Şair, çevirmen ve yazar Can Yücel 21 Ağustos 1926’da İstanbul’da doğar ve 12 Ağustos 1999’da İzmir’de vefat eder.
İkiziyle geçinemediğinden ilkokulu yatılı okur. Ortaöğrenimini babasının milletvekilliği nedeniyle Ankara’da tamamlar. Ankara Erkek Lisesi’nde okurken Cevdet Kudret’ten edebiyat dersleri alır ve Latince öğrenir. Gazi Yaşargil liseden sınıf arkadaşıdır ve sonradan birlikte yurtdışına giderler. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Klasik Filoloji Bölümü’nde Alman Filolojisi eğitimi alır. Üniversitede İlerici Gençler Derneği’ne üye olur ve öğrenimine Bertrand Russel’in derslerini takip ettiği İngiltere Cambridge Üniversitesi’nde devam eder. Orada Latince ve Yunanca öğrenirken çeviriler yapar.
Kore Savaşı’na katılır ve dönüşünde İzmir’de Devlet Su İşleri’nde çalışır. BBC Londra Türkçe Yayınlar Bölümü’nde spikerlik yaparken İngilizceden şiirler çevirir. Nâzım Hikmet’in ölüm haberini aldığı gün yayını gerçekleştiremediğinden kovulur. Marmaris ve Bodrum’da turist temsilciliği işleri sonrasında İstanbul’da çevirmenlik yapar.
12 Mart döneminde hapis yatar. Emek Partisi’nin kurucu üyesidir ve “Hava döndü” şiiri EMEP’in parti marşı olarak kullanılır. Süleyman Demirel’e hakaretten yargılanır ve 1999 seçimlerinde ÖDP milletvekili adayı olur.
1950’de çıkan ilk kitabı Yazma edebiyat dünyasında yankı uyandırmaz. 1950’den hapse gireceği 1970’li yıllara kadar şiirden biraz uzaklaşır ve İngiliz şiiri çevirileri üzerinde yoğunlaşır. Yenilikler, Beraber, Seçilmiş Hikâyeler, Dost, Sosyal Adalet, Şiir Sanatı, Dönem, Yön, Ant, İmece, Papirüs, Yeni Dergi, Birikim, Sanat Emeği, Yazko Edebiyat, Yeni Düşün, Adam Sanat, Sombahar, Leman, Öküz gibi dergilerde şiirleri yayımlanır; Evrensel, Emek gazetelerinde yazar.
Yirmi şiir kitabı ve yirmi iki çeviri eseriyle yaşamı boyunca ödül almamış sayılı şairlerdendir. 12 Mart döneminde Che Guevara ve Mao’dan çeviriler yaptığı gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılır. 12 Eylül 1980 sonrasında müstehcen olduğu iddiasıyla Rengahenk adlı kitabı toplatılır.
1962’de İngiltere’de, 1709’dan kalma Latin harfli ve taş baskılı bir Türkçe dilbilgisi kitabı bulması geniş yankı uyandırır. Lorca, Shakespeare, Brecht ve Wilde gibi yazarlardan çeviriler yapar. Edebiyat tarihimizde pek fazla örneği olmayan ve ithaf içermeyen yüz kadar portre şiiri bulunur. Şiirleri; Ezginin Günlüğü, Yeni Türkü, Fazıl Say, Serenad Bağcan, Hüsnü Arkan, Ahmet Kaya, Edip Akbayram ve Mazlum Çimen tarafından bestelenir.
Muhalif bir sesle beslenen şiiri samimidir. Bariton sesiyle, benzer sesleri aynı dizede yakalamayı seven bir dil ortaya çıkarır. Bir röportajında şiiri, “kendini anlatma” olarak değil, “bir üretim girişiminin sonunda ortaya çıkarılan bir iş” gibi gördüğünü söyler. Şiiri dünyayı etkilemek ve değiştirmek gibi bir amaçla yazar. Bir şiirinde “Yaşamım benim en güzel şiirim” diyerek, şairi toplumsal meselelerden sorumlu görür.
Ankara’da üniversitede Ahmed Arif yakın arkadaşıdır. İzmir’de Attilâ İlhan ile tanışır. Nâzım Hikmet ve Metin Eloğlu, kendine en yakın gördüğü isimlerdir. Şiirlerinin konuları; doğa, insanlar, olaylar, aile bireyleri, duyumlar ve renklerdir. Martılar ki… şiirinde, “Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin” derken, doğa sevgisi ön plandadır.
