Gazze’den Sonra Şiir Yazılır mı?
Şiir Üzerine

Gazze’den Sonra Şiir Yazılır mı?

İbrahim Berksoy

UNESCO, 1999’da 21 Mart’ı Dünya Şiir Günü ilan etti ve o tarihten beri de tüm dünyada çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Amaç: Günümüz şiiri üzerine yeni düşünceler üretmek, edebiyat dünyasında bu alanda yeni farkındalıklar oluşturmak, dergilerde, gazetelerin sanat sayfalarında, dijital yayın yapan mecralarda, sosyal medyada farklı bakış açılarıyla şairler arasında yeni tartışma platformları inşa etmek, ulusal ve uluslararası düzeylerde şiiri desteklemek.

Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de günün anlamına uygun olarak her yıl bir şairimiz şiir bildirisi hazırlıyor. Bu bildirilerden yola çıkarak kimi zaman günümüz şiiri üzerine edebiyat dünyasında canlı tartışma ortamları oluşuyor, kimi zaman da sınırlı etkinliklerle 21 Mart Dünya Şiir Günü sessiz sedasız gelip geçiyor.

21 Mart Dünya Şiir Günü bildirilerinde kimi zaman bildiriyi hazırlayan şair bildirinin önüne geçiyor, kimi zaman da bildirinin içeriği şairi gölgede bırakıyor. Bildirilerin hazırlanmasına PEN Türkiye Yazarlar Derneği öncülük ediyor. Bu anlamda 2000’den bugüne 21 Mart Dünya Şiir bildirilerini hazırlayan şairleri burada anımsatmak isterim: Melih Cevdet Anday (2000), Fazıl Hüsnü Dağlarca (2001), Gülten Akın (2002), Ataol Behramoğlu (2003), Arif Damar (2006), Cevat Çapan (2007), Ahmet Oktay (2008), Kemal Özer (2009), Özdemir İnce (2010), Sait Maden (2011), Sennur Sezer (2012), Eray Canberk (2013), Refik Durbaş (2014), Afşar Timuçin (2015), Güven Turan (2016), Egemen Berköz (2017), Cengiz Bektaş (2018), Süreyya Berfe (2019), Ahmet Telli (2020), Erdal Alova (2021), Türkan İldeniz, Gülsüm Cengiz, Tuğrul Tanyol (2022), Barış Pirhasan, Mustafa Köz (2023), Enis Batur (2024), Hilmi Yavuz (2025). 2004 ve 2005 yıllarında şiir bildirisi yayımlanmamış. Kimi yıllarda hem PEN Türkiye Yazarlar Derneği hem de Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ayrı ayrı şiir bildirisi yayımlanmış. Konuya ilgi duyanlar geçmişten bugüne yayımlanan bildiri metinlerine internet üzerinden kolaylıkla ulaşabilir. Ayrıca bu bildirileri biçim ve içerik yönünden değerlendiren akademik çalışmalar da var.
21 Mart Dünya Şiir Günü dolayısıyla 2000’den bugüne son çeyrek yüzyılda yayımlanan şiir bildirileri bir yerde bize günümüz şiirinin temel uğraklarına panoramik olarak bakabilme olanağı sağlıyor.

Bu yılki bildiriyi PEN Türkiye Yazarlar Derneği 2025 Şiir Ödülü’ne değer görülen Hilmi Yavuz kaleme aldı. PEN Türkiye Yazarlar Derneği’nin ödül gerekçesi şöyle:

“Türkçenin önde gelen şairi, düşünce insanı ve deneme yazarı Hilmi Yavuz’un şiir ve yazı birikimi edebiyatımız için benzersiz bir hazine. İşlek bir düşüncenin, imgelem gücünün ürünleri olan her yapıtıyla gündeme yeni konular getiren, tartışmalar açan ve ateşleyici kıvılcımlarıyla ilgi uyandıran Hilmi Yavuz yeni şiir kitabı Rüya Şiirleri’yle 2025 PEN Şiir Ödülü’ne de değer görüldü. Hilmi Hoca’nın başta sayısız şiir kitabı olmak üzere, tüm düşünce, deneme kitaplarını da mart kitabı olarak seçmekten ve sizlerle paylaşmaktan onur duyuyoruz. Ödülünü kutlarken nice yeni kitaplarıyla buluşmayı diliyoruz.”

