Gülnur Günay Karnavaldergi için başarılı iş insanı Berra Doğaner ile söyleşti…
Ekonominin ve devamında iyi ekonominin tanımı nedir, size göre?
Ekonomi, insanların sınırsız ihtiyaçlarını sınırlı kaynaklarla nasıl karşıladığını inceleyen bir sosyal bilim dalıdır. Bireylerin, şirketlerin, devletlerin ve toplumların kaynaklarını en verimli şekilde nasıl kullanabileceklerini araştırır. Bireyler için ekonomi günlük yaşamlarını doğrudan etkileyen bir ana çerçevedir. Gelirlerini nasıl harcayacaklarına, tasarruf yapıp yapamayacaklarına, tüketim davranışlarına yön verir. Ekonomik koşullar bireylerin alım gücünü belirler. Hükümetlerin uyguladığı politikalarla şekillenen enflasyon, işsizlik, faiz oranları gibi sonuçlar bireylerin hayatlarını ve yaşam standartlarını doğrudan etkiler.
“İyi ekonomi”ye gelince, toplumun refahını arttıran, kaynakları verimli kullanan ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayan bir ekonomik yapıyı ifade eder. İyi bir ekonomide işsizlik ve enflasyon düşük, sürdürülebilir büyüme yüksektir. Gelir dağılımı adil, dışa bağımlılık az ve ekonomi dış şoklara karşı dayanıklıdır. Yatırım ve inovasyon ortamı destekleyicidir. Eğitim, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçlara herkes ulaşabilir yani sosyal refah yüksektir. İyi ekonomi hem bireyler, hem de toplum için daha adil, dengeli, istikrarlı ve yaşanabilir bir ortam sunar.
2025 yılı için Türkiye ve dünya ekonomisi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Bu dönemde sağlıklı yatırım yapılabilir mi?
İçinde bulunduğumuz yıl dünya ekonomisi, bir dizi zorluk ve belirsizlikle karşı karşıyadır. Yılın başında Uluslararası Para Fonu (IMF), küresel büyümenin %3,3 oranında gerçekleşeceğini öngörmüştü. Ancak, Nisan ayında ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin, Avrupa Birliği ve diğer ülkelere yönelik yüksek gümrük tarifeleri uygulaması, küresel ticarette gerilimleri artırdı ve ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etkiler yarattı. Bu korumacı politikalar, özellikle ticarete dayalı Asya ekonomileri ve ABD ile yakın ticaret ilişkileri olan Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler için resesyonrisklerini arttırdı. OECD’nin Mart 2025 raporuna göre, küresel büyümenin 2025’te %3,1’e, 2026’da ise %3,0’a düşmesi beklenmektedir. Bu düşüşte, artan ticaret engelleri ve politika belirsizliklerinin yatırım ve tüketici harcamaları üzerindeki olumsuz etkileri rol oynamaktadır. Bu durum, küresel ekonomik istikrar ve büyüme açısından endişe verici bir tablo çizmektedir.2025 yılında Türkiye ekonomisi de birçok yerel ve küresel faktöre bağlı olarak şekillenecek. Küresel konjonktür pek destekleyici olmasa da Trump’ınTürkiye’ye düşük gümrük tarifesi uygulaması bazı stratejik adımlar ve potansiyel fırsatlar da doğurabilir. Türkiye halen yüksek enflasyon, yüksek faiz, potansiyel döviz kuru dalgalanmaları gibi zorluklarla mücadele ediyor. Normalde seçimlere 3 yıl civarında bir süre olmakla birlikte İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile artan iç siyasi tansiyon ekonomik riskleri de arttırdı. Artan risk ve belirsizlik ortamı yatırım yapma planlarının ertelenmesine yol açabilir.
Ekonominin güçlenmesi, ekonomik kalkınma için ülkelerin neler yapması gerekir?
