Yazarların metinleriyle, kitaplarıyla ilişkisini merak ettiğim Eksik Paragraf başlıklı bu röportaj serisinde bu haftaki konuğum sevgili Ayşen Işık. Ayşen Işık’ı 2024 yılında İletişim Yayınları etiketiyle yayımlanan Ne Yeni Ne Başka isimli ikinci öykü kitabı ile ağırlıyorum. Sevgili Ayşen Işık’ın 2019 yılında Sel Yayınları etiketiyle yayımlanan Kör Dövüşü isimli bir öykü kitabı daha bulunmakta.
“Kendi geleceğimi görmüştüm onda. Bir daha hiçbir erkeğe güvenemeyecektim. Hiç iyileşmeyecek bir yarayla, ölünceye dek yakamı bırakmayacak bir acıyla günleri atlatmaya, her an yüzeye çıkacak bir ağrıyla yaşamaya çalışacaktım. Gelecek dediği buydu. Yeni bir hayat dediği buydu, bu yaşta inzivaya çekilmek, dökük bir köy evinde tek başına yaşamaktı. Yeniden başlamak dediği canını kurtarmaktı.”
“Güzel günlerin geleceğine dair ümidini hiç kaybetmeyenler, dünya ile kendileri arasındaki savaşta tarafsız kalmaya çalışanlar, yaşama şevkle bağlananlar, vazgeçmenin eşiğinde olanlar, aşkın ya da yalnızlığın insanı içine çeken girdabıyla boğuşanlar…
Ayşen Işık, Ne Yeni Ne Başka’da sıradan yaşamlarımızın “ara sokaklarına” sızıyor. Fark etmediklerimizi, fark etmek istemediklerimizi en ince ayrıntısına kadar gösteriyor. Bunu yaparken, her şeyin aynılığını, benzerliğini sezdirerek bir bakıma duygularımızı ortaklaştırıyor.” (Tanıtım bülteninden.)
1.Kitabınızı yazarken sizi en çok zorlayan öykü hangisiydi ve neden?
Aslında bu kitaptaki öykülere çalışırken yaşadığım en büyük zorluk öykülerle ilgili değildi. Sorun yazma sürecinin kendi doğal zorluklarından da kaynaklanmadı. Beni asıl zorlayan öyküleri yazdığım dönemdeki kaotik koşullar oldu. Ülkenin akıl almaz gündemi, üst üste gelen felaketler, Covid-19 salgını, karantinadaki sıkışmışlık hissi, ailedeki kayıplar, evde yaşadığımız sağlık sorunları, 6 Şubat depremi, burada sayamayacağım daha pek çok üzücü olay. Hayatın içinde bunca acıyla, dertle boğuşurken öykü düşünmek bile lüks geliyor insana. Yazdıklarıma odaklanacak gücü, hevesi bulmakta ciddi anlamda zorlandığımı söylemeliyim.
2.Öykülerinizde sessizliğin, anlatılmayanın ya da boşlukların yeri nedir? Okura bıraktığınız kısım için neler söylemek istersiniz?
Yazmaya başlamadan önce bütün adımları planlayan biri değilim. Yazma aşamasında da özel bir çabayla sessizliği, boşluğu, okura bırakacaklarımı hesaplamakla uğraşmıyorum. Anlatmaya nereden başlayacağım? Aklımdaki malzemenin ne kadarını kullanacağım? Hangi bilgileri söylemeden bırakacağım? Nerede ipuçlarıyla yetineceğim? Öykünün sonu ne tür olasılıklara kapı açacak? Bu soruların formüle dayalı bir cevabı var mıdır, bilmiyorum. Kafamdaki fikir yazdıkça gelişip şekilleniyor. Yazarken bazı kararları sezgisel olarak alıyorsun. Öykü üzerinde çalıştıkça anlatıya yük getiren ayrıntıları, karakterin ruh halini, sesini, duygusunu taşımayan cümleleri fark etmek kolaylaşıyor. Öyküyü okuduğumda suni ve yapmacık gelmemeli, uzak ve kopuk hissettirmemeli bana. O yüzden aceleye getirmeden, içime sinene kadar gözden geçirmeyi sürdürüyorum.
3.Kitabınızın bir yazar olarak size öğrettiği en önemli şey nedir?
Yazdığım öykülerin hiç tanımadığım insanlarda karşılık bulması muazzam tatmin edici bir duygu. Okurlardan aldığım mesajlar, paylaştıkları kişisel deneyimler, yazmaya başladıktan sonra hayatıma giren yeni dostlar bana, Paul Celan’ın “El sıkışma ile şiir arasında hiçbir fark görmüyorum”, sözünü düşündürüyor. Yazmak hayatımda farklı bir iletişim kanalı açtı, dünyamı genişletti.
4.Yazma ritüeliniz metninizi ne şekilde etkiliyor?
Belli bir yazma ritüelim yok. Aslına bakarsanız yazmayı iş ya da görev gibi hissettirecek, üzerimde baskı yaratacak, beni strese sokacak planlı programlı bir çalışma rutininden, her türlü ritüelden özellikle kaçındığımı bile söyleyebilirim. Yazmak şu dünyada en sevdiğim, zevk aldığım, derinlemesine düşünebildiğim, beni özgür hissettiren tek uğraş. Önemli olan bu. Bir fikir bana musallat olduğunda, zihnen hazırsam istediğim her saat, -bu sabahın beşi de olabilir, gecenin ikisi de- bilgisayarın başına oturup yazmaya başlarım. O anlarda ihtiyaç duyduğum şey berrak bir zihin ve sessizlik. Öyküyü tamamlamak ne kadar zamanımı alacak, bir öyküyle kaç ay uğraşacağım, benim için önemli değil.
5.Bir öykü karakterinizle bir gün geçirme şansınız olsaydı, bu hangi karakter olurdu ve o gün neler yapmak isterdiniz?
Sanırım Ne Yeni Ne Başka öyküsündeki Nedret’le olmayı tercih ederdim. Pek çok yönden etkileyici bir kadın olduğunu düşünüyorum. Çalkantılı geçmişini geride bırakmayı başarmış, kendine yepyeni bir rota çizmiş, ne istediğini bilen, akıllı, kararlı biri. Şahane bir yerde yaşıyor. Evi zeytinliklerin içinde, denize yakın. Üstelik güzel, lezzetli yemekler yapıyor. Onunla ateşin karşısında oturup şarap içmek, bütün gün sohbet etmek keyifli olurdu.