Hilmi Yavuz’un kaleme aldığı bildiri şöyle:

“Adorno, Auschwitz Toplama Kampı’nı Nazi soykırımının simgesi olarak görmekte haklıydı: Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz sözü bunun için söylenmiştir:

Adorno, Nazilerin Avrupa’daki soykırımıyla, insanlık adına değer verilip yüceltilen ne varsa, tümüyle yok ettiklerini imâ eder. Güzellik, iyilik, doğruluk koyu bir karanlıkta görünmez olunca, nasıl şiir yazılabilir ki? Doğrudur: Auschwitz, tarihi iblisleştirmiştir…
Tarihin acımasız ironisi: Nazi soykırımın mağdurlarını, bu kez bir soykırımın gaddarlarına dönüştürdü; mazlumlar zalim, acınasılar acımasız oldular.

Soralım şimdi: Gazze’den sonra şiir yazılamaz mı?

Ama yazılmalı: Dünyamızı iğrenç çirkinlikleri, iblisçe kötülükleri ve budalaca yanlışları, şiirin lirik varlığı arındırmıştır çünkü –ve arındırmayı elbette sürdürecektir.

Eluard ne demişti: Gece asla kör karanlık değildir. Bir yerlerde bir kibrit alevi varsa, o alev şiirdir: -o lirik alevdir ki, Dünya’yı aydınlığıyla arındırır.
21 Mart Dünya Şiir Günümüz kutlu olsun.

Şiir günümüz kutlu olsun.”

Geçmişte kimi şiir bildirileri çeşitli tartışmalara neden olmuştu. Bu yılki bildiri de gerek şairin 1990’lı yıllardan başlayarak içine sürüklendiği politik yönelim gerekse Hilmi Yavuz’un bu politik yönelimle uyumlu şiir anlayışı dolayısıyla eleştiriliyor.

Hilmi Yavuz’un bu bildirisinde dikkatimi çeken bir husus var. Çeşitli platformlarda sıkça dile getirilen bir husus Hilmi Yavuz’un bildirisine de sirayet etmiş. Şöyle diyor Hilmi Yavuz:

“Tarihin acımasız ironisi: Nazi soykırımın mağdurlarını, bu kez bir soykırımın gaddarlarına dönüştürdü; mazlumlar zalim, acınasılar acımasız oldular.”

Gazze’de yaşananları göz önüne getirince ilk bakışta sanki doğru bir savmış gibi görünüyor. Oysa öyle değil! Tarih, “Nazi soykırımının mağdurları”nı “bu kez bir soykırımın gaddarlarına dönüştürmüş” filan değil, dönüştüremez de zaten! Ne dinsel inanç yönünden, ne etnik köken yönünden, ne aile bağları yönünden, ne başkaca bir yönden insanlar ve insan toplulukları “bir ve aynı” olarak değerlendirilemez. Her dönemin insanı ve insan toplulukları kendi dönemlerinin ürünüdür. Kendilerinden önceki benzerleriyle bir tutulamayacakları gibi kendilerinden sonra gelecek olanlara da el veremezler. Bu nedenle hiçbir kişi ya da topluluk hakkında “dünün mağduruydular bugünün gaddarına dönüştüler” diye kestirmeden “hüküm” verilemez, dahası, bu kısa akılla verilen hükmü “tarih”e mal edilemez. Doğrusu belki de şöyle olmalı: Dünün mağdurları “dünün” mağdurlarıydı. Çektikleri acılar dünün acılarıydı.  Bugünün gaddarları da “bugünün” gaddarlarıdır. Geçmiş mağdurlardan el ya da icazet almamışlardır. Arada bir neden-sonuç ilişkisi (illiyet bağı) kurmak doğru değildir. Hilmi Yavuz’un kurduğu “hüküm” cümlesindeki gibi mazlumlar zalim, acınasılar acımasız olmadılar. Bu doğru değil. Hilmi Yavuz’a bu hüküm cümlesini kurduran etkeni içine sürüklendiği politik yönelimde aramak gerekir.