Ekonominin güçlenmesi ve ekonomik kalkınmanın sağlanması, ülkelerin uzun vadeli sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşabilmesi için temel bir önceliktir. Her ülkenin özgün koşulları olsa da, genel olarak ekonomik kalkınmayı teşvik etmek için aşağıdaki stratejiler ve adımlar önemlidir:
a) Demokratik ve istikrarlı bir yönetim, makroekonomik istikrar, siyasi istikrar, ekonomik güveni artıran en önemli faktör. Demokratik bir yönetim, özgürlük ve haklar alanında sağlanan güven, yerli ve yabancı yatırımları çekmeye yardımcı olur. Yatırımların artması sürdürülebilir büyümenin sağlanmasının başlıca yoludur. Bu yolla hem işsizlik azalacak, hem dış ticaret artacak, hem fiyat istikrarı sağlanacak, ayrıca elde edilen vergilerin artması ile devlet bütçesi dengeye gelecek, daha az borçlanmaya ihtiyaç olacak, faiz yükü azalacaktır. Bu yolla sağlanacak makroekonomik istikrar, yatırımcı güveni için kritik bir faktördür. Yüksek enflasyon, büyük döviz kuru dalgalanmaları ve bütçe açıkları gibi makroekonomik dengesizlikler, büyümeyi engelleyebilir.
b) Kurumsal yapının güçlendirilmesi ekonominin güçlenmesi için, güçlü kurumsal yapılar ve hukukun üstünlüğü esastır. İyi yönetim ve adil bir yargı sistemi, ekonomik kalkınmayı destekler. Yatırımcı güveni için sağlam bir yasal altyapı gerekir. Ayrıca devletin kamu hizmetlerinde verimliliği artırması ve bürokrasiyi azaltması ekonomik kalkınmayı destekleyecektir.
c) Eğitim ve insan kaynaklarının geliştirilmesi eğitim, ekonomik kalkınmanın temel taşlarından biridir.Yüksek kaliteli ve kapsayıcı eğitim, iş gücünün verimliliğini artırır ve daha yenilikçi, becerikli bir nüfus oluşturur. Eğitim sistemine yapılan yatırımlar, ülkenin iş gücünün dünya ile rekabet edebilir olmasını sağlar. Teknoloji ve bilim alanlarında eğitim programları, inovasyonun artmasına ve iş gücünün çeşitlenmesine yardımcı olur. Her bireye eşit eğitim fırsatları sunmak, toplumsal eşitsizlikleri azaltarak daha geniş bir ekonomik katılım sağlar.
d) Yenilikçilik ve teknolojik gelişme, içinde bulunduğumuz dönemde ekonomik büyümenin itici güçlerinden ve olmazsa olmazlarından biridir. Yeni teknolojilere yatırım yaparak, ülkeler verimlilik artışı sağlayabilir, yeni sektörler oluşturabilir ve küresel pazarda rekabet edebilir. Araştırma ve geliştirmeye ayrılan bütçeler, inovasyonu artırır ve yeni ürün ve hizmetlerin doğmasına yol açar. Dijital dönüşüm sağlanarak devletin, şirketlerin, toplumun teknoloji altyapısının iyileştirilmesi verimliliği artırır ve yeni iş olanakları yaratır.
e) Özel sektörün, girişimciliğin ve kadının iş gücüne katılımının desteklenmesi özel sektör, istihdam yaratma ve ekonomik büyüme için kritik bir konumdadır. Devlet, özel sektörü teşvik edecek politikalar geliştirmeli ve girişimciliği desteklemelidir. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin ve kadınların finansmana erişimi kolaylaştırılmalıdır. Kadınların iş gücüne katılım oranı tüm dünyada ve ülkemizde erkeklere göre daha düşüktür. Eğitim eksikliği, ev işleri, çocuk ve ebeveyn bakımı gibi yükümlülükler iş gücüne katılımı sınırlandırmaktadır. Kadınların bu alanlarda önü açılarak işgücüne katılım oranları arttırılmalı, mikro krediler ve benzeri uygulamalarla kadın girişimciliği desteklenmelidir.