Dilin güzelliğini ve arılığını öne çıkarır. “Caz müziği” ritminden “küfür ve argo” kullanımına kadar dili olabildiğince esnetir. Şiirinde içgüdüsel duygular kıvrak bir zekâyla bütünleşir. İroni temel anlatım tekniğidir. Küfrü ve argoyu bir özgürlük ifadesi olarak görürken bazen estetikten ödün verir. Hem lirik hem didaktik hem de diyalektik olan bu dil yapısı, edebi ve toplumsal cinsiyet açısından incelenebilir. İmgeleri organiktir. Kelimelerin farklı anlamlarıyla ironiyi güçlendirir.
Dizelerinde sesler ve müzik birbirini kovalar, ses benzeşimleriyle güçlü şiirler yaratır. Örnekler şöyle sıralanabilir: “Sildim kirpiklerimden yaşları yaşlanmaları” (Sone), “Ölümü de, nisyana da karşıdır bu isyan” (55. Sone), “Beni dünyaya bağlayan ip o ipince” (Beklenti), “Ozanların Ozon tabakası delindiğine göre” (Hamlet dedi ki). Şiirlerinde: badem, zeytin, ışık, gölge, ışın, güneş, bulut, şiir, el/eller, dal, kedi, masa, mor, yeşil kelimelerini çok kullanır. Bazı şiirlerindeki son dizeler fazlalık veya tekrar hissi yaratabilir.
Cemal Süreya, Şapkam Dolu Çiçekle deneme kitabında “Can Yücel’in Şiirinde İroni” isimli yazısında onun şiiri hakkında şöyle yazar:
“Argo ve küfür bir arınma işlemidir Can Yücel’de. Kötülüğe, kötü düzene karşı aşılanmak için kutsal’ı delik deşik eder.”
Özellikle sosyal medyada yer alan ve dökümü canyucel.org’da yer alan 50’den fazla sahte Can Yücel şiiri vardır. Yakın zamanda vefat eden yol arkadaşı Güler Yücel bu konuyu gündemde tutar. Sosyal medyada “Bayram” şiiri olarak sunulan metin, sahte şiirine en güzel örnektir.
Cemal Süreya, 999. Gün: Üstü Kalsın günlüğünde, 172. Gün’de Can Yücel ile arada sırada karşılaşmalarından bahseder.
“Her ay bir genç şairin kitabı üzerine kısa, çok kısa, 150-200 sözcüklü bir konuşma yapmaya karar verdik. Ayrıca birkaç kelle şiir yazalım dedik. Onunla her karşılaştığımızda böyle kararlar alırız. Bugüne dek hiçbiri gerçekleşmedi.”
Aynı kitapta 310. Gün’de Can Yücel’den bir anekdot aktarır.
“Geçende Can Yücel şöyle diyordu: “Nâzım Hikmet ortaya çıkmasaydı, Türkiye’nin en büyük komünisti Necip Fâzıl olurdu.””
Gülten Akın, Şiir Üzerine Notlar kitabının Can Yücel bölümünde onun şiirinden şöyle bahseder.
“Can Yücel’in sözcüklerle oynaması, onları eğip büküp bozup değiştirip yeni biçimlere koyması dillere destan. Bir var ki, o en uzun şiirinde de sözcük ekonomisini en iyi sağlayanlardan. Bunun üstünde duruldu mu bilmiyorum. Sözcükleri değişimlere uğratması salt bir yeniliğin, yeni güzelin peşinde seğirtmesinden değil. İkili bir işlevi gerçekleştiriyor. Eksiksiz fazlasız yapılaşmayı da sağlamış oluyor.
….. Can Yücel dili biçimden olabildiğince ayırarak, onu yeni anlam boyutlarıyla donatarak, doğrudan içeriğin bir ögesi kılıyor.”
Ankara onun için bürokrasi ve devlet demektir. Bu nedenle Ankara’dan, devletten, resmi ilişkilerden ve etkinliklerden uzak durur. 14 Mart 1980 tarihli Demokrat Gazetesinde Çöplüğün Horozu Kim? başlıklı yazısında, Ankara’nın yıllar içindeki değişimini anlatır.
“….. Gittim, gördüm sonra, uzun süre de orda yaşadım. Güzel müzel değildi. Temizdi ama düzenliydi. Bahçe içinde (kimi sakil mi, sakil) şipşirin, iki katlı evleriyle, taşıma suyla tutturulmuş yeniyetme akasyaları, atkestaneleriyle, insanın karşısına vaha gibi çıkı çıkıveren havuzlu parklarıyla, Atatürk Bulvarı’na serpiştirilmiş yol üstü lokantaları, kahveleriyle yaşanır gibi bir yerdi Yenişehir.
