17 Ocak 1880 Silivrikapı’da, Hünkâr İmamı Sokak’ta doğdu. Babası belediye kantarcısı Kadri Efendi, annesi Kaya Hanımdır. Kaya Hanım beş kız doğurduktan sonra 1886 yılında 25 yaşında öldü. Beş kızdan yalnızca Yaşar Nezihe yaşadı. Öğrenim görmesine babasının karşı çıkması nedeniyle bir yıl mahalle mektebine gidebildi. Bunu yapabilmek için de dere kenarlarından çeşitli şifalı otlar toplayıp sattı. Bu bir yıl içinde Kuran’ı hatmederek okumayı başardı. Yazmayı ise şiirlerini yazdırdığı arkadaşının yazmaktan vazgeçmesiyle öğrendi. Aynı mücadeleyi 1928 Harf İnkılâbı karşısında da verdi. 2 Ekim 1948 yılında İstanbul Üniversitesi konferans salonunda yapılan “50 Yıllık Kalem Erbabı” adlı jübilede Hakkı Tarık Us, Yaşar Nezihe’yi anlatırken gayretlerinin sembolü olarak bir mendil gösterir. Arap alfabesi ve Latin alfabesindeki karşılıklarının yazıldığı bu mendil yeni alfabeyi kendi çabasıyla öğrenmesine yardım eder. Fakat o yine de eski usul, Osmanlıca yazmayı terk etmez.
Prof. Dr. Martin Hartmann, 1919’da Berlin’de Dichter der nuen Turkei isimli bir antoloji hazırlar. Bu antolojide Yaşar Nezihe’nin eğitim yönünden zayıf kalmasını yerlilik açısından olumlu bir yön olarak değerlendirir. “Şaire, devrinin edebiyatının daha çocukluğunda düzenli eğitim görerek yetişen ve maalesef eserleri millî sayılamayacak önde gelen kadın edebiyatçılardan değildir. O, hemcinslerinden farklı bir halk çocuğudur. Arapça, Farsça unsurlarla zorluk içinde ilgilenebilmiştir; fakat bu durum onun şiirlerinde pek çok şahsi özelliğin teşekkülüne yol açmıştır. Ben onu bu yönünden dolayı bazı meşhur şairlerden daha yüksek bir yere yerleştiriyorum.” Hayatı hakkında yıllar içinde birçok bilgiye ulaşılmış olsa da şiirlerinin değerlendirmesi neredeyse bu yargıyla sınırlı kalmıştır.
İlk şiiri 1895 yılında henüz on beş yaşında iken ‘’Leyla Feride’’ imzasıyla “Malumat”ta çıkmıştır. Bu şiir Ahmet Rasim tarafından beğeniyle karşılanır. Şiirleri “Malumat”, “Terakki”, “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. Daha sonrasında “Terakki”, “Kadınlara Mahsus Gazete”, “Sabah”, “Menekşe”, “Kadın Yolu”, “Kadınlar Dünyası” ve “Aydınlık” gazetelerinde yazar. Kendisi de bir dönem gazetelerin gözdesi olduğunu ifade eder. Şiirlerinde, hüzün, keder, acı, kavuşulamayan sevgiliye özlem işlenir. Acılı yaşamını, açlığı, yoksulluğu ve yoksunluğu da konu edinmiştir. Şiirleri tüm önemli yayın organlarında yer almasına karşın, döneminde ki diğer kadın yazarlar gibi entelektüel ortama girememiştir. Yaşar Nezihe’yi Osmanlı Devleti’nin son döneminde yazınsal yaşama katılan kadın yazarlardan ayıran en önemli faktör; bu dönemde yazar kadınların hemen hepsi aristokrat sınıfa mensupken, o işçi sınıfının bir üyesidir. Hayatı bir emekçinin hayatı olarak şekillenir. Tüm yaşamını çalışarak, dikiş dikip kasnak işleyerek, okuma yazma bilmeyenlerin mektuplarını yazarak, yoksullukla geçirir. 1971 yılına kadar yaşamasına karşın unutulmasının bir nedeni de burada aranabilir
Yaşar Nezihe üç kez evlenir. Babasının zoruyla evlendiği, kendisinden 27 yaş büyük birinci eşi tarafından çocuğu olmadığı gerekçesiyle terk edilir. İkinci eşinden üç çocuğu olur fakat onun tarafından da terk edilir. Üç çocuğundan ikisi yoksulluktan ölür. Yaşayan çocuğu Vedad’ a tutkuyla bağlanır. Üçüncü eşi gazeteci Yusuf Niyazi Bey’dir. Fakat onunda iki eşi daha olduğunu öğrenince, Yusuf Niyazi’nin ısrarlarına rağmen boşanır. Yaşamında maddi manevi desteğe ihtiyaç duyarken boşanmasını onun kadın haklarına olan duyarlılığıyla ilişkilendirebiliriz. Yaşar Nezihe, Müdafaa-yı Hukuk-ı Nisvân Cemiyeti’ne de üye olmuştur.
