Aynadan Döndü Gece
Öykü

Aynadan Döndü Gece

Uğraş Abanoz

Kasabaya vardığımızda sis çökmüştü, uzakta çatılar, ağaçlar, horoz sesleri fanustaymış gibi saydam, önceden gördüğüm bi rüyanın izleri, yıllar öncesinden gelen ânlar, parıldayan gerçeklikle karışmış geçmiş… Yere eğilip çiy düşmüş otlara dokundum, avucum serin, avucumda küçük damlalar, gözlerim… Gözlerim, gözlerim nerde? Şeytan aldı, götürdü; satamadan getirdi.* Gece’ye baktım, kuyruğunu dikmiş, dili dışarıda sabırsız havlıyor. Mavigök, saatlerdir teptiğimiz kötü yolların yorgunluğunu atabilmek için kişnedi, sırtı seğiriyor, damarları yol yol, gözü iri ceviz. Sinekleri kovdum, yanına varıp yem torbasını boynuna astım. Gece, havlamayı bırakıp geldi, ayırdığım kemikleri verdim. Panayır bu kasabaya çok yakışacak dostlarım, dedim, çok mutlu olacak insanlar, insanlar mutlu olmayı hak etmiyor mu? Dünya büyülü panayır yeri olsa, fena mı? Her gün nutuk atıyorum onlara, masallardan, yapacağımız gösterilerden, insanlardan bahsediyorum, öğüt verip duruyorum, insan yalnız dostlarına öğüt verirmiş. Gece, kuyruğunu sallayıp kemiği aldı, dili dışarıda… Biraz dinlenelim, hava kararınca uygun yere kurarız panayırı, sürpriz olur! Sabah kalkıp bakarlar ki… Aa düşler ülkesi! Kulağını dikti, uzadı. Söğüt gölgesinde yufka-peynir yedim, ayran içip uyudum. Tilki uykusu, etraftaki sesleri duyabiliyorum, nasıl tatlı! Koynumda kadınlar, tenleri beyaz, kokuları abıhayat, elimde üzüm salkımları, şarap şişeleri… Ateşler, aslanlar, halkalar, yılanlar, kitaplar, aç-aç çadırı, Neri’nin narin bileği, sihirli aynalar, akvaryumda renk renk balıklar. Silah sesiyle uyandım, düğün tangırtısı, dumbada, dum, dum, dumbada, dum, dum, klarnet tınısı, uzakta ışıklar yanıp söndü, epey uyumuşum, ağzım paslı, ekşi, heybeyi toplayıp Mavigök’e yükledim, cigara elimde ilerledik, koyu gölgelere, izleklere düştük. Ot ezilince daha güzel büyür. Ustamın lafı, yaman ustam. Buraya nereden düştük Gece, dünyadan, hav, doğru Gece, al beni ipek işlemeli yorganlara sar Gece. Dur, havlama, uyandırma evleri, yaktırma ışıkları, daha önce görülmemiş bir panayır kuracağız buraya. Tam buraya daha önce görülmemiş bir dünya. Hem rüyadan güzel ne var şu hayatta! Sen iki ayak üstünde cigara içme numarasına çalıştın mı bakalım? Bak, bu kere alkışlamazlarsa yeminle o altın tüylü goldeni… hav, hav, hav… Mavigök, on saman balyasından atlayabilir mi? Hav, hav, hav. Ulan Gece konuş artık be! Bak, bravo sesleri, duyuyor musun? Alkış, bakış, hülya değil mi bizim ilacımız, vallahi kitap gibi laflar etmeye başladım, biri beni konuşturuyor! Mavigök, seni Yağmur ellerinden, o irin gözlü, bunak deyyustan aldığım günü anımsadın mı? Döve döve kanatmıştı her yanını, daha neler etmişti kim bilir o azgın piç, üç-beş kuruş denkleştirip iyileştirmiştim. Doru kısraklardan ses aldın, yelelerini ay ışığında taradım, nalları Demirci Kel Hasan vurdu, ki kendisi toynaklarını görünce, soluğunu duyunca üç günlük yola vurdu kalbini. Yaptığın numaraları her akşam izlemekten gözünün fercağızı söndü. Ben, dedi, ben gayrı iflah olmam. İşi gücü bırakıp senin ayarında kısrak bulabilmek için dağlara çıktı, deliye döndü herif. Eşkıya oldu, dediler, laf çıkardılar. Kötüler, yaptığı her boku püsürü ona yıktı… Ey benim Mavi’m, yürürken dikkatli ol güzelim, aynayı kırma, o, en iyi numaramız. Kasabanın ışıklarına bakılırsa epey şenlikli yer burası. İşler tıkırında giderse, masa donatır, rakı içeriz dostlarım, gelsin mezeler, gitsin şaraplar, kemikler, tatlı arpalar, çalgılar tın tın, hora da teperiz. Alırım karşıma Neri’nin hayalini, o konuşur ben dinlerim, ben konuşmam onu dinlerim, cigaramda duman, amanın da aman… Akordeonun körüğü tavus kuşu, açılır, kapanır, çivit çarşaflara, serin yataklara düşeriz, heyt be, püfür püfür uyuruz. Sen, ben, Gece…