f) Sosyal politikalarda iyileştirmeler, kalkınmanın sadece ekonomik değil, sosyal açıdan da dengeli bir şekilde ilerlemesi gereklidir. Yoksulluk, eşitsizlik ve sosyal adalet, sürdürülebilir kalkınmanın önündeki engellerdir. Sağlık ve sosyal hizmetler alanında iyileştirmeler yapılmalıdır. Toplumun sağlığının iyileştirilmesi, iş gücünün verimliliğini artırır ve ekonomik büyümeyi destekler. Toplumdaki eşitsizliklerin giderilmesi bir başka önemli konudur. Gelir dağılımındaki dengesizliklerin azaltılması, toplumda daha fazla ekonomik katılım sağlar.
g) Çevresel Sürdürülebilirlik ve Alt Yapı Doğal kaynakların verimli kullanımı ve çevresel sürdürülebilirlik, uzun vadeli ekonomik kalkınma için önemli faktörlerdir. Yeşil ekonomi: Çevre dostu üretim ve tüketim yöntemlerinin benimsenmesi, doğal kaynakların korunmasına yardımcı olur.• İklim değişikliğiyle mücadele: İklim değişikliğinin ekonomik etkilerini azaltmak için politika geliştirilmesi ve uygulamasının arttırılması gereklidir.• Ayrıca ülkenin altyapı yatırımlarının tamamlanmış olması da gerek yatırımlar gerek uluslararası ticaret, gerekse iç pazarın akışkanlığı bakımından büyük önem taşır.
Ekonomide eğitimin yeri nedir sizce?
Eğitim, ekonomik kalkınmanın ve sürdürülebilir büyümenin temel unsurlarından biridir. Ekonomi ve eğitim arasındaki ilişki oldukça güçlüdür, çünkü eğitim hem bireylerin hem de toplumların ekonomik refahını doğrudan etkiler. Eğitim, ekonomik verimlilik, yenilikçilik, istihdam fırsatları ve toplumsal refah üzerinde önemli bir rol oynar. Ekonomide eğitimin yeri, yalnızca bireylerin gelişimiyle sınırlı değildir; toplumsal ve ekonomik düzeyde de derin etkileri vardır. Eğitim, insan sermayesini güçlendirerek, iş gücü verimliliğini artırır, yenilikçiliği teşvik eder, sosyal eşitsizlikleri azaltır ve uzun vadede sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı sağlar. Bu yüzden, eğitim politikaları, ekonomik büyüme stratejilerinin merkezinde yer almalıdır.
Kulaklarımızın o çok aşina olduğu gayri safi milli hasıla (GSMH) ne demektir? Buna bakarak bir ülkenin fotoğrafını nasıl okuruz? Nüfus artışının GSMH ile orantısal ilişkisi nedir?
Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH), bir ülkenin belirli bir dönemde (genellikle bir yıl) ürettiği tüm mal ve hizmetlerin toplam değerini ifade eder. GSMH, bir ülkenin ekonomik sağlığı, büyüklüğü ve küresel ekonomik bağlamdaki yerini anlamamıza yardımcı olan bir göstergedir. GSMH analizi ile görebileceğimiz başlıca fotoğraflar ise şöyle sıralanabilir;
a) Ekonomik büyüklük ve refah düzeyi: GSMH, bir ülkenin toplam ekonomik çıktısını gösterdiği için, o ülkenin büyüklüğü hakkında fikir verir. Yüksek GSMH, genellikle yüksek yaşam standardı ve refah seviyesi ile ilişkilendirilir.
