Okuma Üzerine Kısa Notlar ve Birkaç Kitap
Yazılar

Okuma Üzerine Kısa Notlar ve Birkaç Kitap

Edip Yeşil

Kişisel gelişim hakkında okuduğum kitap sayısı -felsefe alanında gördüğüm dersleri saymazsak- bir hayli az. Nedense hep ilgimi çekiyor bu alan.

 

Krisnamurti’nin İç Özgürlük, Robin Sharma’nın Ferrari’sini Satan Bilge, Doğan Cüceloğlu’nun İçimizdeki Çocuk, Üstün Dökmen’in Küçük Şeyler adlı eserleri gençken okumuştum. Kendimi tanımaya çıktığım yolculukta bir taraftan kendimi tanımaya çalışırken aynı zamanda içinde yaşadığım toplumla da tanışıyordum. Belki de tersten de okuyabiliriz bu durumu. O günkü siyasal toplumsal konjonktür nedeniyle kendimizi tanımaya zaman kalmadığından daha çok etrafımızı tanımaya, anlamlandırmaya koşullanmıştık. Dolayısıyla bu yolculuk kendimizi de bulmaya, tanımaya yarıyordu. Her iki şekilde de bu diyalektik etkileşim anlamaya çalıştığımız şeyle birlikte bizi geliştiriyordu. Gelişim yasası işliyordu.

 

Bu alanla ilgili okuduğum makaleler, metinler, kitaplar hiç şüphe yok ki kendimi gerçekleştirme yolculuğunda bana ciddi bir katkı sağladı. Bu okumalardan edindiğim ana fikir: insanın kendini gerçekleştirmesi için içinde bulunduğu kabuğu kırarak, kendi özgürlük alanını yaratması gerektiğidir. Tıpkı bir civcivin yumurta kabuğunu kırarak hayata merhaba demesi gibi.

 

Gelişimini tamamlayamamış aile ve toplumlarda kabuğu kırmak biraz zaman almaktadır. Kitap okunan, piyano, keman çalınan bir ailede yetişenlerin daha şanslı olduğu gerçeğini kim yadsıyabilir ki? Herkesin aynı şansa sahip olmadığını biliyoruz. Ülkenin siyasal-toplumsal koşulları bireyin kendini var etme hakkını elinden almıştır.

 

Konuyu çok fazla derinleştirmeden, bu sabah uyandığımda aklıma ilk gelen şey bugün hangi kitapları okuyacağım sorusu gelmişti. Bazen aynı anda birden çok kitap okuduğum oluyor. Çaprazlama okuma tekniği diyebiliriz.  Her gün okumakla birlikte pazar gününü daha çok okumaya ayırıyorum.

 

Gombrich’in Sanat Tarihi kitabını okuyorum. Günlerdir keyifle okuduğum bu kitabın bitmesini istemiyor gibiyim. Çok hacimli olan bu kitabı sanata merhaba diyenlerin mutlaka okuması gerekiyor. Israrla tavsiye ediyorum. Geçen hafta Gassan Kanafani’nin Güneşteki Adamlar  (daha önce okumuş olmama rağmen) ve Resul Kocatürk’ün Tımarhanede 22 Gün adlı kitaplarını okudum. Filistin direniş edebiyatında çok önemli bir isim Kanafani. Aynı zamanda politik bir isim. Hayatını burada özetlemeyeceğim, merak edenler Google hazretlerine sorabilir. Güneşteki Adamlar kitabını okurken bir kez daha sarsıldım. İşlediği konu, dili, anlatımı, içtenliği ancak bu kadar güzel olabilir. Bir diğer eser ise Tımarhanede 22 Gün anı anlatı tarzında, hapishane gerçeğine götürüyor bizi. Çeyrek asra yakın hapishanede olan yazarın 22 günlük tımarhane anılarını, tuttuğu notlarla içeriyi dışarıya taşıyor. Tımarhanede karşılaşılan gerçeklik tam bir ülke prototipi ortaya koyuyor. Akıl sağlığını kaybetmiş, ruhsal açıdan hasta olan tutsakların tımarhanede maruz kaldığı zulme de tanıklık ediyor, toplumsal çürümenin insanı nasıl hasta ettiğini de bu kitaptan anlamak mümkün. Yazar politik bir tutsak. Dışarıda olduğu gibi içeride de zulme, adaletsizliğe karşı direnen bir tutsak.

 

Çok okumak lazım, çok. Tuncel Kurtiz ölümünden kısa bir süre önce, kendine çekildiği bir zamanda “okumam gereken çok kitap var, zaman az” demişti.  Hayatı çok gerilerden başlayanlar için zaman çok az gerçekten. Hayata çok şey sığdırabilmek için zamanı iyi kullanmaktan başka bir yol yok.