Eksik Paragraf: Polat Özlüoğlu’ndan Periler, Anneler, Günler ve Adlar
Söyleşi

Eksik Paragraf: Polat Özlüoğlu’ndan Periler, Anneler, Günler ve Adlar

İlay Bilgili

Yazarların metinleriyle, kitaplarıyla ilişkisini merak ettiğim Eksik Paragraf başlıklı bu röportaj serisinde bu haftaki konuğum sevgili dostum Polat Özlüoğlu. Polat Özlüoğlu’nu ilk kez 2015 yılında Notabene Yayınları, 2024 yılında ise İthaki Yayınları etiketiyle yeniden basılan Günlerden Kırmızı, 2020 yılında Can Yayınları etiketiyle yayımlanan Peri Kızı Af Buyrun, 2022 yılında İthaki Yayınları tarafından yayımlanan ve Antalya Edebiyat Günleri kapsamında Yılın En İyi Öykü Kitabı, Fakir Baykurt Öykü Ödülü ve Haldun Taner Öykü Ödülü’ne layık görülen Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar ile 2023 yılında yine İthaki Yayınları tarafından yayımlanan Sahi Adım Neydi isimli öykü kitapları ile ağırlıyorum.

 

1. Kitaplarınızı yazarken sizi en çok zorlayan öykü hangisiydi ve neden?

Açıkçası öykü yazmayı çok seviyorum. Dolayısıyla yazmak benim için oldukça keyif verici bir süreç. Zorlayıcı değil. Ancak bazı öykülerin düzeltmelerinde ve işçiliğinde zorlandığım oluyor. Öyle zamanlarda öyküden kopamıyorum ve kıyısında köşesinde epey vakit geçirip oyalanıyorum. Peri Kızı Af Buyrun, Unutmanın Huzursuz Bahçesi adlı öykülerimde bu duyguyu çok yoğun bir şekilde yaşadım. Bir türlü ayrılamadım o öykülerden. Ama bir yandan da iyi ki içinde daha çok vakit geçirmişim diyorum. Bazen ayrılık ne kadar uzun ve sancılı olursa öykü o kadar güçlü oluyor. Karakterlerle çatışmak, savaşmak iyi geliyor.

 

2. Öykülerinizde sessizliğin, anlatılmayanın ya da boşlukların yeri nedir? Okura bıraktığınız kısım için nelersöylemek istersiniz?

Öykülerde boşlukları seviyorum açıkçası. Çünkü okurun zihnindeki sapmayı sağlayan ve metnin içinde kaybolmasına imkan veren en önemli faktör sessizlik. Öyküye nüfuz etmenin en güçlü yollarından biri söylemediklerimiz, sustuklarımız. Bu boşluklara düşerek öyküde okur kendi başının çaresine bakıyor. Öykünün imkanlarından biri gibi boşluk, okur böylece sanki bir yapbozun eksik parçasına ulaşıp öyküyü tamamlıyor. Labirentin içinde yolunu bulmaya çalışıyor. Çıkışı bulması önemli değil yolculuğun kendisi önemli. Bu şekilde hissediyorum.

 

3. Kitaplarınızın bir yazar olarak size öğrettiği en önemli şey nedir?

Kitaplar duygularınızı, düşüncelerinizi, acılarınızı, dertlerinizi başkalarıyla paylaşma imkânı sağlıyor. Yazar olmak, meselesi olmak demek benim için bazı şeyleri (dünyaya, memlekete dair) dert edinmek demek. Dolayısıyla sizi huzursuz eden, uykunuzu kaçıran, yüreğinizi acıtan şeyleri bir kalem ve kağıtla ortaya sermek, paylaşmak önemli diye düşünüyorum. Yazdıklarınızın basılması ve okunması ise sizin gibi ortak değerleri ve acıları olan insanlarla buluşmanızı, onlara dokunmanızı sağlıyor. Yazmayı sevdiğim kadar okumayı da seviyorum. Hatta okumadan yazamam diye düşünüyorum. En basit şekilde kitaplar sayesinde başka başka hayatları, dünyaları, insanları öğreniyorum.