b) Gelir dağılımı: GSMH, tüm ekonomik faaliyetleri kapsar, ancak bireysel gelirlerin nasıl dağıldığı hakkında doğrudan bilgi vermez. Yine de, GSMH büyüdükçe ülkenin genellikle daha fazla iş fırsatı, gelir artışı ve yaşam standartları sunma potansiyeline sahip olduğu söylenebilir. Burada ülkenin nüfusu da çok önemlidir. Toplam GSMH nüfusa bölünerek kişi başına GSMH bulunur. Bu rakam arttıkça toplumsal refah daha fazla yükselir. Ancak tek başına bu rakam da analiz için yeterli değildir. Toplam yıllık GSMH nın toplumun çeşitli katmanları arasında nasıl dağıldığı toplumsal refah adına en belirleyici etmendir. Örneğin ülkemizde Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2024 yılı gelir dağılımı istatistiğine göre en yüksek yüzde 20’lik gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 48,1 olurken, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun payı ise yüzde 6,3 dür.Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de ‘yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri’ 2024 yılında 187.728 TL oldu. Bu gelirin en yüksek olduğu yer 257.891 TL ile İstanbul iken en düşük yıllık ortalama gelir ise 91.818 TL ile Van, Muş, Bitlis ve Hakkari illeri için hesaplandı.
c) Yatırım çekiciliği ve küresel rekabet gücü: GSMH, bir ülkenin ekonomik büyüklüğünü ve ticaret gücünü gösterir. Yüksek GSMH, ülkenin yurtdışından gelen yatırımlara, ticaret ortaklarına ve dış sermayeye olan ilgisini artırabilir.
d) Sosyal ve ekonomik refahın belirleyicisi: Bir ülkenin GSMH’si arttığında, bu genellikle işsizlik oranının düşmesi, sağlık hizmetlerinin ve eğitim kalitesinin artması gibi refah göstergelerinin iyileşmesine neden olabilir.
e) Sosyal hizmetler ve altyapı: GSMH arttıkça, hükümetin kamu hizmetlerine (eğitim, sağlık, ulaşım, güvenlik) ayırabileceği bütçe de artar. Bu da toplumun genel yaşam kalitesini iyileştirebilir. Yüksek GSMH’ye sahip ülkeler genellikle daha gelişmiş altyapılara (ulaşım, enerji, dijital altyapı) ve sosyal hizmetlere (sağlık, eğitim) sahip olabilirler.
Döviz artışlarının, borsa düşüşlerinin nedenleri ve bu durumun ülke ekonomisindeki yeri nedir?
Döviz artışları ve borsa düşüşleri, genellikle bir ülke ekonomisinin sağlığına dair önemli göstergelerdir ve bu iki olgu, birbirleriyle ilişkili olabilir. Her ikisi de ekonomik istikrarsızlık, dış şoklar, iç siyasi ortam, jeopolitik gelişmeler ve piyasa güveni gibi faktörlerden etkilenir. Ve her ikisinde de fiyatlamalar arz ve talep koşullarına göre gerçekleşir. Eğer hane halkı ve şirketlerin dövize olan talebi yüksekse fiyatı artar, aksi durumda düşer. Borsaya ilgi yüksekse, daha fazla sayıda tasarruf sahibi tasarruflarını hisse senetlerinde değerlendirmeye karar verdiyse borsa yükselir. Aksi takdirde düşer.