***

Eskiden dünya şiirini –daha- yakından izlerdik.  Sonra giderek kendi iç dünyalarımıza çekildik ve günümüz dünya şiirine uzaktan bakar olduk. Günümüz dünya şiirinin önde gelen şairlerinin şiir kitaplarını bilinçli bir yayın politikasıyla seçip yayımlayacak yayınevi – neredeyse – kalmadı. Dergilerde çeşitli ülkeler odağında günümüz dünya şiiri örneklerine yer veriliyor elbette, ama birkaç şiir çevirisi, şiir üzerine birkaç yazı ile günümüz dünya şiirindeki yönelimler, akımlar, tartışmalar anlaşılabilir mi? Ülkemizdeki şairlerin ve şiir okurlarının büyük bölümünün “günümüz dünya şiirini anlama” yönünde bir isteği ya da eğilimi olduğunu da sanmıyorum. Günümüz dünya edebiyatında örneğin roman ve öykü alanındaki gelişmeler yakından izlenip, neredeyse anında Türkçeye çevrilirken, aynı ilgi ve yayıncılık çabası şiir alanında ne yazık ki sergilenmiyor ya da sergilenemiyor.

Oysa Tercüme dergisinin 1946’da Hasan Âli Yücel zamanında yayımlanan “Şiir Özel Sayısı”ndan bu yana – öncesi de var elbette –   dünya şiirini tanıma anlamında övgüye değer pek çok çalışma yapıldı.  Dönemin yazarları, şairleri, çevirmenleri “Şiir Özel Sayısı”nda bir araya gelip doğu ve batı şiirinin en seçkin örneklerini sundular okurlara. Şiirlerle, şiir üzerine yazılmış deneme ve inceleme yazılarıyla bir bütünlük arz eden bu eşsiz özel sayı uzun süre elden ele dolaştı.

Tercüme dergisinden sonra dünya şiirini anlamaya yönelik çok değerli başka şiir özel sayıları da yayımlandı. Örneğin, Türk Dili’nin 1961’de yayımladığı “Şiir Özel Sayısı”, bugün de aranan, başvurulan bir özel sayıdır. Bir anlamda, Tercüme dergisinin 1946’da yaptığının 15 yıl sonra güncellenmiş baskısı gibidir. Değerli düşün insanımız SuutKemal Yetkin’in yayına hazırladığı bu “Şiir Özel Sayısı”nda – tıpkı Tercüme dergisinin özel sayısında olduğu gibi- çok değerli şiir çevirileri, şiir üzerine denemeler, incelemeler yer aldı.

Geçmişten bugüne yayımlanmış şiir özel sayıları, antolojiler, çeviri şiir kitapları, şiir üzerine yazılmış denemeler, şairlerin yaşam öyküleri, hiç kuşkusuz, dünya şiiri ile güçlü bağlar kurmamıza olanak sağlayan çok değerli ürünler olarak her dönemde kitabevi raflarında yer alacaktır. Şiir sanatının altın dönemlerinin yaşandığı günlerde ülkemizde şairler ve şiir okurları,  dünya şiiri ile çok yakın, çok canlı ilişkiler kurabilmişti. Gene öyle olsun istiyorum; şairler ve şiirseverler günümüz dünya şiiriyle dolaylı ya da dolaysız daha yakın, daha güçlü bağlar kursun istiyorum.

