Yazarların metinleriyle, kitaplarıyla ilişkisini merak ettiğim bu röportaj serisinde ilk konuğum sevgili Gamze A. Arslan. Gamze A. Arslan’ı 2023 yılında Sia Kitap etiketiyle yayımlanan Raviyan-ı Ahbar’dan Hikayeler isimli ilk öykü kitabı ile ağırlıyorum.
“Gamze A. Arslan, bu kitaptaki hikâyelerinde tam on şehirde gezdiriyor okurunu, Beyrut’tan Bağdat’a, Endülüs’ten Fas’a, İsfahan’dan İstanbul’a, Kahire’den Kudüs’e, Semerkant’tan Şam’a… Doğu’nun bilinmezlerle, gizemlerle dolu, buğulu kentlerinde. Ne zaman derseniz, geçmişte; kâh sıradan, kâh ilginç kişilerin hayatlarında, kâh varsıl kâh yoksul dünyalarda dolaştırıyor.
Kaynağını kendi hayal dünyasında bularak modern Şehrazat hikâyeleri anlatıyor. Aşklarıyla, ölümleriyle, hırslarıyla, yanlışları ve doğrularıyla anlattığı ve kimi gerçek olan kişiler bugün de, değişik versiyonlarıyla aramızda var. Yazar, anlatım içinde yer yer karşımıza çıkarttığı şaşırtıcı bir dönem diliyle de adeta Binbir Gece’lere götürüyor okuru.” (Tanıtım bülteninden.)
İ.B: Kitabınızı yazarken sizi en çok zorlayan öykü hangisiydi ve neden?
G.A.A: Kitabımı yazarken beni en çok zorlayan hikayem İstanbul’du. İstanbul’u iki kere yazdım ilki olmadı çünkü İstanbul bildiğim bir şehirdi ve ulaşabildiğim çok fazla bilgi ve hikâye vardı onların içinde kayboldum diyebilirim. Neyse ki ikinci kez yazmaya başladığımda toparlandım ve istediğim gibi bir hikâye yazdım.
İ.B: Öykülerinizde sessizliğin, anlatılmayanın ya da boşlukların yeri nedir? Okura bıraktığınız kısım için neler söylemek istersiniz?
G.A.A: Öykülerimdeki sessizlik ya da boşluklar herkesin dünyasına hitap etsin diyedir. O boşlukları okur nasıl bir hikayesi varsa o şekilde doldursun istedim. Zaten hep böyle değil midir? Bir film seyrettiğimiz zaman, bir tabloya baktığımız zaman oraya kendimizi koyarız ve nasıl bir son istiyorsak öyle canlandırırız kafamızda. Sanat hep eksiktir.
İ.B: Kitabınızın bir yazar olarak size öğrettiği en önemli şey nedir?
G.A.A: Kitabım bana yalnız olduğumu öğretti. Yazmak yalnızlıktır.
İ.B: Yazma ritüeliniz metninizi ne şekilde etkiliyor?
G.A.A: Eğer uzun süre yazmamışsam yazamıyorum ve kopuyorum. Tekrar yazıma odaklanabilmek için ciddi anlamda odaklanmam gerekiyor bunun için ritüel yapıyorum dersem yeridir. Düzenli şekilde yazıyorsam istediğim gibi metin yazabiliyorum. Yazarken süreklilik esastır.
İ.B: Bir öykü karakterinizle bir gün geçirme şansınız olsaydı, bu hangi karakter olurdu ve o gün neler yapmak isterdiniz?
G.A.A: Çelebi ile vakit geçirmek isterdim. Bağdat’a vardığı gün onunla Bağdat sokaklarında gezmek onunla gittiği kahvehanede kahve içmek ve ne kadar kıymetli bir delikanlı olduğunu ona anlatmak isterdim. Fani aşktan ona kimse bahsetmemişti bu yüzden helak oldu. Muhtemelen ona fani aşkın güzelliğinden bahseder onu biraz da olsa Rahel’inkarşısına tecrübeli biri olarak çıkarırdım.
İ.B: Hangi öykünüz ipleri kendi eline aldı ve sizin planınızdan saparak bambaşka bir yere evrildi?
G.A.A: Aslında hemen hemen on hikayem için aynı şeyi söyleyebilirim. Hepsi başıboştu ancak İsfahan beni çok şaşırttı. Ben farklı bir son yazmak istesem de bir türlü olmadı ve dediğiniz gibi bambaşka bir yere evrildi. Şahsen Güldiyar’ın böyle yapacağını ben de bilmiyordum, böyle yapmaması için çok uğraştım ama olmadı.
İ.B: Okurlarınızdan biri kitabınızı kapattıktan sonra yalnızca bir cümle ile sizi hatırlayacak olsa, o cümle ne olsun isterdiniz?
G.A.A: Açıkçası bu soru zor bir soru tek bir cümleden bahsetmek benim için gerçekten zor ancak okurlarımın “ne dertli yazarmış” demeleri beni şaşırtmaz.
İ.B: Sizin için yazmak neyin eksikliğini gideriyor ya da hangi boşluğu dolduruyor?
G.A.A: Yaşadığım çağı sevmediğim için yazarak dilediğim çağa gidebiliyorum. Bir boşluk ya da eksiklik olarak görürseniz bu çağda sürekli bir boşlukta ve eksiklik içindeyim. İlk kitabım olan Raviyan-ı Ahbar’dan Hikayeler’i yazarken çok mutlu oldum. Hatta günlerce evden çıkmadım ki günümüz insanını görüp moralim bozulmasın ve hikayemi etkilemesin. Yüzlerce yıl öncesini yazarken bugün hasret kaldığım(ız) bazı değerleri yazdım. Yine çağın huzursuzluğu içine girdiğim anda kendimi yazı başında buluyorum.
İ.B: Yazarken kendinize mi daha çok yaklaşıyorsunuz yoksa kendinizden uzaklaşıp bambaşka birine mi dönüşüyorsunuz?
G.A.A: Yazarken tam da kendime yaklaşıyorum. Hayatlarımızı sanal olarak sürdürdüğümüz şu dünyada kendimizden uzaklaşıyoruz asıl. Çoğumuz biz değiliz yani kendimiz değiliz. Ya bir başkasına özenip (Bir ünlüye mesela) onu taklit ediyoruz ya da çevremizde kendimizden farklı hayat yaşayan birilerini taklit ediyoruz. Birey olmaktan uzaklaştığımız bir çağdayız. Yazarken hikâye karakterlerim arkadaşım oluyor, çoğu karakter ise ben oluyorum.
İ.B: Hiç yazdığınız bir cümleyi okuyup, “Bunu gerçekten ben mi yazdım,” dediğiniz oldu mu? Kendinizden bir alıntı yapın ya da bir cümlenizin altını çizin desem o hangisi olurdu?
G.A.A: Evet oldu. Mesela hikayelerimi okurken çok şaşırıyorum bazen. Bu hikayeleri bana yazdıran ruh halini düşünüyorum. Özellikle Bağdat hikayesinde Kambur’un Çelebi’ye nasihat diyebileceğimiz konuşmasında geçen su sözü çok severim:“Benkendimi bildim bileli kamburum. Adım Kamburdur. Sorsan ben dahi adımı bilmem. Beni görenler kamburun ya büyümüş diyorlar ya küçülmüş ama sana ne oldu diyenini hiç duymadım. Ben böyle geldim böyle giderim, ya sen?” cümlesinin altını çizerim.