Döviz kurları üzerindeki etmenler: Bir ülkenin dış ticaretinde açık vermesi, yani ithalatın ihracattan fazla olması, döviz talebini artırır. Bu durumda, döviz talebinin arzdan fazla olması döviz kurlarını yükseltebilir. Cari açık, döviz rezervlerinin tükenmesine yol açabilir, bu da döviz fiyatlarının artmasına neden olur. Enflasyon oranları yükseldiğinde, yerel para biriminin değeri düşer ve yabancı para birimlerine olan talep artar. Bu durum, döviz kuru üzerinde baskı oluşturur ve yerel para biriminin değer kaybına neden olur. Kurların artması da enflasyonu arttırır ve bir kısır döngüye girilebilir. Yüksek faiz oranları, yerli para biriminin değerini etkileyebilir. Tasarruf sahipleri daha yüksek faiz geliri elde etmek amacıyla yerel para birimini satın alabilir. Ancak, ülkede ekonomik belirsizlik artarsa, yatırımcılar dövize yönelir ve bu da döviz artışına yol açabilir. Siyasi krizler, hükümetin istikrarsızlığı veya dış politikada yaşanan gerilimler, dövize olan talebi artırabilir. Yatırımcılar, siyasi belirsizlik dönemlerinde, değer kaybı riski taşıyan yerel para biriminden kaçmak için döviz alımına yönelebilir.Merkez bankasının döviz kuru üzerinde müdahalelerde bulunması, dövizin yükselmesine veya düşmesine neden olabilir. Eğer merkez bankası döviz rezervlerini kullanarak piyasaya müdahale ederse, döviz kurunu dengelemeye çalışabilir, ancak bu müdahaleler bazen kısa vadeli çözümler sunabilir. Borsa Düşüşlerinin Nedenleri: Ülkedeki ekonomik büyüme oranlarının yavaşlaması, şirket kârlarının düşmesi gibi olgular borsa fiyatlarını olumsuz etkileyebilir. Ekonomik kriz dönemlerinde yatırımcılar, gelecekteki kazanç beklentilerini düşürerek hisse senedi alımlarını azaltabilir ve bu da borsa düşüşlerine yol açar. Siyasi belirsizlikler veya krizler, yatırımcı güvenini zedeler ve borsa üzerinde baskı oluşturur. Özellikle yerel veya küresel ölçekte politik risklerin arttığı dönemlerde, borsada büyük değer kayıpları yaşanabilir. Savaşları, enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, pandemi gibi küresel şoklar, tüm dünya ekonomisinde dalgalanmalara yol açar. Bu tür dış şoklar, özellikle borsayı olumsuz etkileyebilir.Merkez bankaları faiz oranlarını artırdığında, borçlanma maliyetleri artar. Bu durum şirketlerin yatırım yapma iştahını azaltabilir ve sonuç olarak borsa fiyatları düşebilir. Ayrıca, yatırımcılar hisse senetlerinden daha güvenli olan sabit getirili menkul kıymetlere yönelebilir.Enflasyonun yükselmesi ve işsizlik oranlarının artması da borsa üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Yüksek enflasyon, şirketlerin maliyetlerini artırırken, işsizlik ise tüketici harcamalarını kısıtlar, bu da borsada olumsuz fiyatlamalara yol açar.
Banka faiz oranları arttığında ya da azaldığında devletler ekonomi için ne düşünmektedirler, yatırımcılar bu durumlar karşısında nasıl davranmalıdırlar?
Devletler, faiz oranlarını ekonomiyi stabilize etmek amacıyla artırır veya düşürür. Bu değişiklikler, enflasyonu kontrol etmek, büyümeyi teşvik etmek, işsizlikle mücadele etmek gibi ekonomik hedeflere hizmet eder. Yatırımcılar ise faiz oranlarındaki değişikliklere tepki olarak yatırım stratejilerini gözden geçirirler. Faiz oranlarının artması genellikle mevduat, hazine bonosu gibi daha güvenli ve düzenli getiri sağlayan yatırımlara yönelimi artırırken, faiz oranlarının düşmesi hisse senetleri gibi riskli varlıklara olan talebi artırabilir. Bu yüzden, yatırımcıların faiz oranlarındaki değişimlere dikkat etmeleri ve stratejilerini buna göre ayarlamaları önemlidir.
Kısaca birkaç cümleyle ekonomik krizi açıklamak isterseniz, neler söylersiniz?
