Eksik Paragraf: Rıdvan Hatun’dan Kar Kristalleri: Billur Örüntüler
Söyleşi

Eksik Paragraf: Rıdvan Hatun’dan Kar Kristalleri: Billur Örüntüler

İlay Bilgili

Yazarların metinleriyle, kitaplarıyla ilişkisini merak ettiğim Eksik Paragraf’ta sorularımı bu haftaki konuğum sevgili Rıdvan Hatun’a yönelttim.
Rıdvan Hatun’u 2023 yılında Can Yayınları etiketiyle yayımlanan Billur Örüntüler isimli ilk öykü kitabı ile ağırlıyorum.

 

“Sence önce tren mi gelir kar mı yağar?”
“Bilmem, önce kar yağmaya başlarsa daha güzel olur sanki.”
“Evet… Önce kar yağsa sonra kar tanelerinin arasından tren geçse.”
Rüzgârı, billur örüntüleri yüzümüze savursa
Gözlerimizi kıssak
Düdüğü çalsa
Eve dönsek.
Rıdvan Hatun, ilk kitabı Billur Örüntüler’de karanlıkta el yordamıyla ışığın düğmesine ulaşmaya çalışan insanları anlatıyor. Hayatta kalmaya çabalayan insanlar, başkalarının hayatta kalması için çabalayan insanlar, aile denen taşıması zor yükü sırtlanan insanlar. Birbirinden farklı dünyaların küçük sahnelerinden; büyük, tedirgin edici anlatılar var bu öykülerde. Yumruğun nereden geleceğini kestiremiyorsunuz.(Tanıtım bülteninden)

 

1. Kitabınızı yazarken sizi en çok zorlayan öykü hangisiydi ve neden?

Hepsini yazarken zorlandım. Genel olarak yazarken zorlanıyorum. Özellikle bana yakın olan dünyaları,öyküleri yazmakta daha çok zorlanıyorum. Aslında tam tersi, bildiğimizi, yaşadığımızı yazmanın daha kolay olduğu söylenir. Benim deneyimlediğim öyle değildi. Karakterler ya da yaşananlar size ya da sizin yaşadıklarınıza ne kadar yakınsa yazılana dışarıdan bakmak o kadar zorlaşıyor. O yüzden yazım süreci uzuyor. Bu süre kurgunun istediği mesafeyi almaya olanak sağlarken süreç daha fazla çaba gerektiren, zorlu bir hal alıyor.

 

2. Öykülerinizde sessizliğin, anlatılmayanın ya da boşlukların yeri nedir? Okura bıraktığınız kısım için neler söylemek istersiniz?

Boşlukların, sessizliklerin okuru öyküye dahil ettiğine inanıyorum. Öykü yapısı itibariyle gevezeliği, uzun açıklamaları çok kaldırmayan bir tür. Önemsiz görünenkilit anları göstermek, çok şartsa yaşananların öykü kişisinde uyandırdığı duyguya şöyle bir değinmek yeterlibence. Gerisini tamamlamak, bahsettiğiniz boşluğu doldurmak okura kalıyor. Okurun deneyimine güvenmek demek bu. O boşluğu anlamlandırabileceğine inanmak, yazarın kendisini her şeye hâkim, okurdan yukarıda bir yerde konumlandırmaması demek. Boşluklar yeni okumalara olanak sağlıyor. Her öyküden nüans farklarıyla da olsa yeni anlamlar türemesine izin veriyor. Özetle, bitmiş bir öyküye yazarının mesafesiyle okurun mesafesinin aynı ya da en azından birbirine yakın olması gerektiğine inanıyorum. Bunun sağlanabilmesinde boşluğun, sessizliğin, anlatılmayanın önemi büyük.

 

3. Kitabınızın bir yazar olarak size öğrettiği en önemli şey nedir?

Yazıyı her şeyden önce kendin için yazdın. Kitabının insanlarda uyandıracağı duyguları, sende uyandıracağıduyguları bilmeden yazdın. İçinde hem yumak hem akışhem karanlık hem ışık olabilen o yere girmek istedin. Bu yerin sana özel olmadığını biliyorsun, sen sadece herkesin içinde olduğuna inandığın bu yerden kelimeler çıkarmaya çalışanlardansın. Kitapla gelen tepkiler, yaşadığın sevinçler, hayal kırıklıkları, şaşkınlıklar, hayal edemeyeceğin türlü güzellik, çirkinlik yazın değil, kalıcı değil.

