GÜNDEDÜN(3)
Yazılar

GÜNDEDÜN(3)

Onurcan Irmak

22.08.2024

Gazetede okudum. Küçük bir ilçenin meydanındaki saat kulesinin akrebi ve yelkovanı gecenin bir yarısı, birdenbire ortadan kayboluyor.

Ahali sabahın ilk ışıklarında saatte tuhaflık olduğunu fark edince apar topar karakola gidiyor. Gerekli soruşturmaların ardından görgü tanıklarının da yönlendirmesiyle, kişinin A. restoranında çalışan bir bulaşıkçı olduğu öğreniliyor.

Restorana gidip bulaşıkhaneye giren polisler, bulaşıkçıyı akrebi ve yelkovanı bacaklarına bağlı halde görünce kıskıvrak yakalıyor adamı. Gördüklerine şaşırmış olacaklar ki, oracıkta sorguya çekiyorlar hemen. “Neden çaldın akreple yelkovanı?” diye soran polislere, bulaşıkçının cevabı, “İşten çok geç çıkıyorum da,” oluyor.

23.08.2024

11.22.63 isimli bir diziye başladık. Bir lokanta var dizide. Lokantanın deposuna girildiği vakit geçmişe yolculuğun bileti kesiliyor. Kendini 1960’lı yıllarda buluyorsun birdenbire. Fikir cezbedici. Ama bu tip geçmişe seyahat izlencelerinin en güzeli, Paris’te Gece Yarısı filmidir bana sorarsanız. Woddy Allen, ne dünyayı kurtarma gibi klişeye düşüyor ne de bir kahraman yaratmaya çalışıyor filminde. Eğer ki geçmişe gitme gibi bir fırsat varsa, gittiğin geçmişteki tanıştığın, kaynaştığın ve de sevdiğin insanlar da geçmişe gitme arzusuyla yanıp tutuşacaktır kaçınılmaz olarak. Filmde başrol erkeğin âşık olduğu geçmişteki kadın da, kendi zamanından geriye gitme fırsatı bulduğu anda bizim başrolü yüz üstü bırakıyor. Öyle ki, geriye gide gide Âdem’le Havva’nın olduğu zamanlar en güzeliydi demeye getiriyor filmde.

Demem o ki, Woody Allen içimizde yanıp tutuşan geçmiş özleminin defterini bu filmle kapatıyor.  En iyisi kendi yaşadığın zamandır, diye mesajını vererek bağlıyor filmi.

25.08.2024

Yedikule Zindanları’nı hafta içinden rota olarak belirlemiştik. Vardığımızda girişi karıştırdık ardından birine sorup bulduk. Ortası boş bir alan etrafı surlarla kaplı. Teker teker zindanlara girdik. Gezinin sonuna geldiğimizi düşünürken küçük bir boşluk daha gördük devasa sur kapısının yanında. İçine girdik hemen. Sarı loş ışığın altında karanlık merdivenleri tırmandık. Surların tepesine çıkınca rüzgâr selamladı bizi. Deniz serildi önümüze. Bir de surların duvarlarında bitmiş incir ağaçları.

Ziyaretimizin sonunda bir sonraki durağımızın Rumeli olmasına karar verdik.

28.08.2024

30 Ağustos yaklaşmaya başlayınca, yıllar önce TRT’nin yapımcılığını üstlendiği “Kurtuluş” dizisinden parçalar görmeye başladım sosyal medyada. Tekrar açıp izlemeye koyuldum ilk bölümünden. Muhteşem bir dizi bana kalırsa. Trajediyi, dönemin koşullarını gerçekçi aktarmış. Yokluktan, yoksulluktan ulus olmaya uzanan bir milletin mücadelesi.

Oyuncular da gayet iyi oynamış. Rutkay Aziz, Mustafa Kemal’i çok iyi canlandırmış.

31.08.2024

Ses Tiyatrosu’nda “Ferhangi Şeyler” oyununun gösterimi oldu. Kevser’le yerimizi aldık. Ne ki, Ferhan Şensoy’u canlı canlı izleme fırsatım olmadı. Kitaplarını severek okurum. Hele ki, “Kalemimin Sapını Gülle Donattım” kitabını büyük bir coşkuyla okudum.

Oyununa gelirsek çok keyifliydi. Güncel eleştirilerin olduğu, mizahi bir tiyatroydu. Kitaplarındaki gibi konuşuyordu sahnede de. Brethyen tiyatroyla geleneksel anlatıcılığın harmanlanmış bir üslubu var Ferhan Şensoy’un oyunlarında. Seyirciyle bir tatlı sataşma halinde. Seyir zevkini yükselten, ritmi düşürmeyen bir yapıda.

İnsan üzülüyor. Ferhan Şensoy yaşarken, onlarca kez afişiyle göz göze geldiğim oyunlarından en azından bir tanesini izleyebilseydim.

01.09.2024

Yazın öylece gidivermesini Metin Eloğlu nasıl karşılamış şiiriyle.

 

AĞUSTOS DA GİDİVERDİ

Evet o da;

Kurulanmış sarmaşık safran tüyleriyle,

Ayışığında çalan kokusuyla hızlanıp,

Ödlek seviler kurgusu piç muştularıyla,

Evet, o da…

 

Gidiverdi;

Seyrek saçını, sakalını yolaraktan,

Boşuna umut sırtlamaksızın,

Miyop gözlerimizin içine baka baka,

Gidiverdi…

 

Ama dul teyzelerimiz hep söylerdi.