Ekonomik kriz, bir ülkenin veya dünya ekonomisinin ciddi şekilde daraldığı, işsizlik oranlarının arttığı, üretimin düştüğü ve finansal istikrarın bozulduğu bir dönemi ifade eder. Bu durum genellikle yüksek borçlar, aşırı enflasyon, finansal sistemdeki çöküşler veya dışsal şoklar sonucu ortaya çıkar. Ekonomik krizler, genellikle bankacılık, borsa ve ticaret gibi sektörlerde büyük dalgalanmalara neden olur ve toplumda sosyal veekonomik zorluklara yol açar.
Ekonomi bakanı olsanız neler yapardınız? Eksik gördüğünüz neler var? Kalkınma stratejiniz ne olurdu?
Bu sorunun cevabı 3 numaralı soru ile yakından ilgiliaslında. Yapılması gerekenler bu soruda belirttiğim koşullara sahip olmak üzere atılması gereken adımlardan oluşuyor. Kısaca; makroekonomik dengeyi sağlama; yapısal reformlar; yatırım ve inovasyon; sosyal kalkınma ve refah; sürdürülebilir kalkınma ve tarım diye sıralayabiliriz.
Sayın Doğaner, benim olmazsa olmazım, kadınlar… Kadının ekonomideki rolü ne olmalıdır? Ülkenin değişik bölgeleri, farklı eğitim seviyeleri, farklı aile ve sosyal profilleri olan kadınlar için bu roller ne kadar değişir? Ya da değişmeli mi? Sizin biyografinize bakınca bizlerin ekonomi için yaptıklarımızı beğenmemeye başladım. O nedenle bu soruya vereceğiniz cevap çok değerli.
Kadının ekonomideki rolü, yalnızca bireysel hakların ve eşitliğin sağlanması açısından değil, aynı zamanda ekonomik büyüme ve toplumsal refah açısından da kritik bir öneme sahiptir. Kadınların ekonomiye katılımı, üretkenlik, inovasyon ve iş gücü verimliliği gibi birçok alanda önemli katkılar sağlar. Ancak, bu rollerin toplumun farklı bölgelerinde, eğitim seviyelerine göre ve sosyal profillere bağlı olarak değişmesi, çeşitli ekonomik, kültürel ve yapısal faktörlere bağlıdır.
Kadının Ekonomideki Rolü: Bölgesel, Eğitimsel ve Sosyal Faktörlere Göre Değişim:
Bölgesel Farklılıklar: Kırsal ve Şehirleşmiş Bölgeler:Kırsal alanlarda kadınların ekonomik rolleri genellikle daha geleneksel ve sınırlıdır. Tarımda ve aile işletmelerinde yoğun bir şekilde çalışsalar da, bu çalışmalar genellikle görünmezdir ve karşılığında ekonomik değer yaratmaz. Şehirlerde ise kadınlar daha fazla eğitim fırsatına sahip olup, daha fazla sektörde yer alabilir. Ancak kırsal alanlarda kadınların ekonomiye katılımını artırmak için eğitim, teknoloji ve altyapıyatırımlarına ihtiyaç vardır. Farklı Sosyoekonomik Bölgeler: Ekonomik olarak daha gelişmiş bölgelerde kadınlar genellikle daha fazla iş fırsatına sahiptir, ancak düşük gelirli ve gelişmekte olan bölgelerde, kadınların iş gücüne katılımı ve ekonomik bağımsızlıkları daha sınırlıdır. Bu bölgelerde, özellikle yoksullukla mücadele için kadınların iş gücüne katılımını teşvik edici programlar gereklidir.
Eğitim Seviyeleri: Yüksek Eğitimli Kadınlar: Yüksek eğitimli kadınlar, iş gücüne katılımda daha fazla fırsata sahip olup, genellikle daha yüksek maaşlı ve yönetici pozisyonlarında yer alır. Bu kadınlar, ekonomik büyümeye önemli katkılarda bulunurlar ve toplumun kalkınması için kritik bir rol oynarlar.