….. Sıhhiye’de otururduk biz. Herkesler birbirini tanırdı. Etlik’e, Keçiören’e, Dikmen’e pikniğe gidilirdi, Baraj’a yahut.
….. Gece, yolda yalpaladınız mı, taa Esenboğa’da alırdınız soluğu. Don paça geri dönmesi, yanınıza kâr! Nevzat Bey, kentin uygar manzarasını bozuyor diye ana caddelerden at arabalarını geçirmezdi. Siyah otomofillere âdeta idman olsun diye emanet bulvarlarda herkes haddini bilme zorundaydı.
….. 1950’de geri döndüğümüzde, babam da işsizdi, ben de. O, eski arkadaşları ve yeni yazılarıyla eğleşir, ben de “Kürdün Meyanesi”nde şaraplardım. Menderes’in Ankarası bambaşka bir Ankara’ydı. Yollar atkestanelerini yiyerek genişliyor, Melih Cevdet’in dediği gibi memleket ve başkent apartımanlarla yükseliyordu. Genişleyiş o genişleyiş; yükseliş, o yükseliş!
….. Öyle, öyle geldik işte bugünkü Ankara’ya. Nüfus patlaması olmuş daha halk patlaması yok. Yine de “çöpkent” diyorlarmış başkente! …..”
Babası kritik bir dönemde önemli kültürel birikimler yaratılmasını sağlayan çalışkan bir bakandır. Ne Hazır, Ne Nâzır şiirinde yönetimi eleştirir:
“Ezan vakti
Ha gözlerinle müezzini aramışın boş şerefede,
Ha Ankara’daki madara yöneticileri!
Onlar da bulmuşlar birer Amerikan mikrofonu
Oturdukları yerden okuyorlar ezanlarını…”
Aynı çerçevede Ne Tesadüf, Ne Tesadüf! şiirinde yaşamını, babası ve Ankara kapsamında özetler.
“…..
Yatılı okula yollanmışım
Ne aksi tesadüf!
Tam oraya alışırken
Babam vekil olmuş, doğru Ankara!
Ne aksi tesadüf!
…..”
Ankara’daki edebiyat çevresinde, kültür sohbetlerinde şiirlerini arkadaşlarıyla paylaşır. Müdavimleri arasında şair ve yazarların da bulunduğu Ankara-Ulus’taki bir meyhaneyi, Üç Nal Lokantasından şiirinde şöyle yazar:
“Bu cehennemi sıcaktan kurtulmak için
Sırtımı, omuzlarımı yüzen.
Ne bir esinti bekliyorum yaprakları uçarısıya,
Ne de bir yaz yağmuru bardaktan boşanırcasına ihtiyacım
benim başka bir sıcak
Teninin sıcaklığı senin
Yelelerimden sağrıma inen ter damlalarıyla
Koşturacak beni menzilinden menziline
Dört ayak, üç nal”
Edebiyat buluşmalarının Ankara’daki diğer bir mekânı, eski adı Yenişehir olan Kızılay’dır. Baharla Ölüm Konuşmaları şiirinde bir Yenişehir meyhanesindedir:
“…..
Buket diye bahçeli bir meyhâne vardı Yenişehir’de
Yıkıldı çoktan GİMA var şimdi yerinde
Kenarı küpelerle çevrili o küçücük havuzun
Yamacında bir masa
Cahit Ağ’beyle otururduk yaz gecelerinde”
Nahit Hanım o dönemde Ankara’daki birçok şairin ve edebiyatçının dostudur. Evinde konuk ettiği edebiyatçılarla Ankara’daki kültür ortamını zenginleştirir. Birçokları ona âşık olur ama edebiyat tarihi bunu yıllarca sonra ortaya çıkarır. Dostum Şair Necati Başladı Madem Anlatmaya, Kırıldı Bu Sansür, Ben De Konuşmaya Başlayabilirim Nihayet şiirinde Orhan Veli’yi, Nâhit Hanım’ı ve Ankara’yı anlatır.
“…..
Yenişehir’deki 50 metrekarelik kira katında
Olanca insanlığıyla kurmuş yeni bir saltanat
Dizinin altındaki o kara ben kadar güzel bir Ben, Sevgiden
Bakardım geçtikçe Zafer Meydanı’nın ordan
…..”
