Ağıt
6 Şubat

Ağıt

Yonca Yaşar

Hep orada durur sanmıştım o sokak. Nasıl kaldıysa bin yıl kucak kucağa çanla ezan, nasıl yolu olduysa ipekle baharatın, nasıl defne kaldıysa kokusuyla aşkın. Ah! Hep orada durur, ben ölürüm de geri gelirim, o sokağa adını veririm dedim de yaşamı nasıl da uzun sandım. Meğer durmazmış taş, sokak, çan… Durmazmış bıraktığın yerde. Her sözcüğe saplandı molozdan bir demir. Her nefes tozlu, boşlukta sallanan bir perde bundan böyle. Gök tanrısı kızınca yüzüne bakamaz olmuş yerin. Ne Uzun Çarşı, ne sarayın caddesi, ne Armutlu’su ne Defnesi… Ah! Ne darı ne genişi, hiçbir sokak kalmamış.

 

Oysa senin, oysa benim; termosta dondurma, arabada şabbek tatlısı, yeşil nohut, buzların içinde gül kokulu haytalımız, kimyonlu teker simitimiz, biberli ekmeğimiz, künefemiz, Abdo dönerimiz, gece yol boyu yürüyüşlerimiz vardı.

 

Ben yine de ölüp geri gelmeyi, kiliseyi türbeyi, sokağımı, kavgamı ben çocukluk şehrimi… Ah! Göğsümün tam ortasında, bir yürek sızısı gibi…Akar akar da gözyaşı gibi Asi.