***

Şiir ülkemizde uzun zamandır gündelik hayattan kopuk. Bir yandan günümüzde hiç olmadığı kadar çok “sayıda” şiir yazılırken, öte yandan da şiir, yine hiç olmadığı kadar giderek yalnızlaşıyor, “insansızlaşıyor”. Hayattan kopuk, insandan uzak tuhaf tuhaf “duyguların” adeta sökün ettiği şiirler okuyoruz dergi sayfalarında, dijital mecralarda. İnsansız, yarınsız, yalnız, yapayalnız birer “hayalet”i andırıyor neredeyse her bir dize. Şiir, şiir olmaktan çıkıp uyuşturucu  etkisi yapan “duygu seli”ne dönüşüyor giderek. Şiiri her türlü konformizme, iktidarla uyuma karşı uyanık olmaktan çıkarıp onu adeta bir uyuşturucuya dönüştürmeye kimin ne hakkı var? Bilinçten, gerçeklikten, insandan, çevreden, ekosistemden, estetikten, poetikadan yoksun, hayattan kopuk şiirle nereye varılabilir? Bu yakıcı sorunlar görmezden gelinerek, günümüz şiirinin içinde bulunduğu “çıkmaz” göz ardı edilerek 21 Mart Dünya Şiir Günü kutlanabilir, günün “anlam ve önemi”ne dair gerçekçi bir bildiri yazılabilir mi? Hilmi Yavuz’un bildirisinde eksik bıraktığı hususlar tam da bunlardır.

Şiirin ve şairin serüveni, zamanın herhangi bir anında durmuş duvar saatlerine benzemez. Şairin “büyük saat”i, yüreğin “tik tak”larıyla eşzamanlı çalışır. Şiir her yerde ve her dönemde “azınlıktadır”, bu doğru; ama nerede olursa olsun, her dönemde şiirin güçlü damarları, “genç şiir”in bereketli damarlarıyla beslenmiş ve beslenecektir.

Sözünü ettiğim “genç şiir”, günümüz dünyasının “genç şiir”iyle bütünleşmeden, “aynı göğün altında” geçmişten yarına “yeni şiirler” yazıp söylemeden olgunlaşıp yetkinleşemez. Dünyanın herhangi bir yerinde, günümüz dünya şiirinin serpilip gelişen şiirleriyle bağ kurmadan, o “şiir evreni”ni tanımadan, anlamadan, dünya şiirinden tek dize okumadan, tek şair tanımadan da şiir yazılabilir elbet, yazılıyor da… Şairlerin “sezgi”si, kimi zaman, dünyanın başka başka yerlerinde, birbirinden habersiz, benzer duyarlıkları seslendiren şairlerin sezgisine karışır; başka başkadillerde ortaklaşa yazılmış evrensel bir şiirin dizelerine durup dinlenmeden yeni sözcükler, imgeler taşır.

Dergilerde, şiir kitaplarında okudukça mutlu olduğum şiirler işte böylesi şiirler: Başka başka dillerde ortaklaşa yazılmış evrensel bir şiirin dizelerine durup dinlenmeden yeni sözcükler, imgeler taşıyan şiirler…

Günümüz dünya şiiriyle barışık, felsefi derinliği olan, matematiksel kurgu ürünü, hayatta karşılığı olan şiirleri, bu güzel şiirlerin şairlerini kendime hep yakın hissettim. Nerede bir şair arkadaşımla karşılaşsam mutlu oldum. Şiirin başlı başına bir mutluluk kaynağı olması ne güzel; öyle değil mi?

***

İki şair, Metin Eloğlu ile Oktay Rifat, sohbet ederlerken Metin Eloğlu sorar: “Şiir yazılmasa ne olurdu?” Oktay Rifat, şair arkadaşının bu sorusunu o anda yarım ağız yanıtlasa da soru aklını kurcalar, ardından oturup “Şiir Olmasa” başlıklı bir yazı yazar. O yazının bir bölümünde Metin Eloğlu’nunkendisine sorduğu soruyu şöyle yanıtlar:

“Şiir olmasaydı, yaşama dediğimiz oluşun çarklarından biri eksilirdi. Belki kıyamet kopmazdı ama insanlar sevişemez, beğenemez, yarınların yeni düzenine şiirli dünyanın hızıyla kavuşamazdı.”