Kilitbahir – Suat Karataş
- 08 Ekim 2024
Simli ojeler sürdüm yalnızlıktan sıkıldığımdan.
Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım
Yıldızlı bir gecenin.
Didem Madak
Kimse görmeden çıksam evden, iki sokak ötesi Suat. Bu sefer yaparım, ne gerekiyorsa söylerim, iyi gelir bana.
Tam anahtarı çevirdim, çıkıyordum ki sırtımda bir el.
‘’ Belizzzz günaydın! Erkencisin tatlım?’’
Döndüm baktım Aysel. Erken dediği bu saatte takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş, elinde bir fincan kahve şubatın ayazına inat incecik. Titrerken gülümsemeye çalıştım.
‘’ Günaydın.’’
‘’ Seni gördüğüm iyi oldu haydi gel kahvaltı yapalım, hem Berlin’i konuşuruz biraz.’’
Sigaradan tarazlanmış boğazındaki balgamı çeke çeke konuşmaya devam edecekti, biliyordum. Gene de ona yalan söylemek istemedim.
‘’ Suat’a gidiyorum Aysel, sonra konuşuruz.’’
Şöyle bir burun kıvırdı. Burnunu kıvırırken ağzından çıkan kelimeler cümlelerin içinde kıvrıla kıvrıla yol aldılar, sanki kıvrılmasalar yanlış çıkacaklarmış gibi. Öyle teferruatlı, öyle keskin ulaştılar kulağıma.
‘’ Belizcim Allah aşkına paran mı yok senin? Hem Serpil abla duymasın, biliyorsun bu konudaki tavrını.’’
‘’ Ne alakası var Aysel, olduğunu biliyorsun. Söylemezsen anneme bilmez. Gidiyorum ben haydi, gelince konuşuruz.’’
Bozuldu.
‘’ İyi sen bilirsin, sonra yakınma bana canım acıyor Aysel, yaralarım geçmiyor Aysel, egzamam azdı Aysel.’’
Ne yakınacağım canım, abartıyor işte. Yanağına kocaman bir öpücük kondurup uzaklaştım.
Suat beni görünce gülümsedi, elindeki işi bırakmadan kalın çerçeveli gözlüklerinin üstünden deri koltuğu işaret etti, geçtim oturdum. Az sonra da Handan göründü, bakışlarında gene uçarı bir mensurluk, aynı, hiç değişmemiş. Koyu kırmızıya boyanmış dudaklarının kenarına iliştirdiği uzun parlament in külü düştü düşecek. Ayaklarında sivri burunlu, yeşil tokalı topuklu terlikler, tak tuk yaklaştı yanıma.
‘’ Oooo Beliz Hanım hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Yoksunuz ne zamandır yeni mi döndünüz turneden?’’
‘’ Hoş bulduk, iki üç gün oldu geleli.’’
‘’ Güzel, güzel. Ne iyi ettiniz de geldiniz bak sevindim şimdi. Ne yapalım size?’’
‘’ Bir pedikür, bir dip boyası.’’
‘’ Olur olur Suat boyanızı sürsün öyle alırım pediküre. Ne ikram edeyim?’’
‘’ Çay olur.’’ diye mırıldandım.
Neyse ki duydu. ‘’ Az evvel koydum demlensin biraz.’’ Dedi. ‘’ Tabi, tabi.’’ Dedim. Güldü. Sigarasının külleri pantolonuma düşerken tak tuk uzaklaştı yanımdan.
Telefonuma bakayım bari, çay gelene kadar oyalanırım.Son gösterinin fotoğraflarını göndermiş Adnan. Bacaklarımın arasında ki çello emirler yağdırırken nasıl da gergin vücudum. Hiçbir fotoğrafta yüzüm sahneye dönük değil. Çalarken kapalı gözlerim, selam verirken de yerde. Siyah dantelli elbisenin içinde ne kadar da zarifim, ama gülüşüm kayıp. Sağımda elinde- fotoğraflarda bile ışıl ışıl parlayan -taşlı flütüyle Adnan, annemin müstakbel damadı olacak, az ötede de annem. ‘’ Çelloyu çalan incecik, siyahlar içindeki bu kız benim kızım mı?’’ dercesine bir şaşkınlıkla bakmış bana.
‘’ Alalım sizi Beliz Hanım.’’ Suat’ın sesi.
Çanta telefon ne varsa bırakıp öylece oturdum gösterdiği yere. Hemen işe koyuldu. Vakur bir sessizlikte saçımı açtı, taradı, ayırdı, tokaladı. Kapkara boyayı alnıma, enseme, boynuma, kulaklarıma, rahatsız olacağımdan hiç endişelenmeden sürdü. Kıskacı pek sivri turuncu bir tokayla da tüm saçımı tepemde tutturuverdi. Şöyle bir baktım yanaklarıma bile sıçramış boya. ‘’ Ne yaptınız Suat Bey?’’ ‘’ Biraz dikkat edin lütfen!’’ diyeceğim, diyemedim. Sesim içime içime kaçtı gene. Tepemdeki toka da acıtıyor saçımı. Tellerimi tek tek çekiyor sanki, öyle bir ıstırap.
Handan yetişti neyse ki, ağzında sigara yok bu sefer. Cakkıtı cukkutu pembe bir sakız. Şiştikçe şişiyor, inmiyor öyle kolay kolay. Sakızı iki şişirip bir indirerek konuştu.
