Geçmiş Zaman Olur Ki
Yazılar

Geçmiş Zaman Olur Ki

Ezgi Eren

Üç gündür gözümü açamıyorum. Sıcaktandır. Alışkın değilsin. Benim ülkemde de yaz aylarında sıcaktır. Ama buraların güneşi sizin güneşinize benzemez. Sadece yakmak değil kavurur insanı. Burada dallarda sallanan maymunlar bile gölgede oynar oyunlarını. Benim ülkemde maymun yok. Varsa bile kilitli kafeslerin içinde sallanacak dalları yok.

 

Hastalık bir yandan yol bir yandan. Yolculuk aman dinlemiyor. Yerini yurdunu bırakıp yanına üç beş parça eşya alıp gitmenin kolay olduğunu sanıyorlar. Terk edenin güçlü olduğunu düşünüyorlar. Cesaret diyorlar… Sanki yersiz yurtsuz yaşamak, kendi çevrende iz bırakmadan dolanmak, başkalarının çevresinde geçen kendini unutmuş monoton bir hayata tercih edilemezmiş gibi ne işin var da yakınıyorsun diyorlar.  Ah onlar vah onlar… Diyorlar da diyorlar. Peki kim onlar? Onlar biziz. Biz onlar.

 

Ararken, bulamazken, bulduğunu sanarken, köklerini yitirmişken, birkaç rüya simgesinin peşinden koşmak yalnız çocukların dünyasına mahsusmuş gibi bakıyorlar. Peki siz hiç çocuk olmadınız mı? Siz ananızın karnından büyücek mi çıktınız? Hiç ağlamadı mı dünyanın nefesini içine çeken ağzınız? Hiç görmedi mi karanlıklardan açılan yumru gözleriniz? Peki rahimde uyuşan elleriniz, iki büklüm ayaklarınız yollara alışamadı mı büyüyünce? O zaman neden çocuk kalmadınız? O zaman neden hiç siz çocuk olmadınız?

 

Sadece gözlerim mi? Burnum da bir türlü açılmıyor. İçeri giremeyen tüm baharat kokuları nasıl da genzimi yakıyor. İnsan koklayamazken tat almayı bekleyemez ki canım! Boğazım kapandı. Şişti mi yoksa? Kesin bir baharat neden olmuştur. Yüzyıllar ötesinden ayaklarını sürüye sürüye gezen tüccarlar bırakmıştır bu hastalığı burnuma. Bu yemeklerin kökeni nereden geliyor kuzum? Bebeklerin biberonuna mı sürüştürürler bunca acıyı? Ya bu soslar? Anne sütüne katılan köri sarı yapmaz mı çocuğun benzini?

 

Bir kültür nasıl kendi tatlarına alışır? Başka kültürlerin yemeklerini nasıl yadsıyacak hâle gelir zamanla? Nasıl geri çevirir aç karnı için sunulan besini?

 

Sıla özlemi mi yoksa bunun adı? Hani şu kitaplarda bahsedilen; memleketinin kokusunu duymak her gittiğin yerde. Çocukluk anılarının seninle gezmesi gibi bir şey herhalde. O zaman bir çeşit hayalet olmalı bu çocukluk denilen illet. Çinliler burada hayalet kovmak için festivaller düzenliyor. Hintliler ise hayaletlerle barışık yaşıyor: Hayaletleri huzurla tekrar gelsinler dünyaya diye tanrılar ve tanrıçalar araçlarıyla tapınakların duvarlarında bekliyor. Hayır hayalet yok. Onlar sadece ölüler. İlk nefeste borçlanıyorsun dünyaya ve son nefeste o borcu ödemiş oluyorsun. Kim, hangi kitap söyledi bunu? Kimse, kimsecik, cik, ler… Sadece ben öyle düşündüm bir an. Gözlerim kapanıyor. Parmaklarım yazmak istiyor. Gözlerim yazdığımı okumamak için direniyor.

 

Ya beden ya söz! Neden biri birine bunca zıt yollardan geçersin? Beni hâllerden hâllere sokup yorarsın. Ya yoldaş ya dost. Bana ders vermeye mi çalışırsın?

 

Kaç gündür gözlerimi kapıyorum olanlara. Artık biliyorum. Sıcaktan değil. Sıla hasreti de yok yüreğimde. Ya da yolculuğun çetrefilli hikâyelerine kaptırmış da değilim. Canım sıkılıyor işte.

 

Bu sıcakta şu küçücük yavruları gördükçe, kendi iradeleri dışında karar alınmış kız çocuklarının başlarını görünce… Ah diyorum. Keşke değiştirebilsem dünyayı. Ne de olsa ben de bir zamanlar küçücük bir kızdım. Kim bilir nasıl görünürdü bana aydınlıklar, gözlerimi kara bağlarla bağlasalardı dünyaya?

 

Not: Malezya’da yeni yollarda yeni bir kültürle tanışırken. Bir kültür insanın içine korku yerleştirir mi? Anlamak istiyorum. Anlamaya çalışıyorum. Anlayamıyorum. Ah anlayamıyorum. Hani herkes barış içindeydi bu ülkede? Üç farklı din, üç farklı dil, üç farklı kültür, rengârenkler içinde kalmıştık hani? Ya o küçük kız çocukları? Ne suçları var ki gelecekte kadın olacak olmaktan başka? Birileri bu bir kültür diyor. Ben inanmıyorum. İnanamıyorum. İnanmak istemiyorum. Anlatın bana. Yalvarırım birileri anlatsın!

 

Yemekler, kokular özel. Buralara ait bir şeyler var hepsinde. Ama ya kız çocukları? Şimdi çok sevdiğim kokular da kötü geliyor. Yemekleri de bir daha alamam ağzıma. Peki ya o kız çocukları?