Yazılıkaya Şiir Yaprağı, Kent Kültür Söyleşileri, Şiir Buluşmaları… Eskişehir’e değer katan isimlerdensiniz. Kültür ve edebiyat elçimizsiniz, diyebiliriz. Kentimizdeki kültür ortamı hakkında söyleyecekleriniz nelerdir?
Elçi miyim, bilemiyorum. Bir “hamallık” sertifikam olduğunu biliyorum. Hem bu sertifika “yorgunluk alıcı” diye düşünüyorum. Kendimi zamanın akışına bırakmayı, o zamanın gerektirdiklerini yol arkadaşlarımla birlikte yürüyüp paylaşmayı, çoğaltmayı, çoğalmayı seviyorum. İnsan da Edip Cansever’in dediği gibi “yaşadığı yere benziyor” ve tabii onu değiştirip dönüştürmeye, daha yaşanabilir kılmaya yöneliyor. Kuşkusuz bu işler birlikte düşünmeyi ve birlikte üretip paylaşmayı gerektiriyor. Eskişehir özelinde bakacak olursam eleştirilecek çok şey var ama yine de bardağın dolu tarafını görmeyi, onun verdiği enerjiyle boş kalan yeri tamamlamayı seçtiğimi söylemeliyim. Son yıllarda kadın yazar ve şairlerin ürettikleriyle varlıklarını göstermeleri beni sevindiriyor örneğin. Şehir tiyatrolarının varlığı, şiir buluşmalarının, uluslararası pişmiş toprak sempozyumu, sanat (resim) çalıştayı, cam sanatları üzerine yapılan etkinliklerin geleneksel bir hâl almış olması sevindirici. Ve tabii, müzeler… İyimserim. Daha da iyi olabilir.
İlk şiir kitabınız Sevgiyi Dağlara Salacağım ve seçme şiirlerinizden oluşan son şiir kitabınız Dünyada Bir Hayalet arasındaki şiir yolculuğunuza dair paylaşmak istedikleriniz nelerdir?
İlk kitabı 91’de yayımlanmıştım; 80’li yılların tortusuyla ortaya çıkmış şiirler… Son kitap ise o günlerden bu günlere değin basımı yapılan beş kitabımdan seçilmiş şiirlerden oluşuyor. Yani bu son kitap o yolculuğun izlerini taşıyor. Her kitaptan 5-6 şiiri barındıran ince bir kitap. Dünyada Bir Hayalet, “Manifesto’ya selam” niteliğinde! Ben de yazdıklarımın bir okuru olarak dışarıdan bakıyorum kendime. Çünkü o şiirler benden çıkıp gideli yıllar oldu; o şiirler benim, sizin, tanışmadığım başka insanlara ait ve ben de yazdıklarıma pencereden bakmaktayım. Günün birinde bir şiirimi, biraz şöyle uzunca olan bir şiirimi ezberlemeli, bir yerde istendiğinde okumalıyım… Hâlâ ezberleyememenin “eksikliğini” duyuyorum nedense… İlk kitabımdan birkaç dizeyi ezberinde taşıyıp bana okuduklarında onları hatırlamadığım zamanlar oluyor. Öyle çıkmışım ki onlardan. Zaman zaman sayfalarını karıştırıp okuduğumda çok çetrefilli yerlerden geçtiğimi düşünüyorum. İlk kitabı “çocukluğun masum fotoğrafı” sayarsak şimdi kimi uzak bakışların “sakala bulaşmış, sert, içine dönük” saydığı, yaklaştıkça “daha yumuşak ve dışa dönük” bir fotoğraf bulduğu şimdiki hâlime gelinceye kadar farklı renk ve tonlarda sözcüklerle bata çıka yürümüşüm galiba… Bu yolculuğu iyi anlamak için dönüp dönüp okumalar yapmalıyım. Çünkü biz de değişim içindeyiz ve o “eski benimize” her defasında yeni ve farklı cümleler kurabiliriz.
“Kentin Aynasında Otopsi” şiirinde hem yaşadığınız kente dair hem de dünya kentlerine dair izlere rastlıyoruz. Kentlere, merceğinizden de bakıyorsunuz aynı zamanda. Bu noktada kent olgusuna bakışınızı merak ediyorum.
Kent, insan ilişkilerinin daha karmaşık ve daha çetin olduğu bir yer. Hem üretimin hem paylaşımın hem de sınıfsal çelişkilerin kendini daha belirgin olarak ortaya koyduğu bir yer. Sistemin “kurallar bütünü” orada sıklıkla test edilir ki birilerinin “kazancı” hasar görmesin… Bu karmaşa, bu kaos ortamının içinde boy verdikçe bazen “başkaldıran”, bazen “geriye çekilen”, köşe başlarını tutmuşlara karşı “alan savunması” yapıyormuş gibi hissediyorum kendimi. Bir yandan da “hatıralar biriktirdiğimiz” yerlerdir kentler. Orada bizleri buluşturan mekânlar, birbirini kesen sokakların meydanlara açılan yüzleri gibi iç sıkıntılarımızı ferahlatan ortamlar… Tabii bizim çok sonraları tanıştığımız bir şey bu “kent olgusu” dediğiniz şey. Tabii çok saygı duyduğum sosyologlar, kent bilimcileri kentlere ilişkin daha derinlikli şeyler söyleyebilirler.
Hasarlı Tarih Notları’nda İstanbul’un şiir abisi Enver Ercan’a “Görecek Günler Var Daha” diye sesleniyorsunuz. Susanların yarattığı cehennemin içindeyiz/ Çağın tasarlanmış canavarlığında eli ele, gözü göze değmiyor insanlığın… Gelecek günler nelere gebe, nasıl görüyorsunuz geleceği?
Enver Ercan ile Türkiye Yazarlar Sendikası’nın genel başkanı olduğu yıllarda tanıştım ve ben de TYS’nin Eskişehir temsilcisiydim. Enver Ercan için Antakya’da “2015- Altın Defne Edebiyat Ödülü” verilmişti. O nedenle “anı kitap” diyebileceğimiz bir çalışma içindeydi Antakya TYS temsilcisi Mehmet Karasu. Benden de bu kitap için bir yazı istemişti. Bir tesadüf oldu, ben de bu şiiri yeni bitirmiştim ve bir düzyazı yerine bu şiiri o kitap için verdim. Şiir daha sonra Hasarlı Tarih Notları kitabımda da yer aldı. Gelecek günler için umutluyum. Yoksa “kilometreyi tamamlamışlar” arasında yer alırım. Orada bir durum tespiti var. Geleceği bizler belirleyeceğiz; umut içinde tabii.
Sorular için çok teşekkür ederim. Sana ve tabii Karnaval Dergiye emek veren dostlarıma…
Fotoğraf : Fahrettin Şankaynağı
Fotoğraf : İbrahim Demirel