GEYİKLER VE SANRILAR
Şiir

GEYİKLER VE SANRILAR

 

gece henüz dinç

kulağında gülü dilinde virdi

çok yaşanmış bir ev kadar yorgunum

toplayıp kendimden kalanı, günü kapattım

 

iyi bir av mıydım tanrım

bugün de ödeyebildim mi diyetimi

 

buralarda av olmak bir çeşit sanrı

ormanda çölde denizde değil günün

herhangi bir anında herhangi bir yerde

 

düşünmemek için ne çok sebep

kadınların geyikler gibi avlandığı bir coğrafyada

 

bunu sen bile açıklayamazsın tanrım

bunu bir fener gibi balkonumdan sarkan ay

belki rüzgâr hermes’ten duyduğu kadar

lir ile hafifleterek kelimenin şiddetini

 

yine de kim ikna edebilir

mutlu olduğuna tüfekler ucundaki bir geyiği.

 

 

 

PORTAKAL KOKUSU

 

bu ürkek keşif

ceviz ağaçları buharlaşan toprak kuşlar

biriktirip duvara yansıttığımız her şey

bindirip bizi kayığına zamanın…

sahi kim çekiyor kürekleri

 

izlediğim filmi seviyorum

ahlat ağaçlarıyla dolu unutkanlık ormanlarını

ve kuşkulanmayı ellerimin inceliğinden

kayıktan düşsem uçabilirim

yaşamak, öyle tatlı bir yanılgı

 

benim küçük kargam

ağzında rengârenk boncuklar

lekeli firketeler unutulmuş incelikler

ve özenle kaybettiğimiz ne varsa

sen de kuşkulanmıyor musun

mütemadiyen birbirimize bakıp durduğumuzdan

 

ellerin portakal kokuyor

bana hep bir kartalı siyah beyaz…

güldüğümüzü neden sonra mahcup

ben senin omzunda sen benim aklımda

kıpırdanır gibi oluyor tohum çatladı çatlayacak

ellerini çekme ellerin ümidim

 

bir daha karşılaşırsak şiir avlayalım

yay ile başlayan ok ile biten bir berceste

göz gez simetri bir de mutlaka kaplan

 

ah blake, seni hatırlanmalar delisi.