‘’ Suat, cicim boyamışsın Beliz Hanımın her yerini, ay elinin ayarı hiç yok bu herifin, çekil şöyle de temizleyeyim kadını.’’.
Sakızın yarısı içerde, yarısı dışarda ‘’şurada da var, burada da var ‘’diye diye, kolonyalı mendille bastıra bastıra , tenim kıpkırmızı oluncaya dek sildi beni. Sigara kokusuyla karışmış çilekli sakızın kokusu ciğerimde. Yarısı ağdalı kolunun teri de sürtündüğü dudaklarımda. ‘’Az ileri git desem, hangi hakla acıtırsın canımı?’’ desem. Açıyorum ağzımı çıkmıyor gene sesim…..yok…olmuyor….bugün de söyleyemeyeceğim …..
Pedikür koltuğuna geçtik. Dizinin üzerine yaydığı örtüye koymam için sol ayağımı işaret etti. Tepki vermedim. Yok mu bir pedikür aparatı? Dize ayak koymak mı kaldı artık?
‘’ Alayım ayağınızı.’’
Ayağımı dizine koyarken gene bir garip oldum. Ağırlığını dizine vermemek için kastım da kastım bacağımı. Baş parmağıma çok girmiş gene, parmağım kanamışta kanamış. Uyuşukluktan mı nedir anlamadım hiç. Sağ ayağımın baş parmağını oyarken acıdan koca bir hık çıktı ağzımdan. Hemen elindekini bırakıp çiğnediği sakıza ara verdi, gözlerini büyüte büyüte konuştu.
‘’ Yoksa canınızı mı yaktın Beliz Hanım?’’
Ne evet ne hayır çıktı ağzımdan. Öylece baktım suratına, tabi dayanamadı bu sessizliğe. İzbe bir çölün en zinde devesi gibi, uzamış gıdısını sallaya sallaya konuştu. Tatmin olmayacaktı biliyordum ama kısa cevaplarla geçiştirmeye çalıştım onu.
‘’ Bizim kız görmüş geçen sizi televizyonda. Anlata anlata bitiremedi. O gün üç tane düğün, iki tane nişan, nerde izleyeceksin. Allahtan çekmiş bir bölümünü de sonradan izledik Suat’la. Ama bizim kız çok seviyor sizi kaçırmıyor hiçbir gösterinizi bir görseniz.’’
‘’ Ya öyle mi. Çok selamlarımı iletin kızınıza.’’
‘’ İletirim iletmem mi, çok sevinir. Siz gitmeden gelebilse bi fotoğraf çekinirdiniz ama yok yetişemez dershanesi var bugün, arasam koşa koşa gelir de sınava çok az kaldı aramayayım hiç.’’
‘’ Olsun başka bir zaman, sınav bu önemli tabi’’.
Az evvel çıkardığı sakızın yerini hemen bir sigarayla doldurdu. Dudaklarını büze büze yakınmaya başladı kızından.
‘’ Bize önemli Beliz Hanım, zorla gidiyor dershaneye, hep itele hep itele nereye kadar?’’
‘’ Başka planları vardır belki, sizin isteklerinizin dışında, konuştunuz mu hiç.’’
‘’ Suat’ta ben de konuşuyoruz hep. Bak kızım diyoruz, olmaz. Adının önünde bir şey olmalı. Hemşire Zeynep, Doktor Zeynep, Mühendis Zeynep, ya da sizin gibi ünlü bir sanatçı olsa, sanatçı Zeynep bakın nasıl güzel. Haksız mıyım Beliz Hanım olur mu öyle sadece Zeynep?
Ağzımdan bir anda çıkıverdi, nasıl söyledim bilmiyorum. Karşımda yirmi sene önceki annem, konuşan da yirmi sene önceki ben.
‘’ Neden kızını sadece kızın olduğu için sevmiyorsun ki?’’
Sustu Handan, afalladı belli ki.. Artık diyecek bir şey yok. Konuşmam, o da konuşmaz zaten, itelesem de geçmez zaman. Suat’a sesleneceğim.
‘’ Suat Bey Saçımı yıkar mısınız?!’’
Her seferinde otuz dakika beklemesi gereken boyayı iki saat bekleten Suat’a, bugüne kadar seslenmeyen, ben saçımı boyayalı otuz dakika bile olmamışken seslendim, evet ben seslendim. O da afalladı tabi.
‘’ Daha…. Zamanı gelmedi… Beliz Hanım.’’
Olsun dedim, yıkayın siz. Ne fön ne kurutma, para üstünü bile bekledim kasada. Kimse uğurlamadı kapıya kadar, sadece yarım ağız iyi günler. Şubatın o ayazında saçlarım don tutmuş, ayaklarım kanlı yanmalı bir ıstırapla boğuşa dursun, saç diplerim boyadan yanmadı ilk kez. Bir de ayak parmaklara pansuman yaparsam, tamam bu iş.
Yürürken telefonum çaldı, açmadım. Ardından üst üste bir sürü mesaj. Baktım, annem. İki gün sonra çıkacağım turnenin bilgilerini mesaj atmış. Cevap vermeyeceğim, Aysel’ i arar sonra da Adnan’a aratır. Ne yapayım. Hele şu ayaklarımın acısı bir geçsin de…