Ercan y Yılmaz’la Edebiyat Üzerine
Söyleşi

Ercan y Yılmaz’la Edebiyat Üzerine

Kader Menteş Bolat

Foto: Atilla Alp Bölükbaşı

 

Kader Menteş Bolat: Şiir, öykü, roman… Farklı türlerde kalem oynatmayı seviyorsunuz. Dergicilik, vazgeçilmeziniz gibi. Bu çeşitlilik ve yoğunlukla nasıl baş ediyorsunuz? Buradan başlayalım isterseniz.

 

Ercan y. Yılmaz: Merhaba Kader Hanım, öyle bir yerden başladınız ki ne düşünsem ne desem dilemma. Ben esasında fanzinciyim. Çeşitli nedenlerden kendimi dergilerin mutfağında buldum. Hepsi de güzel sonuçlandı. Seviyorum bu işi ama benim alanım değil. Kaçmak, çıkmak istiyorum bazen. Bir gece şartelleri indirip “Kapattık arkadaşlar!” demeyi çok isterim. Bunu yapsam da sabah tekrar aynı ellerle şartelleri kaldırırdım büyük ihtimalle, “Devam arkadaşlar,” diyerek. Çok yoruyor ve çok zamanımı alıyor hâliyle. Yoğunlukla baş edebildiğimden emin değilim. Sürdüğüne göre hâlâ çekişme devam ediyordur. Uykudan kısıyorum, yemekten kısıyorum kimi zaman. Yazmaya ayırdığım zamandan kısıyorum bazen ki beni en çok üzen bu oluyor.

 

Yazarların farklı yazma ritüelleri ve motivasyonları olduğunu biliyoruz. Yazma ritüelleriniz var mı? Varsa nelerdir, bizimle paylaşır mısınız?

 

Çizerek yazmayı seviyorum. Romanın ya da öykünün genel bir çizimini yaparım. Bunlar çoğunlukla çok kötü çizimlerdir. Doktor (reçete) yazısı gibi. Sadece benim anlayabileceğim şeyler. Bu çizimler üzerinden düşünür ve oturturum kurguyu. Çizim zihnimde genişler, boyutlanır. Kâğıda parça parça dökülür. Kâğıt dediysem de şimdilerde sadece klavye kullanıyorum. Defalarca yazarım bir metni, içime sinene kadar. Ve sadece gece yazabiliyorum. Bu bir tercih değil, zorunluluk. Oğlumun zamanından çalmak istemiyorum.

 

Son romanınız Altı Üstü İstanbul hem masalsı hem distopik hem de tam gerçeğin ortasından bir atmosfer sunuyor okura. Metni kurgularken bu çoklu unsurları bir araya getirmek, metne yedirmek zor olmadı mı?

 

Elbette zor oldu. Hem uzun sürmesinin bir nedeni de bu zorluktu. 2014’te Kayseri’de başlayıp 2021’de Saint-Nazaire’da bitirdim. 2022’de yayımlandı. Aklımda en fazla dolaştırdığım metnim oldu. Önceki romanlarım Sahir ve O Öyle Olmadı daha uzun sürdü ama bu kadar yormadı beni. Altı Üstü İstanbul’un çok katmanlı, çok anlatıcılı ve çok bakışlı yapısı için dikkatli çalışmalıydım. Romanı elime aldığımda aklımdakiyle kıyasladım, eşitti. Bu beni en mutlu eden şey oldu.

 

Kitapta da geçen “Dil, ölüme giderken güzelleşme ihtimalidir.” sözünden yola çıkarak yazar-dil inşası ilişkisi hakkında neler söylersiniz?

 

Dil, edebiyatın kendisidir. Bir araç değil, bir malzeme hiç değil. Ben dile bu gözle baktım hep. Herkesin anlatabileceği olaylar, durumlar anlatıyoruz ama kendi dilimizle. Burada dil, aynı zamanda yazarın kalbidir, gözüdür, huyudur; yazarı aşarak o edebiyata eklemlenir. Edebiyat öğretmeniyken sık karşıma çıkardı “dilin iletişim aracı olduğu” yargısı. Beni en çok kızdıran şeydi bu. İletişim için 300-500 kelime yeter insana ama edebiyat bunun yüz katını gerektirir.

 

Şiirin sizde özel bir yeri olduğunu biliyorum ki son kitabınızda da İstanbul üzerine yazılanlara yer verdiniz. Şiirimizin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Görüşlerinizi almak isterim.

 

Şiirimizden memnunum. Çok güzel bir şiirimiz var. Birbirinden farklı şiirlerin bu kadar iyi yazıldığı bir edebiyata sahibiz. Fanzinler, dergiler, bloglar canlı tutuyor şiiri. Hulki Aktunç’u, Turgut Uyar’ı, Edip Cansever’i, İzzet Yasar’ı, Sezai Karakoç’u, Melih Cevdet’i, Ahmet Oktay’ı, İlhan Berk’i, Nâzım Hikmet’i olan bir şiirin güzel sürmemesinin tek yolu tüm kitapları ortadan kaldırmaktır, o da mümkün değil!

 

Türk edebiyatı/ Türkçe edebiyat kavramları bazı çevrelerce son dönemlerin epeyce tartışma konusu. Edebiyatımızda kavram kargaşası konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

 

Nasıl tanımladığının anlamı yok. İkisi de beyazın beyaz olması kadar doğru ama farklı tanımlamaları baskıyla, linçle, hakaretle müdahale etmenin adının faşizm olduğunu net biliyorum.

 

Proust, Pavese, Pessoa…etkilendiğiniz yazarlar olduğunu biliyorum. Bu yazarların yazın sürecinize katkısı için neler söylemek istersiniz?

 

Proust, Pavese, Pessoa yani Altı Üstü İstanbul romanında 3P diye geçen tanımlama, romanın kahramanı Edip için geçerli. Benim için de önemliler ama tabii başkaları da var. John Fowles, Beckett, Sait Faik, Dostoyevski, Virginia Woolf, Tanpınar, Salâh Birsel.

 

Bu aralar üzerinde çalıştığınızı projeniz var mı? Bizimle paylaşırsanız sevinirim.

On üç ay önce Finlandiya’ya, 2016’da yarıda bıraktığım bir romanla gelmiştim. Ama burada yaşadıklarımız, tanıklıklarımız son yılların en önemli olgusu olan “göç” üzerinden bir romana zorladı. Şimdi masamda bu roman var.

 

Karnaval dergiye katkınız için sonsuz teşekkürlerimle…

Size ve Karnaval ekibine teşekkür ederim. Çalışkanlığına hayran olduğum dostum Süreyya’ya ve Şirvan’a da bolca selam.