Aylak Adamın Düşleri
Söyleşi

Aylak Adamın Düşleri

Neriman Ağaoğlu

Neriman Ağaoğlu sordu, Sevtap Ayyıldız yanıtladı.

 

“Aylak Adamın Düşleri“ isimli dördüncü öykü kitabınız eylül ayında yayımlandı. Öykülerinizi gündelik yaşamın içinde ama rüya, hayal, umut vb. sarsıcı duygularla kurgularken okurun gerçekliğin sınırlarını zorlamasını mı istediniz?

 

Merhaba, öncelikle sorularınız için teşekkür ederim.

 

Gündelik yaşamın içerisinde var olmanın gün geçtikçe zorlaştığını düşünüyorum. Öyle çok dış uyarıcının etkisi altındayız ki – bunların çoğu bizi kötü etkileyen türden şeyler – akıl ve beden sağlığımızın günden güne bozulmasının önüne geçmek zorundayız. İşte burada devreye rüyalar, düşler, hayaller giriyor, hayalini kurduğum bir dünyanın -ki bu bir ütopya olmak zorunda değil – gerçekleşeceğine dair umutlar besliyorum. Neden olmasın, neden bizden güçsüz gördüğümüze, kadına, çocuğa, doğaya, sokaktaki canlara zarar vermek zorundayız? İnsan olmanın bilincine vardığımızda belki her şey çok güzel olacak, belki de kurduğumuz düşler gerçek olacak neden olmasın?

 

Belki de acı gerçeklerin kuşatmasından düşlerle sıyrılmak istedim. Belki de bu dünya bir düş ve öyküde de söylediğim gibi belki de hepimiz aylak adamın düşlerinden ibaretiz.

 

Öykü karakterlerinizin hayatın karşısında konumlanışları biraz da toplumumuzu anlatıyor. İnsanın bu umursamazlığı yaşam karşısında bir savunma mekanizması mı?

 

Sanırım haklısınız. Umursamazlık, durumlara alışma ve duyarsızlaşma hayatta kalabilmek için birer savunma mekanizması haline geliyor. Yaşam karşısında sızlanıyor ama bir şeyleri değiştirmek için harekete geçmiyoruz.

 

Bir söyleşinizde “Felsefe beni her zaman heyecanlandırırken mitoloji masalımsı bir dile yardımcı oldu,” demişsiniz. Öykülerin toplamını okuduğumuzda da felsefi ve mitolojik göndermelerin öykülerinizi boyutlandırdığını görüyoruz. Ama ben felsefeyle ilişkinizin yazarken sizi zorlayabileceğini de düşünüyorum. Ne dersiniz?

 

Özellikle felsefe yapmak için yazmıyorum. Felsefe düşünme ve sorgulama ile ilintili olduğuna göre kendini, hayatını sorgulayan öykü karakterleri aracılığıyla metne sızıyor olabilir. Bazen bir filozofun adı ya da filozofun bir sözü bir öyküde geçebiliyor ama bu metnin felsefi bir metin olduğu anlamına gelmez elbette. Onların –filozofların- derin düşüncelerinden etkilenip bana yardım eli uzatmalarını istemiş olabilirim.

 

Aslında felsefe işimi kolaylaştırdı diyebilirim, olaylara bakışım değişti, farklılıkları görebilmemi –gözlem yaparken – sağladı, bakış açım gelişti.

 

Öykülerinizde çeşitli politik olaylar da anımsanıyor. Edebiyat bugün insanların yaşadığı sıkıntıların nedenleriyle çok da ilgilenmiyor. Bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorum.

 

Bir öykü kitabında salt bireyin yalnızlığı, var olma çabası, içsel sıkıntılar toplamını okuduğumda sıkılıyorum. Politik öykülerin yazılması gerektiğini düşünüyorum ama bunu slogan atarak, bazı kavramları gözümüze sokarak yapmamak gerek. Bence bir yazar tarafını seçmelidir, net olmalıdır. Toplumsal hafızamız zayıf, geçmişte yaşanılan kötü olayların üzeri örtülmeye çalışılıyor. Keşke adil, yaşanılır bir düzenin bizi beklediğine emin olabilsem o zaman geçmişi unutalım diyebilirim, ne gerek var gençler geçmişte yaşanılan acıları bilmesin. Büyümek İçin öyküsünde anlatılan geçmişte Alevilerin evlerinin işaretlendiğini bilmesin, ne çıkar? Kendimi sorumlu hissediyorum, geçmişte yaşanılanların tekrar yaşanmaması için gençlerin bilinçlendirilmesinde payım olduğunu düşünüyorum.

 

Yeni çalışmalarınız hakkında ipucu verir misiniz?

 

Bitmiş bir roman çalışmam var. Ama öykünün yeri ayrı. Yeni bir öykü dosyası için öykü yazmaya devam ediyorum.

 

Söyleşi için teşekkür ederim.