Distopyayı Deneyimlemek Yahut Okumanın Devrimciliği
Sinebiblio

Distopyayı Deneyimlemek Yahut Okumanın Devrimciliği

Emirhan Mutlu

Ütopya kelimesinin tam tersi olarak kullanılan distopya, gelecekte istenmeyen bir toplumsal durumun gerçekleşme ihtimalini ya da bu yönde oluşturulan kurgusal evrenleri ifade eder. Birçok farklı sanat dalında distopik eserler üretilmiştir ve üretilmeye de devam etmektedir. Genellikle bilim kurguyla iç içe geçen bu türün edebiyat sahasındaki en önemli örneklerinden biri Ray Bradbury’nin 1951 yılında yayınlanan Fahrenheit 451 isimli romanıdır. Bu roman, kitapların hükümet tarafından yasaklandığı bir gelecek kurgular. O kadar ki itfaiyeciler artık yanan evleri söndürmek gibi bir görev icra etmezler, zira tüm evler ateşe dayanıklı olarak inşa edilmiştir. İtfaiyecilerin görevi saklanan kitapları bulmak ve onları yakarak imha etmektir. Üniformalarında da kitap kağıdının tutuşma sıcaklığı olan Fahrenheit 451 yazar.

 

 

Bu roman 1966 yılında Fransız yönetmen François Truffaut tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Sinema tarihinin belki de en fazla kitabı kadraja sokan filmi olan Fahrenheit 451, ülkemizde Değişen Dünyanın İnsanları adıyla vizyona girmiştir. Film itfaiyecilerin bir ev baskını yapıp buldukları kitapları yakmasıyla açılır. Kitaplar televizyonun içine, avizeye, tost makinesine saklansa da uzun yıllardır bu işi yapan itfaiyeciler için onları bulmak mesele değildir. Baş karakter Guy Montag kendisine verilen görevleri sorgulamadan yerine getiren sadık bir personel olduğu için terfi ettirilmesi düşünülen bir itfaiyecidir. Ancak komşusu Clarisse ile tanışması hayatını değiştirir. Önce kitaplar, ardından kitapları saklayan bazı devrimciler ve nihayetinde kitapları ezberleyerek yok olmalarını engelleyen kitap insanlar hayatına girer. Daha öncesinde yaktığı kitapları artık evinde gizli gizli okumaya başlar. Charles Dickens’ın David Copperfield’ını okur örneğin. Kitap yakmaya gittiği yerlerden ufak ufak kitap çalarak kütüphanesini genişletir. Evinin gizli bir bölümünde dev bir kütüphane saklayan yaşlı bir kadının evine yapılan baskın sonucu elde edilen kitaplar dışarıda toplanıp yakılamayacak kadar çok olduğundan evi tamamen ateşe verme kararı alınır. Yaşlı kadın evi terk etmektense kitaplarıyla birlikte kalmayı tercih edince yakarak öldürülür. Buna şahit olan Montag halihazırda geçirmekte olduğu dönüşümü tamamlar. En sonunda amirine karşı çıkarak ateş silahıyla onun ellerini yakar ve dağlara, kitap insanların yanına kaçarak onlardan biri olur.

 

 

Distopik bir roman ve onun sinema uyarlamasında kurgulanan bu gelecek bize çok uzak, hatta hayal ürünü gelse de romandan yirmi, filmden ise beş yıl sonrasının Türkiye’sinde benzer sahneler yaşandı. 12 Mart 1971 yılında verilen muhtıranın ardından ülke genelinde ilan edilen sıkıyönetim döneminde ev baskınları yapılıyor, baskınlarda ele geçirilen yasaklı yayınlar imha ediliyor ve bunları bulunduranlara ağır cezalar veriliyordu. Bu dönemi anlatan birçok kitapta bu baskınlardan ve yasaklı yayınları toplama esnasında yaşananlar bahsedilir. Uğur Mumcu’nun Sakıncalı Piyade isimli eserinde bunun birçok trajikomik örneğine rastlayabiliyoruz örneğin. Bunu ekranlara taşıyan ise ülkemizin en ünlü dönem dizilerinden biri olan Hatırla Sevgili oldu. Dizinin 51. bölümünün sonlarında, 12 Mart sonrası yapılan ev baskınları ve yasaklı yayın arama süreçleri gösteriliyor. Bir öğrenci evine yapılan baskın öncesinde, içerideki kadın öğrencinin kitapları deforme edip bir kova içerisine doldurduğu ve ardından gazeteci Sevim Karayel’in evindeki kitapların arama yapmak amacıyla bir çarşafın üzerine atıldığı sahneler Fahrenheit 451’i aratmayacak nitelikte. Tek bir fark var: distopik bir geleceği kurgulamıyor, yaşanmış bir geçmişi aktarıyor.