Düşük Eğitimli Kadınlar: Eğitim seviyesi düşük olan kadınlar genellikle daha az gelir getiren işlerde çalışırlar. Bu durum, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve gelir eşitsizliğine yol açar. Eğitim ve beceri kazandırma programlarıyla, düşük eğitimli kadınların iş gücüne katılımı artırılabilir.
Aile ve Sosyal Profiller: Evli Kadınlar ve Anne Olma Durumu: Kadınlar, ev işleri, ebeveyn ve çocuk bakımı gibi ailevi sorumluluklarla genellikle daha fazla yükümlüdürler. Aile yapısına dayalı olarak kadınların iş gücüne katılımı sınırlı olabilir. Aileye yönelik politikalar (örneğin, esnek çalışma saatleri, doğum izni, çocuk bakım desteği) kadınların ekonomiye katılımını artırabilir.
Tek Başına Anne Olan Kadınlar: Bu kadınlar, hem ebeveynlik hem de iş gücüne katılım konusunda daha fazla zorlukla karşılaşabilirler. Devletin tek başına annelere yönelik sosyal yardım ve istihdam destekleri sağlaması, bu kadınların ekonomik bağımsızlıklarını güçlendirebilir. Yaşlı Kadınlar: Yaşlı kadınlar, genellikle iş gücüne katılımda daha az yer alır, ancak bu gruptaki kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesi için emekli maaşlarının artırılması, sosyal güvencelerinin güçlendirilmesi önemlidir.
Kadınların Ekonomideki Rolünün Geliştirilmesi İçin Ne Yapılmalı?
Eğitim ve Beceri Kazandırma: Kadınların eğitim seviyelerinin artırılması, iş gücüne daha fazla katılmalarını sağlar. Ayrıca, beceri geliştirme programları, kadınların teknolojik gelişmelerden faydalanmalarını ve modern iş gücü piyasasında rekabet edebilmelerini sağlar.
Kadın Girişimciliği Destekleme: Kadınların iş kurmalarını teşvik edici finansal destekler ve girişimcilik eğitimleri sunulmalı. Ayrıca, kadın girişimciler için kredi koşulları ve iş yapma süreçleri kolaylaştırılmalıdır.
Aile Dostu Politikalar: Çocuk bakım desteği, esnek çalışma saatleri ve annelik izni gibi politikalar, kadınların iş gücüne katılımını artırabilir. Ayrıca, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilinçlendirici programlar düzenlenmeli.
Kadın Sağlığı ve Güvenliği: Kadınların iş gücüne katılımını artıran politikaların yanı sıra, kadınların sağlığına yönelik destekler ve iş yerlerinde güvenlik önlemleri alınmalıdır.
Karar Organlarında Kadının Ağırlığını Arttıran Politikalar: Kadınların sadece genel anlamda iş gücüne katılımının arttırılması yeterli değildir. Siyasetten başlarsak; mecliste, belediyelerde, muhtarlıklarda kısaca seçimle gelinen tüm noktalarda kadının varlığı artmalıdır. Kamu görevlerinde ve özel sektörde karar alıcı noktalarda kadının ağırlığı mutlak surette artmalı, cam tavanlar sadece çatlamamalı, kırılmalıdır.
Alanınızda önemli bir rol model olarak örneklerle genç kadınlara neler söylemek istersiniz?
Ben, genç kadınlara klasik tavsiyeler vermek yerine genç kadınları dinlemeyi, anlamayı ve onlardan öğrenmeyi daha anlamlı buluyorum. Gençlik,günümüzde o kadar akıllı ve donanımlı ki etkilenmemek mümkün değil. Çeşitli mentor mentee programlarında genç kadınlarla bir aradayım. Onlara öğretecek şeylerimiz giderek azalıyor, bazen çok fazla seçenek arasında yollarını bulmakta zorluk çektiklerinde bir deniz feneri olabilirsek ne mutlu bize. Bu konuda son söz; kadın olduğunuzun farkında olun, farkında olmakla kalmayın bundan memnun olun ve kararlarınızı hep kadın kalbi ve aklıyla alın.