 

4. Yazma ritüeliniz metninizi ne şekilde etkiliyor?

Oturmuş bir yazma ritüelim yok. Yalnız kalabildiğim ortamlar arıyorum. Bu ortamı sağlayabiliyorsam mutlu oluyorum. Masadan kalmak zorunda kalmayınca daha etkili çalışabiliyorum.

 

5. Bir öykü karakterinizle bir gün geçirme şansınız olsaydı, bu hangi karakter olurdu ve o gün neler yapmak isterdiniz?

Bu soruya cevap verebilmek için kitabı karıştırdım, kiminle ne yapılabilir diye düşündüm.  Ama gerçekten tatmin edici bir cevap bulamadım. Bence ben zaten onların hepsiyle günler geçirdim. Onlarla yapmak istediklerimi yaptım, daha doğrusu en fazla ne yapabilirsek onu yaptık. Bunlar yazıya dönüştü. Şimdi birini alıp bir yere götürmeye kalkmak hikâyelerini sündürmek, uzatmak, onları kullanmaya çalışmak gibi yanlış geldi.

 

6. Hangi öykünüz ipleri kendi eline aldı ve sizin planınızdan saparak bambaşka bir yere evrildi?

Hemen hepsi için hem ipleri ellerine aldılar hem de gideceklerini düşündüğüm yere gittiler diyebilirim. Yazmadan önce hemen her yazar gibi notlar alıyorum. Kurgunun iskeleti beliriyor. Başlayacakları, uğrayacakları, varacakları yerleri biliyorum. Ama karakterler belirmeye başlayınca, kendi seslerini bulduklarında oraya öyle gidilmez, böyle gidilir diyebiliyorlar. Yani benim bildiğimi sandığım o sona doğru giderken bambaşka bir anlamla oraya varabiliyorlar.

 

7. Okurlarınızdan biri kitabınızı kapattıktan sonra yalnızca bir cümle ile sizi hatırlayacak olsa, o cümle ne olsun isterdiniz?

Bu sorularda çok zorlanıyorum. Kendinden bir öz çıkarmaya çalışmak gibi. Hepimiz hem çok katmanlı, çok kompleks hem sadeliklerle, gündelik rutinlerle, saflıklarladoluyuz. Kitap da insanlarla dolu. Yani bu sonsuz ölçekte cımbızla bir şey çekip budur diyemem. Biri bir şey hatırlayacaksa onun için anlamı olması beni mutlu eder ama bu kadar, fazlası değil.

 

8. Sizin için yazmak neyin eksikliğini gideriyor ya da hangi boşluğu dolduruyor?

Yazmak bir olma biçimi. Buna gün geçtikçe daha çok inanmaya başladım. Eksiklik gidermek, boşluk doldurmak bir iddia, bir beklenti içeriyor. Ben bunu ne kendime ne bir başkasına yapmak isterim. Sadece yazıyorum. Yazmak istiyorum.

 

9. Yazarken kendinize mi daha çok yaklaşıyorsunuz yoksa kendinizden uzaklaşıp bambaşka birine mi dönüşüyorsunuz?

Yazma eyleminin dışına çıkarak bakmaya çalışıyorum. Duygular evrensel. Karakterlerin duygularını anlamaya çalışmak, kendi duygularımı da daha iyi anlamama; duyguları inandırıcılıktan kopmadan kurguya yedirmeye çalışmak, bu duyguların beni de nasıl etkilediğini görmeme, onları daha iyi çözümlememe olanak sağlıyor. Karakterin bambaşka olması yazarın bambaşka birine dönüştüğü anlamına gelmiyor bence. O sırada yazar muhtemelen ya masanın başında ya yatakta neredeyseorada odaklanmış yazıyor. Yazdığı kişiyi anlamaya çalışıyor, eylemlerinin karakterine uyduğuna inanmak istiyor, çünkü öykü kişisi öyle bambaşka biri, yazar değil.

 

10. Hiç yazdığınız bir cümleyi okuyup, “Bunu gerçekten ben mi yazdım,” dediğiniz oldu mu? Kendinizden bir alıntı yapın ya da bir cümlenizin altını çizin desem o hangisi olurdu?

Hiç olmadı. Buna yakın şeyler hissetmeye başladığım anlarda da o cümlelerden şüphe etmeye başladım. Kurgu yazıyorum. Bütüne inanıyorum. Önemsiz gibi görünen detayların, sadeliklerin bir araya gelerek anlam kazanmasını önemsiyorum. Tek başına anlamlı, özel duran şeyler anlatılmak istenen bütünle ilgili olmuyor genelde. Bunlar güzel ya da özel değildir demiyorum ama yapmaya çalıştığım, olmasını dilediğim şey bu değil.