 

 

Sevim’in evinde yapılan aramada iki yasaklı yayın kadraja giriyor: ilki Lenin’in Devlet ve İhtilal kitabı, diğeri ise Max Beer’in Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Tarihi isimli eseri. Bu iki kitabın ortak noktası solun felsefesini anlatan, sosyalizmi teorize eden kitaplar olmaları. Neden yasaklandıklarına dair ipucunu ise Fahrenheit 451 filminde bulabiliyoruz. Yaşlı kadının evindeki kütüphaneye yapılan baskında itfaiye yüzbaşısı felsefe kitaplarını Montag’a göstererek tüm bu felsefenin saçmalık olduğunu, bu kitapların romanlardan bile kötü olduğunu söyler. Çünkü felsefe düşünmenin biçimlerine odaklanır, eyleme geçmeden önce zihinde oluşturulması gereken yol haritasının temellerini atar. Yani aslında eylemleri kuramsallaştırır. Eylemcilerin neyi neden yaptığını açıklamasının imkanını felsefe sağlar. Bir distopya filminde gördüğümüz gerekçelendirme filmden sadece beş yıl sonra Türkiye’de kullanılıyor ne yazık ki.

 

 

Hem bu kitaplar hem de diğer bölümlerde kadraja giren kitaplar bir arada düşünüldüğünde otoritenin bu korkusunun bir karşılığı olduğunu da görüyoruz. Örneğin Amerikalıların kaçırıldığı bölümde Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni isimli kitabının masanın üstünde göründüğünü veya Harun’un Rüya’ya George Politzer’in Felsefenin Temel İlkeleri’ni hediye ettiğini düşündüğümüzde okuyarak devrimci olma sürecine vurgu yapıldığını görebiliyoruz. Tüm kitapların yasaklı olduğu Fahrenheit 451 evreninde kitap okumak devrimci bir eylemken Hatırla Sevgili’de gösterilen 70’ler Türkiye’sinde yasaklı yayınları okumak devrimci bir eylem olarak karşımıza çıkıyor. Fahrenheit 451’de kitapları okuyup ezberleyen kitap adamlar şehirden uzakta, dağlarda kendilerine yeni bir hayat kurarlar. Üstelik yanlarında kitap bulundurmadıkları için hiçbir yasadışı yönleri de yoktur. Hatta Montag yanında kitapla gelince hemen ezberlemesi gerektiğini, ondan sonra kitabı yakacaklarını söylerler ona. Burada kitap yakma eylemi otoritenin istediği noktaya getirir onları. Kitabı fiziksel olarak saklamazlar, kitap onların zihninde yazılı halden sözlü hale geçmiştir. Hatırla Sevgili’de gördüğümüz öğrenci liderleri de okudukları kitapların ardından dağlara çıkarlar. Onların devrimciliği ise daha farklıdır, otoriteyle uzlaşma niyetleri yoktur ancak eylemlerini yasalar üzerinden temellendirirler. Hükümetin anayasayı ihlal ettiğini, bu yüzden yönetenlerin meşruiyetini kaybettiğini söyleyerek okudukları kitaplardaki düzeni hayata geçirmek isterler. Her iki eserde de okumak otoriteyi sarsan, devrimci bir eyleme dönüşür.

 

Kitap yasaklamanın en temel maksadını yine Fahrenheit 451’de görürüz. Montag karısına geçmişe dair birtakım sorular sorduğunda karısının geçmişi hatırlamadığını fark eder. Montag da bunun üzerine, kitapları geçmişi hatırlamak için okuduğunu söyler. Geçmiş tek değildir aslında, herkes hayatı farklı deneyimlediğinden ve algıladığından ötürü birden fazla yolu vardır geçmişi hatırlamanın. Fahrenheit 451’de otorite tüm kitapları yasaklayarak geçmişin her halini yok ederken, Hatırla Sevgili’de ve dolayısıyla Türkiye’de yasaklanan kitaplar da geçmişin belli bir yönünü yok etmeye çalışır. Sınıf mücadelesinin, kadın hareketlerinin, ezen-ezilen ilişkilerinin hiç olmadığı, sermayenin ve yönetici elitlerin kontrolünde güllük gülistanlık bir Türkiye tarihi çizmek ister otorite. Hedefi geçmişin bu mirasını gelecek nesillere ulaştırmamaktır. Hem Fahrenheit 451’in hem de Hatırla Sevgili üzerinden ülkemizin siyasi tarihinin bize gösterdiği gerçek şudur: Okumak hatırlamaktır, hatırlamak ise mücadelenin ilk adımıdır.