 

4. Yazma ritüeliniz metninizi ne şekilde etkiliyor?

Yazma ritüelim yok aslında. Aklıma geldiği anda oturup yazan birisiyim. Notlar alıp biriktiren biri değilim. Özellikle öyküde, kapımı çaldığı anda kaleme almaya ve bitirene kadar başından kalkmamaya çalışıyorum. Kopmayı sevmiyorum metinden. İçinde kalmayı, oyalanmayı seviyorum. İşçiliğini ve çalışmasını daha sonra yapıyorum.

5. Bir öykü karakterinizle bir gün geçirme şansınız olsaydı, bu hangi karakter olurdu ve o gün neler yapmak isterdiniz?

Açıkçası o kadar öykü karakteri var ki aklımda, bazen hiç kopmadığımızı düşünüyorum ama ilk aklıma gelen Meftune oldu şimdi. ‘’Peri Kızı Af Buyrun’’ kitabımdaki ‘’Tanrı Misafiri’’ öyküsünün karakterlerinden biriydi. Öykünün yan karakteriydi ancak öyküyü ele geçiren bir gizemi ve gücü vardı. Hatta arada acaba onun öyküsünü yaza bilir miyim diye düşündüğüm olur. Bir evin içinde ölü kız kardeşinin ruhuyla tek başına yaşayan, sokağa çıkmayan, kendi halinde, azıcık kafayı üşütmüş, hafif tombul, terliksiz evin içinde gezmeyen eserekli bir kadın. Tekinsiz bakışları, tuhaf konuşmaları var. Onunla bir gün geçirmeyi göze alabilir miyim emin olamadım şimdi tekrar hatırlayınca. Ama evden dışarı çıkmazdık kesinlikle, kahve içip fal bakardık diye hayal ediyorum.

 

6. Hangi öykünüz ipleri kendi eline aldı ve sizin planınızdan saparak bambaşka bir yere evrildi?

Bir tane öyküm vardı, kahramanım çok güçlü bir karakterdi. 2018-2019’da yazmıştım, ipleri eline aldı adeta, önce oyuna çevirdim, yetmedi romana evrildi. Çok sık olmuyor böyle ama olunca da kendimi karakterin, öykünün akışına bırakmayı göze alıyorum.

7. Okurlarınızdan biri kitabınızı kapattıktan sonra yalnızca bir cümle ile sizi hatırlayacak olsa o cümle ne olsun isterdiniz?

Bu kadar iddialı bir cümle kurmayı göz alamam inanın. Okurun zihninde ve yüreğinde bir iz bırakmasını tercih ederim dillenmesine gerek yok. Duygu yoğunluğu yüksek bir yapım var. Amacım duygularımı paylaşmak. Bu yeterli benim için.

 

8. Sizin için yazmak neyin eksikliğini gideriyor ya da hangi boşluğu dolduruyor?

Konuşmayı seven birisi olmadım hiçbir zaman. Dinlemeyi, izlemeyi tercih ederim. Dolayısı ile yazmak insanlarla kuramadığım bu ilişkiyi mümkün hale getiriyor. Yazarak rahatladığımı, iyi hissettiğimi, ferahladığımı hissediyorum. Kendimi temize çekiyor gibiyim yazarken.

9. Yazarken kendinize mi daha çok yaklaşıyorsunuz yoksa kendinizden uzaklaşıp bambaşka birine mi dönüşüyorsunuz?

Uzaklaştığımı hissediyorum açıkçası. Dışarıdan, sokaklardan, tanımadığım insanlardan, hayatlardan beslenen biriyim. Yazarken yabancılaşıyorum kendime. İyi geliyor kaçmak.

 

10. Hiç yazdığınız bir cümleyi okuyup, “Bunu gerçekten ben mi yazdım,” dediğiniz oldu mu? Kendinizden bir alıntı yapın ya da bir cümlenizin altını çizin desem o hangisi olurdu?

Çok sık olmuyor açıkçası. Ama benimkisi şaşkınlık şeklinde tezahür ediyor. Bir kaç ay sonra tekrar döndüğümde fark ediyorum. ‘‘Bir evin öldüğünü diğer ev bilmezmiş. Haberi olmazmış yanındakinin yıkıldığından, yığıldığından.’’ Peri Kızı Af Buyrun kitabından…