Son okuduğunuz kitaplar nelerdir? Seçme sebepleriniz nedir?
Güzel bir tesadüf eseri halen okumakta olduğum kitap bana yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığım bir şirketin 8 Mart’ta tüm kadın çalışanlarına hediye ettiği ve benim elimden düşürmeyip herkese önerdiğim sevilen restaurant zinciri Big Chefs’in kurucusu Gamze Cizreli’nin yazdığı ilham verici bir otobiyografi. Adı “Ateşle Oynayanlar/ Bazen Bir kıvılcım Yeter”. Gamze Hanım bu kitabı kendi içindeki ateşi söndürmeden taşımak ve başkasının gözlerindeki kıvılcımı alevlendirmek isteyenler için yazdığını söylüyor. Kitabın tüm geliriyle de kız çocuklarının eğitimi için “Bir Kıvılcım Yeter” burs fonu oluşturulmuş. Bu kitap bir kadının başarılarıyla başarısızlıklarıyla, kamusal ve özel hayatıyla apaçık dile getirdiği hayallerini gerçekleştirme yolculuğunu anlatıyor. Bu vesile ile ben de raflara yeni çıkan kitabımdan bahsetmek isterim. Adı “Geçmişten Günümüze Türk Sermaye Piyasası ve Borsa… Türk Borsasının Gayriresmi Tarihi”. Gamze Hanım’ınki kadar çekici olmasa da Dr. Kazım Kılınç’la beraber yazdığımız ve 4 yıllık bir yazım serüveninin ürünü olan bu kitapta ülkemizde sermaye piyasamızın ve borsamızın geçmişini yeniden büyüteç altına almayı ve sayıları 7 milyonu geçen yatırımcıları özellikle de genç kuşakları bilgilendirmeyi arzu ettik. Sermaye piyasamız ve borsamızın geçmişiyle günümüz arasında bir köprü kurmak istedik. Bu noktada belirtmeliyiz ki, kitabımızın ağırlığı tarihi bir irdeleme değildir. Çalışmamız ağırlıklı olarak, modern anlamda ülkemizde sermaye piyasasının kuruluş tarihi olarak niteleyebileceğimiz 1982 yılında Sermaye Piyasası Kurulu’nun kuruluşu ile başlayan yakın dönemde yaşanan gelişmeleri içermektedir. Kitabımızda tarihi gelişmelerin yanı sıra sermaye piyasamızın Türk ekonomisi içindeki yerini irdeledik sermaye piyasamız gelişirken arka planda Dünyada ve ülkemizde yaşanan ve hem ekonomileri hem de finansal piyasaları etkileyen olaylara yer verdik. Öte yandan tarihe bir belge bırakmak, ülkemiz finansal tarihi arşiv zincirine yeni bir halka eklemek amacıyla Türkiye’de sermaye piyasası çalışmalarının yeniden başlatıldığı 1980’li yılların başından itibaren görev almış Sermaye Piyasası Kurulu başkanları, başkan yardımcıları, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve Borsa İstanbul’un başkanları ve başkan yardımcıları, genel müdürleri, Takasbank, Vadeli İşlemler Borsası, MKK kurucu başkan ve genel müdürleri ile söyleşiler yaparak canlı tarihi kitabımızın sayfalarına taşıdık. Kitapta piyasamıza büyük emeği geçmiş toplamda 19 yönetici ile yapılan söyleşiler yer almakta ve çalışmaya büyük değer katmakta. Bu değerli başkanlar ve yöneticiler, bugüne kadar medyaya, kamuoyuna yansımayan ve genç kuşakları, devleti yönetenleri, üst düzey bürokratları, yasa yapıcıları çok yakından ilgilendiren çok önemli açıklamalar yaptı, değerlendirmelerde bulundu, arşivlerindeki tarihi fotoğrafları bizimle paylaşarak tarihe tanıklık etmemizi sağladı.