Günlük
Yazılar

Günlük

Onurcan Irmak

Ferit Edgü öldü.

“Turgut’u toprağa verdiğimiz günün gecesi, hatim indirir gibi Büyük Saat’i okudum. Bilmiyorum kaçıncı kez. Kitabın 445. sayfasında şairin, ‘nedir sonsuzdan bir önce’ sorusuyla karşılaştım:

Nedir sonsuzdan bir önceki sayının adı

diyelim sonsuz eksi bir

sonsuz eksi bir

            hayatın adıdır bu”

Şimdi Saat Kaç adlı kitabında Turgut Uyar’ın ardından yazmış. Denemenin ismi, “Sonsuz Eksi Bir.”

 Kitaplığa gittim. Giden Bir Kedinin Ardından’ı aldım elime. Okumaya başladım. “Giderayak” öyküsünden;

“Yeryüzünü gördüm ben.

Yeryüzünü yaşadım.

Hadi bakalım, tamam…”

Kitabın ikinci bölümü. İsmi; “Öteyaka.” Daha hüzünlü oldu şimdi okumak. Kaybettiği ve belki de özlediği dostlarını anıyordu öykülerle. Orhan Duru, Melih Cevdet, Behçet Necatigil ve Cemal Süreya’yı… Şimdi kendi kitabıyla anıyorum bende Ferit Edgü’yü.

Daha önce böylesine etkilememişti kitap. Her öyküde daha da buruklaştı yüzüm ölümlere.

Kevser’le belki iki üç senedir, “Keşke Ferit Edgü’nün bir söyleşisi olsa da görebilsek,” diyorduk. 50 kuşağının önemli yazarlarındandı Ferit Edgü. Benimse Vüs’at O. Bener’le birlikte diğer yazarlara nazaran daha fazla hayranlık duyarak okuduğum bir yazardı. Kendimle konuşmalarım gibiydi kitapları.

Sonsuz eksi iki oldu artık…

03.08.2024

Küçürek öykü denemesi…

Emine Hanım otobüs durağında az önce patronun ona söylediklerini kara kara düşünüyordu.

“Senin yerine akıllı süpürge alacağım. Yaptığın bütün işleri o da yapıyormuş. Ne diye sana her ay maaş ödeyeyim ki,” demişti patron. Kalakalmıştı söylenenlere Emine Hanım. Patron da arkasına bile bakmadan sırıtarak arabasına binip gitmişti.

Otobüsü gelmiş, kartını basıp arka tarafa geçmişti şimdi. Gözleri dışarıya bakıyor, dudakları kıpırdıyordu. Kendisiyle konuşuyordu.

Ya gerçekten yerime akıllı süpürge alınırsa! Beni sepetlerse… Benim yaptığım her işi yapamaz ki o şey! Sadece toz alabilir. Paspas çeker mi? Nerdeeeee? Köşe bucak kir çıkartma… Sanmam. Hadi yarım yamalak temizliği yaptı diyelim. Türk kahvesi yapabilir mi? Peki çay demleyebilir mi? Ya yemek… Elinin tadı yoktur ki onun. Üç kaşık neskafe bir kaşık süt tozu? Öğrenemez. Öğrenebilir mi? Bu gavurlar yapar mı? Ya yaptılarsa… Yok canım yapamaz.  Benim yerimi bir robot dolduramaz…

Canının sıkkınlığı geçmek bilmiyordu. Monoloğu gürültülü halde devam ediyordu. Sese ihtiyacı vardı. Telefonu çıkarıp kocasını aradı. Olanları anlatmak istiyordu fakat bir yandan da ciddiye alınmayacağını düşünüyordu. İlkin hoş beş ettiler. Kısa bir sessizlik oldu sonra. Hiç de aklında yokken, “Ben temizlik yapmak istemiyorum yarın. Tek tatil günüm. Zaten haftanın altı günü başkalarının kirlettiğini temizliyorum,” deyiverdi. Kocası, “Tamam tamam halledersin sonra,” diye yanıtladı sadece. Evde görüşmek üzere kapattılar telefonu. Oh söyleyip kurtuldum, diyordu içinden.

Kurtulamamıştı. Durağa geldi. Bastı düğmeye, indi. Hızlı hızlı, gözünü yerden kaldırmadan yürüyerek eve geldi.

Eşyalarını bir yana atıp kendisini yatağa bıraktı. Gözlerini kapattı da… Uyku uyunur mu? Sola çevirdi başını. Olmadı. Sağa çevirdi. Gözlerini sımsıkı kapadı. Yetmedi. Yastıkla yüzünü örttü.

O sıra işten çıkmıştı Hakan. Karısının yorgunluğunu azaltacak ve kendisinin de temizlik yapmasını önleyecek bir çözüm düşünüyordu. Haklıydı karısı. Her gün her gün temizlik yapılmazdı ki! Ne zamandır da yardım istiyordu ev işleri için… Aman kim yapacaktı ki! Her zaman da bir bahane uydurulmuyor.