Can Yücel büyük şehirleri ve kalabalığı sevmez. Büyük şehirlerden kaçışını Vasiyet-1 şiirinde anlatır.
“Beni kuzum Datça’ya gömün
Geçin Ankara’yı İstanbul’u!
Oralar ağzına kadar dolu
Alabildiğine de pahalı,
…..”
Cemal Süreya Oteller Hanlar Hamamlar İçin Sürekli Şiir’in başlangıcında Ankara’yı ve Can Yücel’i birlikte anar.
“Şu günlerde içkiye düştüm, ondan mıdır bilmem,
Daha çok seviyorum Cansever’i, Uyar’ı, Can Yücel’i
Bir de Fethi Naci’yi, ve elbet Mustafa Kemal’i.
Ankara Ankara
…..”
Folklor Şiire Düşman denemesinde Cemal Süreya “Her şeyini Ankara’ya borçlu İstanbullu çocuk” diyerek; Ankara’yı, Can Yücel’i, Hasan Ali Yücel’i ve bürokrasiyi ironik bir dille yazar.
“Babası bakan olunca küçük mutluluklar dönemi bitti.
Ankara.
Babaannesi bir pantol almış ona; uzun, mavi, upuzun; yürürken ayaklarına dolaşır. Ömrünce çıkarmayacak o pantolu.
…..
Top oynarken bir arkadaşıyla kavga etse, müdür yardımcısı o arkadaşı suçlu buluyordu. Bu, küçük Can’da bütün suçları üstlenme duygusu yarattı. Hatta suç arama.
Babasıyla hep mücadele etti. Çok sevdiği.
O söylev verirken Can kaçıp geneleve gidiyordu. İlk gidişinde belsoğukluğu kaptı.”
Cemal Süreya 999. Gün: Üstü Kalsın kitabında şöyle bir not yazar:
“Edip, Ece, ben, hiç Atatürk şiiri yazmamışız. Ahmed Arif, Can Yücel de öyle. Orhan Veli de. Oktay Rifat, Metin Eloğlu, İlhan Berk? Onlar da mı?“
Çankaya Belediyesi şairin adına, Ankara’da Çiğdem Mahallesinde, 1551. Caddede Park Sitesi’nin karşısında bir parkı hizmete açar. Çiğdem Mahallesi’nde 2015 yılında semt sakinlerinin talepleriyle park projelendirilir.
Kaynaklar
Can Yücel’in bütün eserleri ve yazıları
Cemal Süreya, 999. Gün: Üstü Kalsın, Broy Yayınları, Ekim 1991, İstanbul.
Cemal Süreya, Folklor Şiire Düşman, Denemeler, Can Yayınları, 1992, İstanbul.
Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Bütün Yapıtları, Şiirler, Yapı Kredi Yayınları, 38. Baskı, Şubat 2010, İstanbul.
Cemal Süreya, Şapkam Dolu Çiçekle, Denemeler, Yön Yayınları, 3. Basım, Kasım 1991, İstanbul.
Gülten Akın, Şiir Üzerine Notlar, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, Eylül 2002, İstanbul.
Ender Özbay, “Her Dem Yeni Can Yücel”, Evrensel Kültür, Sayı 119, Kasım-2001, İstanbul, s. 52-55.
Güneş Buharalı, “Bir Sanatçının Günlüğünden Can Yücel”, Varlık, Sayı 886, Temmuz-1981, İstanbul, s. 11.
Metin Celâl; Orhan Kahyaoğlu vd., “Can Yücel’le Söyleşi: O Şiir Nesnesi Hiçbir Şeye Benzemiyor Benzese Zaten Aptalca Bir Şey Olurdu”, Sombahar, Sayı 34, Mart/Nisan-1996, İstanbul, s. 21-29.
Sencer Başat, “Her Gece On Bir Buçuğa Doğru Haklı Olduğunu Anlayan Şair Can Yücel ve Ankara”, Solfasol Gazete, Ağustos 2022, Sayı 115, Ankara.
Jale Gülgen Börklü, Can Yücel’in Hayatı, Edebî Çevresi ve Şiirlerinin İncelenmesi, Doktora Tezi, 2012, Ankara Gazi Üniversitesi.
https://www.cankaya.bel.tr/pages/5688/CAN-YUCEL-PARKI/
https://www.evrensel.net/haber/330054/can-yucel-kimdir
https://www.hurriyet.com.tr/yerel-haberler/ankara/hasan-ali-yucelden-sonra-can-yucel-de-cankaya-40205005