Annelerin Kutsal Pazarı
Kitap İncelemeleri

Annelerin Kutsal Pazarı

Neriman Ağaoğlu

Annelerin Kutsal Pazarı[1], kadınları annelik üzerinden kutsayan geleneğin çağrışımlarıyla dolu bir kitap adı. Bu nedenle kitabı sipariş ederken annelik üzerine bir metin okuyacağımı düşünmüştüm. Arka kapak yazısında 1924’de İngiliz taşrasında geçen ve sınıfsal farklılıklara değinen feminist bir kitap olduğu yazıyor. Kadınların özgürleşmesi için,  sıfatlarından da özgürleşmesi gerekir mesajı vermek istemiş yazar desem aşırı yorum yapmış olurum. Yine de kitabı okuyup bitirdiğimde bunu hissettim.

 

Kitap “baloya gideceksin” epigrafiyle açılıyor ve ilk cümle  “bir zamanlar” olunca,  daha ilk satırlarda farklı bir masal girişiyle karşı karşıya olduğumuzu fark ediyoruz.  Okuyacağımız metin pembe rüyalarla dolu bir masal olamaz. Anlatıcı ölmüş oğlanlardan, kaybolan erkek hizmetçilerden ve atlardan bahsediyor.1924, Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesi.

 

Annelerin kutsal pazarı,  İngiltere’de Mart’ın dördüncü pazarı kutlanan Hristiyan kültüründe kutsal sayılan bir gün. Günümüzde kutlanan anneler gününün öncüsü diyebiliriz. Daha çok hizmetçilerin kutladığı yani alt sınıfın rağbet ettiği bir gün.   O gün tüm malikânelerde hizmetçiler izinli. Annesi olmayan esirgeme kurumu merdivenlerine terkedilen Jane, gidecek annesi olmadığı için günü nasıl geçireceğini düşünüyor. Bu arada diğer evlerde çalışan kızların neler yapacaklarını kurguluyor. Ev sahipleri yakında çocukları evlenecek olan komşularıyla buluşmak için pikniğe gidecek. Jane’de efendisinin kütüphanesinden kitap almak için izin alıyor. Bu iletişim yani efendiyle hizmetçi arasındaki ilişki kitap boyunca toplumsal kuralları sınıfsal farklılıkları anlatmak için kullanılmış. Dikkat çekici başka bir şeyde kadın hizmetçilerin evin efendileriyle ilişkilenişlerden söz edilirken evin hanımlarının hiç ortada görünmemesi. Evdeki işlerin yürüyüşü de dâhil kadınların söz sahibi olmaması söz konusu.

 

Jane, evde hiç kimsenin uğramadığı kütüphaneden seçtiklerini okuma iznine sahiptir.  Jane’nin kimi özellikleri olduğunu buna bağlı ayrıcalıklara sahip olduğunu anlıyoruz. O pazar gidecek annesi olmayan Jane- yedi yıldır komşu evin sağ kalmış tek oğlu Paul’le ilişki yaşamaktadır. –Paul aramazsa dışarı çıktığında hangi kitabı okuyacağını düşünür.  Bay Niven’la kitabı konuşurken,  Paul arayarak evde kimsenin olmadığını komşu malikâneye gelmesini söyler. Ön kapıdan gel diye ekler. Jane bisikletini ön kapıya bırakarak sevgilisinin yanına gelir, bu bir meydan okumadır. Ve açığa çıkma potansiyeli taşır. Bu nedenle Jane daha ilk andan o günün farklı olduğu kurgusuna kaptırır kendini.   İlişkileri birlikte büyürken başlamış, başlarda Paul ona para verirken, on yedi yaşında “sen benim arkadaşımsın Jay”[2] demesiyle bir aşk ilişkisine dönüşmüştür. Buna rağmen Paul iki hafta içinde,  komşu malikânenin zengin kızıyla evlenecektir. Evde Paul onu, önceden planlanmış ayrıntılarla karşılar. Jane’in zihni sürekli ayrıntılara takılır. Bir hizmetçinin efendisini soyması gibi törensel bir şekilde Jane’i soymasıyla başlayan sevişmeleri sonrasında Paul’un yatağında çırılçıplak yatmakta ve sigara içmektedirler. Paul nişanlısıyla öğle yemeğine gitmek zorundadır fakat vakit geçerken o yavaştan alır. Paul içinde bulundukları anı bitimsiz kılmaya çalışır gibi yavaş yavaş hazırlanır ve oldukça geç kalır. Jean nasıl davranması gerektiğini düşünürken, Paul “her şeyi öylece bırak”[3] der. Ben kimseye hesap vermek zorunda değilim, demek ister. Jane son görüşmeleri olması gerektiğini bilir. Paul acele etmeden sakin bir şekilde ayrılır fakat aralarında bir vedalaşma olmaz. Çıplak kaldıkları o süre içerisinde Jane’in zihni ön kapıya bıraktığı bisiklete gider gelir. Nişanlının Paul’e sürpriz yapıp gelmesini ve bisiklet aracılığıyla görünür olmayı diler gibidir. Bu arada o ne derse desin bu buluşmanın tüm yükü Jane’e kalacaktır. Kirli çarşaflar, açık pencere, kendisinin görünmez olması. Tüm bu süre boyunca Jane aralarında yaşananın tamamen gerçek olduğunu hissederken bir taraftan da olasılıkları düşünür.  Okur da Jane ile birlikte ne olacağının gerilimine takılır. Paul gittikten sonra evin içinde çıplak bir şekilde gezer. Aynada kendini görür, sanki ayna yaşadıklarını gerçek kılan tek tanıktır. Zihni hep bununla meşguldür. O arada evin telefonu çalar, telefonu açmak ister. Aklı başına gelir bir an önce orayı terk etmesi gerekiyordur.