Metrobüs durağına geldi. Bindi hemen. Ne olabilir ne olabilir derken… Derken tutamaklarla göz göze geldi. Evet, tutamaklarda akıllı süpürge reklamları vardı. Hem temizlikten kurtulurdu hem de karısının yükünü almış olurdu. Yol boyu ağzı kulaklarındaydı.

İki durak sonra indi. Hemen ilerdeki mağazaya yöneldi, girdi içeriye. Gözüne bir tane kestirdi. “Taksitlendirelim akıllı süpürgeyi,” dedi. Kırmızı jelatinli kâğıtla kaplattı. Üstüne bir de fiyonk. Evin yolunu tuttu.

Dairenin kapısı açıldığında gözlerinden ışıltılar saçarak hediye paketini karısına uzattı. Karısı bir anlığına sıkıntısını unuttu. “Aaa hediye mi aldın?” diye sevinç narası attı. Kocası kafasını mutlulukla, evet der gibi bir aşağı bir yukarı sallıyordu. Emine Hanım’ın dışı sevinse de içi boş durmuyordu. Hangi dağda kurt öldü. Kesin bir şey yaptı. Ya da bir şey yapacak. Gözlerindeki donukluk silinmişti. Kocasına hediye için sarıldı. Heyecanlandı. Hediye hediyedir sonuçta. Paketin parlak kırmızı jelatinini açtı. Kaynar sular başından aşağıya döküldü. Bir pakete bir kocasına baktı. Kocası, bir pakete bir karısına baktı. Paket bir kadına bir adama baktı…

Etrafındaki nesneler yerinden oynuyordu Emine Hanım’ın. Eliyle duvara tutundu ve sinir krizi geçirerek, “Beni boşamak mı istiyorsun adi herif!” diye bağırdı ve süpürgeyi yere fırlattı.

03.08.2024

Küçürek öykü denemem aslında gerçek bir olay. Eski çalıştığım iş yerinde, ablanın başına gelmişti. “Senin yerine akıllı süpürge alacağım…” diyen patron değil de patron yarısıydı. Boş laflar söylemeyi pek seven, düşüncesiz birinin tekiydi. Abla, “Sen beni işimden mi edeceksin K. Ağabey. Ne diye böyle konuşuyorsun. Duyacak şimdi,” diye karşılık vermişti.

Gerçekten aklından işten atılma korkusu geçmişti. Görmüştüm. Nihayetinde akıllı süpürge alınmamıştı işyerine.

Ben eski işyerinden ayrılalı neredeyse iki sene olacak. Böyle üzücü bir korkunun, içinde yer ettiğini düşünmeden edemiyorum. Gerçekten süpürge alınırsa, ablayı on dokuzuncu yüzyılın İngiltere’sindeki tekstil işçisi gibi düşlüyorum. Ludist hareketin bir neferi gibi öfkesini makinaları kırarak alan. Ludist hareket çözüm sunmuyordu tabi. Doğru yere yöneltmiyordu öfkeyi. Şu bir gerçek ki, akıllı süpürge de her şeyi yapamıyordu.

Umalım ki, ablanın keyfi yerindedir.

 

06.08.2024

Bazı zamanlar hangi kitabı okuyacağımı kestiremediğim olur. Kimi zaman da art arda okuyacağım tutar. Hali hazırda uyacağım bir okuma listem yok. Güneş her gün aynı doğmuyor ya üzerimize. Kalakaldığım bir zaman yine. Elime hangisini alsam, gerisin geri kitaplıkta yarattığı boşluğuna giriyordu. Belki beş sayfası belki on sayfası okunmuş olarak. Baktım ki iş ilerliyor. Sığındığım yazarlara döndüm. Sait Faik, Salah Birsel, Orhan Kemal. Ha bir de doğrudan kitaplar var; Beyaz Geceler, Palto, Marcovaldo ya da Kentte Mevsimler

Aradığımı bulmuştum. İkinci okuyuşum Avare Yıllar’ı. İlerledikçe sayfalar Orhan Kemal’le top sürüyorum Çukurova’nın tozu toprağında. Macera da var işin içinde. Açlık, yoksulluk ve dostluk da…

“Golcü Raşit”miş lakabı futbolcu olduğu yıllarda. Bunu başka bir yerde okumuştum. Sanırım gazetede. Şimdi aklıma geliverdi. Çağrışımlar silsilesi. Bir fotoğraf, 8 Haziran 1964 yılında oynanan Tiyatrocular ve Edebiyatçılar müsabakasında çekilen. Omuzlarda Orhan Kemal var. Sağ eli de Ülkü Tamer’de… Ve bir yazı, müsabakada maçı yöneten Halit Kıvanç’ın; http://www.orhankemal.org/links/44.htm.

 

Not: Okuyamadığım kitaplar:

  • Tatar Çölü – Dino Buzzati
  • Drina Köprüsü – İvo Andriç
  • Jane Austen – Gurur ve Önyargı
  • Meyhane – Emile Zola