibi renkli ve özel bir kişilik.
Yabancı belgesellerden Ryan Murphy’nin “A SecretLove”, Kirsten Johnson’un ‘’Dick Johnson is Dead” ilgimi çeken yeni belgeseller.
İnsan hikayeleri, portreler, biyografiler benim için özel öneme sahip.
-Ülkemizde ve sanat ortamında belgesel hak ettiği değeri bulabiliyor mu?
-Ülkemizde belgesel sinemaya kuramsal ve kurumsal destek var. En önemli destekler TRT ve ve Kültür ve Turizm Bakanlığından gelir. Festivaller, ödüller ve yapımcılar belgesel yapımını özendirir. Ama halk düzeyinde ve salonlar açısından ilgi sınırlı. Bu da belgesellerin TV kanalları ve dijital platformlarda yeterli finansman ve izleyiciye yönelik tanıtımı konusundaki eksikliklere bağlanabilir. İnsanı konu alan, dramatik ya da epik ilgi çekici kurgusu olan, izleyiciyle duygusal özdeşleşme yaratabilen belgeseller ilgi çeker.
-TRT’de 42 yıl süren bir çalışma ortamında bulundunuz. Başarılar ve ödüllerle dolu koca bir 42 yıl. Emekli olduktan sonra da üretmeye devam ediyorsunuz. Bizde yeni belgesellerinizi büyük bir merakla bekliyoruz. İyi ki varsınız, verdiğiniz cevaplar, açıklamalar için çok teşekkür ederim.
-Ben de bu davetiniz için teşekkür ediyorum.