 

Bisikletiyle eve dönerken ana yolu değil her zaman Paul’la kullandıkları arka yolları kullanır. Önce kitap okumayı düşünürken erken bir zamanda, eve dönmeye karar verir. Evin kapısına vardığında evin efendisini görür. Bay Niven, ona Paul’un bir kaza yaptığını söyler. Bay Niven o çok bildik yolda kaza yapmanın mümkün olmadığını düşünmektedir. Buna neden olabilecek arkada kalan nahoş durumları yok etmek için gelmiştir. Bunun için Jane’den yardım ister. Jane o anda çok büyük acı yaşasa da sonrasında düşünürken,  o gün o odada çırılçıplak kaldıkları süre içinde, aşkının gerçekliğine nasıl inanacağını düşünürken, şimdi Paul’e olan şey o gerçekliği sağlamıştır. Çünkü onlar o günkü koşullarda sınıfsal ayrımlar nedeniyle gerçek olamazlar, ilişkileri bir metres efendi ilişkisi potansiyeli taşırken onun ölümü Jane’e özgürlüğünü verir.

 

Anlatı başından itibaren geri dönüşler barındırsa da, Paul’ün ölümü açığa çıktıktan sonra tamamı ile bölük pörçük anımsamalarla ilerler. Yazar olan Jane’nin hatırlamaları geriye dönüşleriyle devam eder hikâye. Jane o günü yeniden doğduğu ve kendine yazarlığın yolunu açan özgürleştiği gün olarak görür. Yaşamının sonrasında Oxford’a bir kitapçıda çalışmış, okumaya devam etmiş, felsefe hocasıyla evlenmiş, kendisini ünlü yapan iyi kitaplar yazmıştır. Fakat beslenme noktası o özgürleştirici tek gündür. Sevilmiş olmanın özgüvenini bulur o günde. Dönüp dönüp o güne bakarak yaşamının başından beri başına gelenleri o günle anlamlandırır. Roman üçüncü tekil anlatıcıyla yazılmıştır. Fakat anlatıcı sürekli Jean’ın zihninden konuşur. Diğer roman kişileri bize Jane’le kurdukları ilişkiler ürerinden tanıtılır bu nedenle onların gerçek düşüncelerini bilmeyiz. Jean’ın zihninden yani bir yazarın gözünden sürekli farklı şekilde kurgulanan zaman ve hikâyenin parçası olarak tanırız onları. Romanda sınıfsal farklılıklar, özellikle taşrada katı kurallara tabi İngiltere toplumsal yaşamı bir taraftan da kadının özgürleşmesi üzerinden bize anlatılır.

 

“Yazar olacaktı. Doksan sekizine kadar yaşayacaktı. İki dünya savaşıyla üç kral ve bir kraliçenin hükümranlığını görecek kadar yaşayacaktı. Aslında neredeyse iki kraliçe zira kraliçe Victor’a döneminde onun son dönemlerinde peydahlanmıştı. ‘peydahlanmış sonra da unutulmuş’”.

 

Büyük bir gemi, ardında bir sürü yeni yetim bırakarak bir buzdağına çarptığında on yaşında ve bir yetimhanedeydi. Bir kadın kendini kralın atının önüne attığında on ikisindeydi. Bir yaz bir süreliğine büyük bir evde çalıştığında-daha önce böylesi bir sarayda bulunmamıştı-ve ıslak rüyalar hakkında her şeyi öğrendiğinde on beşine yeni girmişti.”[4]

 

Bir kadının kendini kralın atının önüne atması İngiltere’de oy kullanma mücadelesine ve süfrajet harekete gönderme yapar. Ayrıca o yıllarda kadınların eğitim alması da zordur. Kız kitapları denilen daha naif şeyler okumaları beklenirken Jane evde bulunan kütüphane sayesinde kendi deyimiyle oğlan çocuklarının okuduğu kitaplara yönelir. “Macera dolu kitaplara” . Bir yazarın hatırladıkları üzerinden hikâyeye tekrar baktığımızda, yazar olmak ve özgürleşmek için şansı yaver gitmiştir.  Jane tutkuyla bu hikâyeye bağlıdır ama yazar olmak için bir dil yaratmak gerekir. Hayran olduğu Joseph Conrad’ı örnek verir. Onun sonradan öğrendiği bir dilde yazması ve takma isim kullanması aradığı ilhamı vermiştir.

 

“ve sonunda anlayacaktı ki kendisinin hâlâ hazırda bir dili olduğu halde bir dil bulmak zorunda kalacaktı çünkü yine anlayacağı üzere, aslında yazmak denilen şey, bir dil bulmak, o dili bulmaktı.” [5]

 

Anlatının, parçalanmış zaman üzerinden bir masal gibi aktarılması oldukça geniş bir döneme gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşımı sağlayarak okuma lezzetini de sürekli kılabilmiş.  Yazarının sesini hiç duymamamızsa, kitabın asıl başarısı sanırım.

 

 

[1] Annelerin Kutsal Pazarı, Graham Swift, çev., Didar Zeynep Batumlu, İş Bankası Kültür Yayınları, 2022

[2] A.g.e., sayfa 19.

[3] A.g.e., sayfa 46.

[4] A.g.e., sayfa 83-84

[5] A.g.e., sayfa 110.