 

Bir saat sonra kasabanın tozlu caddelerindeydik, dükkânlar çangır çungur kapanıyordu, kepenk sesleri, yorgun eşek gürültüleriyle sokağı geçip kavaklığın arkasına çöktük, hem yakın, hem uzak, işte aradığım yer. Mavigök’ü bağladım. Gece, etrafta koşturup durdu, hemencecik oyun kurdu. Küçük çadırımızı, kutuları, aynayı yavaşça indirdim, karanlık abandı, zifir, gaz lambasını yakıp dala astım. Gece, silik gölge, uzakta havlayıp kayboldu. Mavigök, devcileyin ata dönüştü, masallarda anlatılan kanatlı at, İskender’in Bukefalos’u… Gölgesinden korkan Bukefalos. İskender, onu güneşe sürerek eğitirmiş. Ben de seni iyileştirdim Mavi, lakin ben Büyük İskender değilim, istemem dünya hükümdarlığı, nefes almak, düşlemek yeter. Çadırı usulca kurmaya başladım, cırcır böcekleri, havada ılık karpuz kokuları, yanık ot kokuları… Sevgili seyirciler, biz hoş geldik, siz de hoş geldiniz, çok diyarlar gezdik, çok insanlar gördük, iki başlı devler, tek kollu güzeller, aynalarda kaybolan çocuklar, şimdi tüm bu olağanüstülükler tam tamına iki hafta sizlerle. Dünyanın en uslu, en söz dinleyen köpeği, Gece… Sizin kasabanızda ve hatta dünyada, iyi bilirsiniz ki köpekler dört ayaklıdır, ama Gece iki ayaklı! Evet, yanlış duymadınız, iki ayak üstünde, ağzında cigarayla kont gibi yürümekte, işteeee karşınızdaaa Gece… Mavigök’ü, Yağmur ellerinden, irin gözlü, kunt, aksak bi bunaktan aldım, hırpane kılıklı, atı öldürüyordu… Dünyada ne kötü insanlar var değil mi sevgili seyirciler, işte onu aldığımda, ona paramı harcadığımda, böyle yetenekli olduğunu ummazdım. Tıpkı Büyük İskender’in atı, ki o da gölgesinden korkarmış, ilkin kimse yanaşamadı Mavigök’e. Eğittim, sesini doru atlardan, yelesini ay ışığından aldı, taradım, ördüm kuyruğunu, boncuklar işledim, işte karşınızda

 

