Yazarların metinleriyle, kendi kitaplarıyla ilişkisini merak ettiğim Eksik Paragraf’ın bu haftaki konuğu Gülhan Tuba Çelik.
Gühan Tuba Çelik’i İz Yayıncılık tarafından 2018 yılında yayımlanan ve 2019 yılı Fakir Baykurt Öykü Ödülü sahibi olan Evsizler Şarkı Söyler ve 2021 yılında Epona Yayınları etiketiyle yayımlanan Onlar ve Köpekleri isimli öykü kitaplarıyla ağırlıyorum.
Çelik’in Epona Yayınları tarafından yayımlanan Frida Biyografisi, Lektör Yayınları tarafından yayımlanan Kafandaki Ağaçlar isimli bir romanı ve 2025 yılında Matruşka Yayınları tarafından okur ile buluşan Kitaplar Üzerine Bir Kitap isimli bir eleştiri kitabı da bulunmaktadır.
Bu röportajda Gülhan Tuba Çelik ve öyküleri göz göze geliyor.
1.Kitaplarınızı yazarken sizi en çok zorlayan öykü hangisiydi ve neden?
Metinlerimi yazmakta acele eden bir insan değilim. Yazdığım her şeyin olgunlaşmasını beklediğim için genelde kolay yazarım. Metin bende bir imge veya duygu olarak belirir, ardından kafamda aylar boyunca dolaşır, iskeleti yavaş yavaş oluşur. Onu kafamda dolaştırırken dış dünyada gördüğüm her şey metnime hizmet eder. O günlerde dünyaya biraz da o metnin arkasından bakarım. İçime doğan imgede veya hissettiğim duyguda daima bir gerçeklik motivasyonu vardır. Bu gerçeklik eğer bana yakınsa işim daha kolay olur. Bilmediğim bir dünyaya aitse empati kurmam zorlaşır. 2019 Fakir Baykurt ödüllü ilk öykü kitabım Evsizler Şarkı Söyler’deki Bekâra Oda Verilir bu anlamda beni biraz zorlamıştı. 1950’lerin, 1960’ların Süleymaniye semtinin bekar odalarını anlatmak istiyordum ve o dönemden bir erkek işçiyle empati kurmam gerekiyordu. Süleymaniye bekâr odası göçmenlerinden söz eden bir araştırma kitabı çıktı o günlerde karşıma. Küre Yayınları’ndan Yoksulluğu Bölüşmek. En çok buradan yararlanarak yazdım öyküyü. Hatta Süleymaniye, Vefa civarında saha araştırmam için dolaşırken henüz iki taksitini ödediğim telefonumu da çaldırdım. O öyküyü hâlâ çok iyi bulmuyorum. Bekâra Oda Verilir’i ne zaman hatırlasam bir eksiklik duygusuyla hatırlarım.
2.Öykülerinizde sessizliğin, anlatılmayanın ya da boşlukların yeri nedir? Okura bıraktığınız kısım için neler söylemek istersiniz?
Nihai sonlara, keskin bitişlere, sabit kalışlara inanmıyorum. Benim için her şeyin rengi her şeye dönüşebilir. Hayatın da sanatın da kestirilemezliğine inanırım. O yüzden metinlerimde varoluş ve duygu anlamında sabit bir zemin yoktur. Kahramanlarım çok severken bir anda arkalarını dönebilir, ağlarken gülebilir, intihar etmeye gidiyorken yolun yarısında vazgeçebilir. Öykülerim devinim halindedir çünkü hayat öyledir. En azından benim için.
3.Kitaplarınızın bir yazar olarak size öğrettiği en önemli şey nedir?
Kitaplarım bana, yazdıklarımın çok da önemli olmadığını öğretti. Benim için yazmak en başından itibaren bir sağaltım oldu. Artık amatör yazma heveslisi günlerimde olduğu gibi sadece dolduğum an yazmasam da hâlâ bardağı taşıran son damlayla yazmaya başlıyorum. Ön hazırlık yapmadığım şeklinde anlaşılmasın bu. Bazen üç ay, kısa romanlarımda bir sene hazırlanıyorum ama beni işin başına geçiren esas motivasyon bardağı taşıran son damlanın, öfkenin gücü oluyor. Ben öfke olmadan yazmaya başlayamam. Yani yazmak benim için hâlâ dürtüsel. Yazdıkça rahatlıyor oluşum, yazdıklarımın değil hayatımın daha önemli olduğunu söylüyor. Her şey yolunda olduğunda yazmaya daha az ihtiyaç duyuyorum.