Kaçak Yazarlar
- 12 Eylül 2024
“Ozanlık çok iddialı bir kelime olur, ben müzik ve edebiyat vasıtasıyla ruhumdaki izdüşümleri dinleyiciye ya da okuyucuya iletmeye çalışan bir sanat işçisiyim.”
Bayram Sarı: Mutlak Unutuluş kitabınızda, “İnsanı, insana düşman eden bu düzende / Neşter gibi şarkılar dinlemelisin…” diyorsunuz; Müzisyen ve Ozan Hatice Hamarat, neşterini ne için kullanmaktadır? Bu bağlamda şiirin/müziğin içinde bulunduğumuz dönemin sorunlarından kaçmak yerine, onlarla hesaplaşması gerektiğine inanıyor musunuz?
Hatice Hamarat: Öncelikle Karnaval Dergi ekibine ve şahsınıza teşekkürlerimi sunmak isterim. Ozanlık çok iddialı bir kelime olur, ben müzik ve edebiyat vasıtasıyla ruhumdaki izdüşümleri dinleyiciye ya da okuyucuya iletmeye çalışan bir sanat işçisiyim. Neşter aslında kendimiziz. Yaşamdan aldıklarımız ve yaşamın bize kattıkları o neşterin nerede ve ne şekilde duracağını yahut ne için kullanılacağını şekillendiriyor bu yer yer bir hesaplaşma olarak görülebilir kanaatimce, ancak dönemin sorunlarından kaçmak için de kullanılabilir. Ben de her insan gibi her iki uca eğilimli bir hayat yaşıyorum, sadece bir sanatçı olarak bunu iletirken daha özenli ve dikkatli olmak gayretindeyim.
Neden “Mutlak Unutuş?”
Kitaplarımın yahut şarkılarımın hepsinde bir hikâye olması benim için önemli bir husus. Dinleyen ya da okuyan o eserle tanıştıktan sonra değişsin, dönüşsün isterim. Bunlar büyük değişimler olmayabilir ancak bir çiçeğe, bir yaraya, bir çocuğa bakış açısındaki değişim beni umutlandırır. Çok umutlu bir kimliğe sahip olmasam da umudun insanı kurtaran bir yönü olduğuna inanıyorum. Kişi kendi çıkmazlarından kurtulduğu vakit ilerleyebiliyor ve kendini gerçekleştirmek için adımlar atıyor ancak tüm bu adımların sonu da yaşama dair her şeyde olduğu gibi bir bitiş içeriyor. Unutulmanın verdiği hazdan da bahsetmek isterim. Siz Dünya’dan geçip giderken aslında Dünya’da sizde yaralar, tortular ve imkânsızlıklar bırakıyor. Bu karşılıklı alış verişin en iyi yanı bu kanaatimce. Unutabilmek, unutulmak ve hiç var olmamış gibi hiçliğe teslim olabilmek. “Mutlak Unutuluş” hiç olma yolunda ilerleyen ve özgürleşen ruhların hikâyesi diyebilirim.
Şiirlerinizde ve şarkılarınızda en çok neye dikkat edersiniz; temaya mı, biçeme mi, renklere mi, ritme mi, müzikaliteye mi?
Varlığımı müzikle huzura erdiren, onun derin yaralarına müzikle şifa olan biri olarak kalemimin de ritmik ve müzikal havada olması tabii ki olağan, ancak bunların dışında elbette tema, temalar arasında gezinirken kullandığım renkler de benim için çok mühim. Tüm bunların harmanlanması ile ortaya çıkan eserler verme taraftarıyım. Pek çok şeyden beslenerek ilerlediğinizde belki zor anlaşılıyorsunuz ancak zaman içinde kalıcı hale geliyorsunuz.
Dolaysız veya dolaylı güncelliğin, yaptığınız sanat açısından ele almanın güçlükleri sizce nelerdir?
Dünya, çok yorucu, yıpratıcı süreçlerden geçiyor. İnsan tüm bu süreçlerde iyiye daha çok yer açmak yerine kötücül bir şekilde evrimleşiyor ve tüm bu olup bitene karşı ben de pek çoğumuz gibi korku ve kaygı duyuyorum. Güncel enerjilerin sanata bakış açımızı değiştirdiği de bir gerçek. Ancak temelde her sanatçı içindeki zamana aittir. Yani Dünya’nın içinden geçtiği zaman ile bizim zamanımız paralel gitmeyebilir. Bu sebepten ben de kendi zamanında yaşayan ve bunu aktaran biriyim. Tabii ki günümüz dünyasının sorunlarından kaçmadan onları da ele alarak ve kendi penceremden aktararak ilerliyorum.
Şiir/müzik, okuruna/dinleyicisine evrende nerede bulunduğunu veya bulunması gerektiğini, durumunun nasıl olduğunu veya olması gerektiğini duyumsatmalı mı?
Aslında tüm sanat dalları bunu gerçekleştirmek üzerine kuruludur. Ancak bireyselleşen hayat ile daha önce bahsettiğim gibi sanata bakış açımız da evrimleşti. Ben kendi adıma yarattığım eserlerin kişinin varoluşsal sorgularında onun elinden tutan bir rehber, bir arkadaş ya da sırdaş olmasını isterim. Çünkü ben de tüm bu sorgulamalarımda başka bir sanatçının eseri ile yol alabiliyorum. Nerede durduğumuzun, ne olduğumuzun, ne olmamız gerektiğinin mühim olduğunu düşünmüyorum. Herkes bir yolculuğun içerisinde ve öz benlik ne kadar gayret gösterdiği ile ilgili. Edebiyat ve müzik bu aşamada benim yolumu aydınlatıcı iki unsur. Ben de aynı gayretle duygularımı okuyucuya ve dinleyene aktarmaya çalışıyorum.