Çabuk otur Gece, çalışalım, deminden beri buradayım, yanıma hiç gelmedin, hemen oyun diye tutturdun, işin gücün haytalık, aylaklık. Doğru, sen köpeksin, al şu heybeyi, ağacın dibine uç. Etrafa iyice baktın mı? İt, pardon Gece, uğursuz, hırsız var mı? Hav, hav… İyi, gözünü dört aç, geçen bıldır uyuyup kalmıştın, sen mi iyi koku alıyorsun ben mi? Lütfen rolleri karıştırma Gece Bey… Evet, hopp! Hadi kalk, gü-zelll! Dur, yanıma gel, şu filtreli, lüks cigaralardan yak, hı! İşte bu! Geç bakalım yerine, hı. Evet sevgili seyirciler, biz hoş geldik, siz de hoş geldiniz, labalub… Karşınızda Gece… Hop bir, hop ki, hop üç, aferin oğluma, bekle, bekle, bekle, şimdi cigara, işte bu! Duman yap, hanimiş benim halkam, heee! Ha-ri-ka! Tam böyle, sonra ne yapıyoruz, seyirciye selam. İşte bu. Sihirli ayna numarasını da yaptık mı, el elde baş başta. Aklında mı? Hav! Bakalım öyle mi? Bu numarada yine sen varsın, en son panayırda olanlardan sonra… İşi sıkı tutalım. Adamın teki, kötürüm çocuğunu getirip iyileştir, dedi ya, hav, yemin ettik, anlamadı, kırmayalım, dedik, kabul ettik, çok para veririm, dedi, ne parası be, laf anlamadı. Hav, hav… Aldık çocuğu koyduk aynanın karşısına, üzülmesin garip, çocuk aynada kaldı, güzelleşti, akça pakça yiğit oldu, düzeldi, yani düzelmedi de aksi düzeldi, adam aynayı alıp gitti, nasıl sevinmişti. Ne iş değil mi! Birine anlatsan inanmaz. Onun yüzünden te şehre gidip tüccarı aradık kaç gün! Falcılara, kâhinlere koştuk. Artık gösteride sen varsın, seyirci riskli. Ben, hoop, deyince, aynanın içine gir, aman dikkat Gece, orada fazla kalma, alkış sesini duyunca işaretimle dön. Bak, bu, bizim masal diyarına en yakın olduğumuz ân, anlıyor musun dostum, ustamın hediyesi. Çok kalırsan canavar olursun! Ben mi? Topal kaplumbağa… Bu akşamlık yeter, yorulduk, panayır hazır, gaz lambası sapsarı, ışıl ışıl, parıldak. Çok para yaparsak atlıkarınca da alırız he Gece? Çocuk sesleri dolarsa çarklara, daha çok yaklaşırız masala. Gel, kulağına ne söyleyeceğim. Belki biz masal oluruz. Hav! Şimdi şinanayları yakalım. Ta-tam! Şu güzelliğe bak, nasıl da ışıdı. Bir şehirde, kasabada, yahut köyde, elektrik, su, yemek kadar ihtiyaçtır panayır, bütün pislikleri yıkar, pirüpak eder, unutturur… İşte karşınızda, Seyfe’nin Panayırı…** Hadi uyuyalım. Hav!

 

Söğüt ağacının altında, ışıklı çadırımızın içinde daldık düşlere. Neri koynumda, sihirli aynadan döndü Gece, elinde cigara, Mavigök dörtnala dolaştı dağları, üç-beş martı döndü tepede, dağlar ışıdı, atlar kayıp, martılar döne döne kartal oldu, ışık döne döne kuş. Baykuş sesleri hu-hu hu-hu! Yılan boynumda, benim adım Seyfe, düş alır, düş satarım, kuşağımın altı ışık huzmeleri. Avucum serin, avucumda küçük damlalar, gözlerim, utanıp sakındığım gözlerim, gözlerim nerde? Ben ne biliyorsam ustamdan öğrendim, ustamın adı yok, hav…

 

*Orhan Veli- Gözlerim

 

**                                                 Seyfe’nİn Panayırı

2 Hafta

MavİGök At GÖsterİsİ    29 Mayıs

Çekİlİş/ Fal/ Şİİr  Not: Şairler katılamaz…

SİHİrlİ Ayna

Halka

İkİ Ayaklı Bay Gece…

Seyirci memnuniyeti birinci önceliğimizdir, kasabanızda olmaktan

dolayı çok mutluyuz. Taşkınlık yapmak serbest, gülmeyen, eğlen-

meyenlere paraları iade edilecektir…  Not: Aç-aç yoktur!