8 Mart, Kadın Mücadelesi’nin Yüz Yetmiş Yıllık Kısa Tarihi
Güncel

8 Mart, Kadın Mücadelesi’nin Yüz Yetmiş Yıllık Kısa Tarihi

Pelin Şirin

8 Mart 1857’de New Yorklu on binlerce kadın dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları için bir grev başlattı. Bu grev sırasında 129 kadın işçi fabrikada çıkan yangında kapıların kilitlenmesi nedeniyle mahsur kaldılar, feci şekilde can verdiler ve ciddi bir direnişin simgesi haline geldiler.

 

1908’de yine New Yorklu 15 binden fazla tekstil işçisi kadın oy hakkı, çocuk işçiliğin yasaklanması gibi taleplerle yürüdüler. Sloganları ‘’Ekmek istiyoruz gül de’’ idi.

 

1910 yılına gelindiğinde, Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda katılımcı olan Clara Zetkin ve Rosa Lüksemburg 1857’de ölen 129 kadın anısına mart ayının bir gününün Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edilmesi önerisini getirdiler ve bu öneri kabul edildi.1970’lere kadar da sosyalist örgütler, kitle oluşumları ve sendikalar tarafından ‘’Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlandı. Bir süre sonra İkinci Dalga Feminizm etkisiyle Birleşmiş Milletler tarafından 16 Aralık 1972’de Birleşmiş Milletler Kadın ve Barış günü olarak kabul edildi.

 

8 Mart Türkiye’de ilk defa Komünist Fırka tarafından 1921 yılında kutlandı. Uzun bir aradan sonra 1975 yılında İlerici Kadınlar Derneği, eşit ücret ve kreş desteği talepleriyle beraber 8 Mart’ı kutladılar.

 

8 Mart 1984’te Kadın Çevresi Yayınevi açıldığını duyurdu.

 

Kamuya açık ilk 8 Mart etkinliği 1986 yılında İstanbul’da Ali Poyrazoğlu tiyatrosunda gerçekleşti. Aynı yıl ‘’Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’’nin kabul edilmesi için imza toplayan kadınlar, toplanan imzaları TBMM’ne teslim ettiler.

 

90’lı yılların başında 8 Mart örgütlülüğü ‘’Emekçi kadınlar günü mü, kadınlar günü mü?” tartışmalarının odağında ilerlemiştir.  Bu durumun mitinglerin temel ayrışma noktası haline geldiği de olmuştur. Bugün bu tartışmalar sönümlenmiş olsa bile bazı çevrelerde devam etmektedir. Türkiye’de kadın hareketi farklı bir ivmeyi 2003’teki 8 Mart etkinliğinde almıştır. Bu tarihte İstanbul’da Irak’ın işgaline ses çıkarmak için savaşı çıkaranlara yönelik “Hepsi erkek tesadüf mü?’’ pankartıyla ilk feminist gece yürüyüşü gerçekleştirilmiş ve ‘’Feminist Gece Yürüyüşleri’’ gelenekselleşmiştir. Kadın mücadelesi bu yürüyüşlerle militarist söylemlere ciddi eleştiriler getirmeye daha çok odaklanmıştır. Savaşın en çok kaybedeni olan kadınlar, barışın mümkün olduğunu, bunun da mücadeleden geçtiğine bir kez daha emin olmuştur.

 

Politik mücadele alanlarında çokça görünür olmak, erkek akılla yönetilen devlet mekanizmasını denetleme gücünü kadınlara olanaklı kılmıştır. Bugün Dünya’daki tüm kadınların bildiği ve inandığı gibi ‘’kişisel olan politiktir’’ söylemi Türkiye’deki kadın mücadelesinde önemli bir yere denk düşmektedir.

 

Türkiye’de, kadın mücadelesine iz bırakmış kampanyalardan biri olan ‘’Mor İğne’’ kampanyası da dikkate değer bir mücadele yöntemi olarak tarihteki yerini almıştır. 1989’da Tünel’de açılan Kadın Kültür Evi’nde yapılan bir toplantıda kadınlar, öz savunma yöntemi olarak iğne kullanmayı önermişler ve fikir kabul edilmiştir. Daha sonra hareketin zaten adından gelen ‘’mor ‘’ sözcüğüyle birleştirilerek ‘’mor İğne’’ kampanya haline gelmiştir.

 

2 Kasım 1989’da yapılan basın açıklamasının ardından Kadıköy-Karaköy arası vapurlarda Mor İğne satışı yapılarak kampanya başlatılmış ve kadınlar ‘’Hiç acımadan batırın, tetanos yapmaz” diyerek kadınlara seslenmişlerdi. Mor İğne kampanyası, sarkıntılığın, yapanın yargılanacağı, bir suç olarak görülmesini sağlamış, adeta feminist bir öz savunma geleneği yaratmıştır.

 

Ülkemizdeki kadın mücadelesinin belki de en önemli kazanımı tartışmasız İstanbul Sözleşmesi’dir: İstanbul Sözleşmesi’ni kadınların insan haklarına ilişkin diğer sözleşmelerden ayıran özelliklerden ilki, sözleşmenin kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığı olan ilk uluslararası sözleşme olmasıdır. Bu sözleşmeyle kadına yönelik şiddetin kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizlikten kaynaklandığı vurgulanmış; kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık türü olarak kabul edilmiştir.

 

1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi, 20 Mart 2021 tarihinde gece 02.00 sularında, Resmî Gazete ’de yayımlanan 3718 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi sonucunda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından feshedilmiştir. Sözleşmenin 80. maddesi uyarınca taraflardan herhangi biri bu sözleşmeyi feshedebilir durumdadır. Kadınlar başka yöntemlerle yeniden bir mücadele örecektir, tarih bize bunu her defasında kanıtlamıştır. New Yorklu 129 emekçi kadının burjuvaziye karşı yarattıkları direniş ruhu, 8 Mart’la sınırlı kalmamıştır. Dünyanın her yerinde kadınlar hakları için, insanca bir yaşam için yeni kazanımlar elde etmeye devam etmektedir.

 

Bugün 8 Mart, tüm kadınları sınıfsal, etnik, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve politik bakış açısı farklılıklarıyla birlikte kadın mücadelesine çağıran bir gündür. Kadınlar olarak sayısız farklılıklara sahibiz. Bizleri bir araya getiren ortaklıklar ve ilişkiler üzerinden geliştireceğimiz mücadele alanları sayesinde yalnız ve çaresiz değiliz.

 

8 Mart’ın arkasında Süfrajetlerden, devrimci kadınlara , feministlere, toplumun her alanında üreten, yaşamı elleriyle ören, barış için emek veren kadınlara, kız çocuklarına ,LGBT+  bireylere uzanan muazzam bir tarih ve direniş öyküsü bulunmaktadır. Dolayısıyla 8 Mart yüzyıllardır sürdürülen bir mücadele örneğidir. Dünyanın her yerinde mücadele kadınlar açısından devam etmektedir, edecektir…

 

Dileriz insanlık, insan haklarına saygılı, eşitlikçi, sömürüsüz bir yaşamı oluşturabilir…

 

Tüm kadınların 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününü kutlu olsun.

 

Kaynak: https://feministbellek.org/