Edimleri anlaşılmazlığın dili düzeyine çıkartıp, kendini, hiç kimsenin inandırılmamasını hak eden şiirler modern olarak algılandı uzun zaman; sizce “modern şiirin tanımı nedir? Hangi okur/dinleyici için varsınız veya şair/müzisyen, okurunu-dinleyicisini herhangi bir olguya inandırmak zorunda mıdır?
Modern şiir diye aksettirilen yapının anlamsızlık, temadan ya da edebi kaliteden yoksunluk tarafında hiç olmadım, olmayı da düşünmüyorum. Elbette yaratılan eser karşılık bulduğu okurla yahut dinleyici ile de şekillenebilir. Ancak bu ne kadar sağlıklı ve derin anlatabilir sanatçıyı? Bunu sorgulamak gerekli diye düşünüyorum. Modern edebi akımlardan benim de sevdiğim, yaratım sürecimi etkileyenler mevcut ancak gerçek sanat tüm bunların karşıya nasıl geçtiği ile alakalı. Yani siz birden fazla anlamsız kelimeleri bir araya getirerek de bir şiir yazabilirsiniz ancak bunu yaparken ne hissettiniz? Hangi duygu, his dünyanızı ele geçirdi? Sanatçı bu noktada okuyan ya da dinleyenin de benzer hislere misafir olacağını bilen kişidir. Bu duygu dünyasına girmediğinizde verdiğiniz eserin de etkili olacağını düşünmüyorum. Tutku ve derinlik benim vazgeçilmezlerim. Ben okuruma ya da dinleyicime bunları sunabilirim ve o tüm bu olgular ile kendisine bambaşka bir dünya yaratabilir. İşte bu noktada benim için şiirin modern olup olmadığın, hangi akıma ait olduğu bunlar önemsizdir. Gerçeklik, hepsi bu. Yalnızca gerçeğe ihtiyaç duyduğumuzda özgürleşiyoruz.
Şiir tekniğin, günlük yaşamdaki koşuşturmanın koşullandırdığı ve tüketime odaklı bir okur çevresi tarafından gerçekten anlaşılabilme ve alımlanabilme olanaklarına sahip midir? Bu ortamda şiirin-şarkıların yetersiz kaldığı, insanların bu koşuşturmasının/ tüketmesinin altında ezilip gittiği, insanın şiire-müziğe de kulak verecek zamanının kalmadığı, dahası bu ortamın şairleri veya geleceğin şairlerini bir anlatıma/imgeleme varabilme konusunda engellediği düşünülebilir mi?
Evrensellik ilkesi bireyselleşme ile paralel ilerlemediği sürece bu tüketim odaklı sanat anlayışı devam edeceğinden geleceğin şairlerini etkileyecek hatta pek çoğunun bu hayalinden vazgeçmesine neden olacaktır. Maalesef bu çağ sizin de bahsettiğiniz gibi her şeyin kolayca tüketildiği bir çağ. Sanat, duygular hatta canlıya ait ne varsa kolayca yok sayılıyor ve önemsiz olan önemli hale geliyor. Bu durum edebiyatı ya da müziği yapmış olmak için yapmayan gerçekten hakkını vererek yapanlara acımasız bir savaş açmış durumda. Ancak gerçek bir sanat eseri bu savaşlardan da en iyi haliyle çıkabilecek olandır. Bu sebeple yola koyulmak kadar yolda olmak ve bunu kendimize sık sık hatırlatmak çok mühim.
Son olarak, Hatice Hamarat, Hatice Hamarat’ı nasıl tanımlar? Geleceğe dönük projelerinizden bahsedebilir misiniz?
Her şeye bir isim verildiği, şekillendirildiği ve tanımlandığı bir çağda isimsiz ve tanımlanmadan kalmak çok daha güzel diye düşünüyorum. Ben hislerini başka canlılara aktararak hayatta yer bulduğuna inanan, yaptığım işlerin içsel huzuruma katkısını gözeten biri olarak Hatice Hamarat’a yalnızca yer açmaya çalışıyorum. Birden fazla benlikle yaşanılan bu hayatın bire indirgenmesi taraftarı değilim. Öldüğümüzde bile “nasıl bilirdiniz?” diye soruluyor, öyle değil mi? Bizi bildikleri hallerimiz yalnızca görünen kimliklerimiz, tanımlarımız. Tüm bunlardan özgürleşerek yalnızca yaşamış, bu dünyadan geçmiş ve güzelliklerle anılmış olmak benim için müphem bu sebeple geleceğe bırakabileceğimiz ne varsa oturup bir kez daha düşünmeliyiz.
Şu an bir şiir kitabı ve bir novella projem ile biraz ara verdiğim edebiyat yolculuğuma devam etmek niyetindeyim. Elbette bu süreçte kendi bestelerimi de dinleyiciler ile buluşturmak ve konserlerde onlarla bir araya gelmek dileğim.