Eksik Paragraf: Aylin Sökmen’in Kurgu Algoritması
Söyleşi

Eksik Paragraf: Aylin Sökmen’in Kurgu Algoritması

İlay Bilgili

Yazarların metinleriyle, kitaplarıyla ilişkisini merak ettiğim Eksik Paragraf başlıklı bu röportaj serisinde bu haftaki konuğum sevgili Aylin Sökmen.
Aylin Sökmen’i 2021 yılında Notabene Yayınları tarafından yayımlanan ilk romanı Kendinde Değil Gibisin ve 2023 yılında Edisyon Kitap etiketiyle yayımlanan ikinci romanı Evdeki Algoritma ile ağırlıyorum.

 

“Kentli insanların yapaylaşan ilişkilerinde yaşadıkları açmazlara odaklanan #EvdekiAlgoritma, bu açmazları çözmek için başvurulan yöntemlere ince bir alayla yaklaşıyor. Aylin Sökmen, bireyler üzerinden toplumsal bir eleştiri yaparken internetin hayatımıza etkisi, ilişki ve alkol bağımlılığı gibi konuları irdeliyor. Bireylerin yabancılaşmasını incelikle kâğıda döküyor. Gerçekle gerçeküstünün iç içe geçtiği kitapta yazar, mizahı ve anlatım gücünü iyice öne çıkarıp okuru düşünceler ve eylemler arasında bir algoritmaya sıkıştırıyor.” (Evdeki Algoritma, Edisyon Kitap, tanıtım bülteninden)

 

1. Kitabınızda / Kitaplarınızda sessizliğin, anlatılmayanın ya da boşlukların yeri nedir? Okura bıraktığınız kısım için neler söylemek istersiniz?

Bilinçli olarak okura boşluk bırakmak gibi bir çabam yok. Ancak her metinde görünenin arkasında görünmeyenler olduğu için, bazı şeyleri anlatırken yazarın bile farkına varmadığı boşluklar oluşabiliyor bence.

 

2. Romanlarınızdaki karakterleri yaratırken nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

Kurmacada bazen karakter sesiyle geliyor, zihnimde canlanıyor, bazen de anlatmak istediğim tema. Önceden detaylı kişilik çalışması yapıp envanterini çıkarmıyorum, biraz daha sezgisel ilerliyorum.

 

3. Bazı yazarlar karakterlerini tam anlamıyla kontrol edemediklerini, onların bir noktadan sonra kendi yollarını çizdiğini söylüyor. Sizce bir yazar karakterlerine ne ölçüde yön vermeli?

Dürüst olmam gerekirse ben yazarken şimdiye kadar öyle bir şey deneyimlemedim. Belki biraz kontrolcü bir insan olduğumdan olabilir! Şaka bir yana, karakter ağzından yazarken bazen serbest çağrışımlarla ilerlediğim oluyor ve pek planlamadığım detaylar ya da aksiyonlar devreye girebiliyor. Ancak karakterin, romanın olay örgüsü içinde çok farklı bir yöne evirildiğine tanık olmadım henüz.

 

4. Bir roman yazarken en çok hangi duygu ya da düşünce sizi zorlar? Tıkanma anları yaşadığınızda nasıl bir yöntemle tekrar akışı yakalarsınız?

Belirli bir ritüelim yok ama yazma pratiğim biraz ruh halimle bağlantılı. Yazma arzusu duyduğum ve enerjimin yüksek olduğu anlarda, nerede olursam olayım yazabiliyorum, ev, iş, kafe vs çok fark etmiyor. Yazmak derken, illa ki bilgisayara metni yazmaktan bahsetmiyorum, zihnimde dolanan cümleler, telefona veya kâğıda not almak gibi… Tıkandığım zamanlar oluyor. Özellikle de ilk başlarda. Öyle durumlarda bana başka metinleri okumak hem üslup hem de konu açısından ilham verebiliyor. Kendi romanımda belirli bir eşiği geçtikten sonra tam tersi kurmacanın içine çekilmiş oluyorum ve yazdıklarımı tekrar okuyarak o akışın içine girebiliyorum.

5. Okurların sizin karakterlerinize duyduğu bağın ya da tepkilerin sizi şaşırttığı oldu mu? Beklenmedik bir şekilde yankı uyandıran bir karakteriniz var mı?

Doğrudan karakter üzerinden öyle bir geri bildirim almadım. Duyduğum yorumlar genelde romanın bütünüyle alakalı oluyor.

 

6. Yazarken kendinizle ilgili yeni şeyler keşfettiğiniz oluyor mu? Kitabınız/Kitaplarınız size ne öğretti?

Evet, karakterin seçimlerinden bağımsız olarak, birtakım duygu ve düşünceleri yazarak dile getirdikten sonra netleştiklerini söyleyebilirim. Yazmak, kurmaca olsun olmasın, dağınık bir zihnin düzene girmesine katkıda bulunuyor. Roman yazarken, karakter yaratırken insan ister istemez kendini sorguluyor. Hatta olayları farklı bakış açılarından da görme imkânı oluyor.

 

7. Okurlarınızdan biri kitabınızı kapattıktan sonra yalnızca bir cümle ile sizi hatırlayacak olsa, o cümle ne olsun isterdiniz?

Buna her okur kendi cevabını versin isterim. Aldığım geri bildirimler çok farklı olabiliyor. Benim pek önemsemediğim veya yazarken “okur bunu şöyle yorumlar” diye hesaba katmadığım bakış açıları olabiliyor ve sanırım edebiyatın büyülü yanlarındanbiri de bu.

8. Sizin için yazmak neyin eksikliğini gideriyor ya da hangi boşluğu dolduruyor?

Ben genelde duygularımı çok açıkça ifade eden biri değildim, son yıllarda bu epey değişti ama özellikle daha gençken birçok düşüncemi ya içime atar ya da söyleme gereği bile hissetmezdim. Dolayısıyla yazmak benim için öncellikle kendimi ifade etme aracı diyebilirim. Bunun yanı sıra, hayatıma anlam katıyor.Öldükten sonra bu dünyaya eserler bırakmış olacağım iddiasında değilim çünkü yazdıklarımızın kalıcılığını şimdiden öngörmek zor. Daha ziyade, gündelik yaşantıma anlam katıyor diyebilirim.

 

9. Yazarken daha çok kendinize mi yaklaşıyorsunuz yoksa kendinizden uzaklaşıp bambaşka birine mi dönüşüyorsunuz?

Genellikle kendi kafamı kurcalayan meselelerden yola çıkıyorum. Karakterler doğrudan beni yansıtmasa dahi, ortak noktaları olabiliyor. Diğer taraftan karakterin geçirdiği dönüşüm veya yan karakterler aracılığıyla kendimden uzaklaşabiliyorum.

 

10. Hiç yazdığınız bir cümleyi okuyup, “Bunu gerçekten ben mi yazdım,” dediğiniz oldu mu? Kendinizden bir alıntı yapın ya da bir cümlenizin altını çizin desem o hangisi olurdu?

Spesifik bir alıntı veremeyeceğim ama oldu, evet. Eskiden yazdıklarıma dair bir çeşit ‘keşke yazmasaydım, bu ben miyim, neler yazmışım-hissetmişim-düşünmüşüm’ tarzında bir yabancılaşma hissi. İnsanın hem yazma pratiğinde hem de yaşam eğrisinde geçirdiği dönüşümleri hesaba katarsak bu hissiyat gayet olağan, hatta bence iyi bir şey.