Yazma ritüeliniz metninizi ne şekilde etkiliyor?
Memleket ritüele hacet versin isterdim. Genel olarak dağınıklıkta çalışamam ama tuhaftır, çekirdek fikir hep dağınıklıkta ya da kalabalıkta aklıma gelir. Öykü fikrinin mekânı benim için sokaktır bu yüzden. Sonrası masa başı. Bazen inat edip mesaiye gider gibi planlı yazmaya çalışıyorum. Kısmen de başarıyorum. Kesinlikle daha iyi verim alıyorum ama hayat gailesinden sürdürmek mümkün olamıyor. Metnin çatısını çoğunlukla bir oturuşta kuruyorum. Bitmesi uzun sürüyor. Yazcı, kışçı, sabahçı, akşamcı biri değilim ama dört mevsim, yirmi dört saat yürüyüşçüyüm. Tabii ki müziksiz olmaz. Pek yıldızım barışmasa da sanırım Cioran’ın sözüydü, maddenin dışında her şey müziktir, Tanrı bile sesli bir halüsinasyondan başka şey değildir.
Yazarken de halüsinasyon görülebilir.
Bir öykü karakterinizle bir gün geçirme şansınız olsaydı, bu hangi karakter olurdu ve o gün neler yapmak isterdiniz?
“Unuttuğum Bir Şey Var’ın gündelikçi kahramanı Arife bence ilginç bir kadın. Sabah gelse, bırak evi topak götürsün, bugün çalışma der, mahallede öğlen rakısına götürürdüm. Umarım adamı göndermiştir.
Hangi öykünüz ipleri kendi eline aldı ve sizin planınızdan saparak bambaşka bir yere evrildi?
Hiçbiri başladığı gibi bitmedi desem yeridir, çatı erken gelse de sonu hep yolda gelir.
Okurlarınızdan biri kitabınızı kapattıktan sonra yalnızca bir cümle ile sizi hatırlayacak olsa, o cümle ne olsun isterdiniz?
“İşe yarar bir bahane bulmalı şimdi. Eskicideyim desem inanmaz.”
Severim eskicileri, çok da dolanırım. Kendimi kaptırıp gideceğim yere geç kalıyorum bazen. Söylüyorum, inanmıyorlar.
Sizin için yazmak neyin eksikliğini gideriyor ya da hangi boşluğu dolduruyor?
Ölüm korkumu yazarak dizginliyorum.
Yazarken kendinize mi daha çok yaklaşıyorsunuz yoksa kendinizden uzaklaşıp bambaşka birine mi dönüşüyorsunuz?
Kendimi kovmaya çalışıyorum, henüz başaramıyorum, sesim karışıyor. Yazarken normalde olduğumdan çok daha sesli bir zihnim var, teker teker gelin diye bağırasım geliyor bazen.
Hiç yazdığınız bir cümleyi okuyup, “Bunu gerçekten ben mi yazdım,” dediğiniz oldu mu? Kendinizden bir alıntı yapın ya da bir cümlenizin altını çizin desem o hangisi olurdu?
Genelde eleştirel biriyim, gurur duyacağım cümleyi arasam zinhar çıkmazdı bu kitap. Yine de Live is Life öyküsünün sonunda yer alan, “Kemiklerimdeki ağrı büyüme ağrısına çok benziyor” cümlesini bağlamı ve çağrıştırdıkları sebebiyle iyi anarım, bulduğumda epeyce sevinmiştim.