Hakkında yapılan araştırmalarda sosyalist olduğu-olmadığı ikilemi üzerinde çokça durulmuştur. Kendi anlatımlarında da sıkça rastlanılacağı gibi hayat mücadelesi içinde duracağı yeri hep haklıdan yana seçmiş, soyadı seçiminden anlaşıldığı kadarıyla da dik durmaya çalışmıştır. Bunlar dikkate alındığında Yaşar Nezihe’nin kendiliğinden bir sınıf bilincine sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Amele Cemiyeti’ne üyedir. Daha önce Ankara’ya babasından düşen emekli aylığının az olduğunu anlatan bir mektup yazmıştır. Şiirlerinde açlığı yoksulluğu konu edinmiştir. Gazete çalışanlarının grevini destekleyen bir şiiri de “Aydınlık”ta yayımlanmıştır. Yaşar Nezihe Hanım, Türkçe’de 1 Mayıs şiiri yazan ilk şairdir. 1923 ve 1924 yıllarında yayımlanan iki 1 Mayıs şiiri vardır. Onun ilk sosyalist şair kadın olarak anılması unutulmasını engellemiştir.
1 Mayıs
Ey işçi!
Bugün hür yaşamak hakkı seninken
Patronlar o hakkı senin almışlar elinden.
Sa’yınla edersin de “tufeyli”leri zengin
Kalbinde niçin yok ona karşı yine bir kin?
Rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;
Lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.
Zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.
Azm et de esaret bağı kopsun bileğinden,
Sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.
Bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.
Ey işçi!
Mayıs Bir’de; bu birleşme gününde
Bi-şüphe bugün kalmadı bir mani önünde…
Baştanbaşa işte koca dünya hareketsiz;
Yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.
Patron da fakir işçilerin kadrini bilsin
Ta’zim ile hürmetle sana başlar eğilsin.
Dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi.
Bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi.
Herkes yaya kaldı, ne tren var, ne tramvay
Sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say.
Bir gün bırakınca işi halk şaşkına döndü.
Ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü.
Sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
Sen olmasan etmezdi teali medeniyet.
Boynundan esaret bağını parçala, kes, at!
Kuvvettedir hak. Hakkı haksızlara anlat.
Güngör Gençay’ın aktarımına göre; 1 Mayıs 1925 günü yayınladıkları beyanname nedeniyle Aydınlık ve Yoldaş dergilerinden otuz sekiz kişi tutuklanmış ve Ankara’ya götürülüp orada yargılanmışlardır. Yaşar Nezihe’nin Ankara’ya götürülüp götürülmediği muğlak. Kimi kaynaklarda Nezihe Muhittin’in araya girmesiyle serbest bırakıldığı söyleniyor. Yine Güngör Gençay’a göre Ankara’daki sorgularda sık sık adı geçmiş. Sorgu notlarına göre, Şefik Hüsnü’nün Yaşar Nezihe’yi öven bir yazısı yayınlanmış o günlerde. Kimi kaynaklardaysa Aydınlık’a yakınlığı bu dergide yazan oğlu Vedad’la ilişkilendirilmiştir.
İki kitabı olmasına karşın çok sayıda şiiri dergilerde kalmıştır. Taha Toros’a kendini şöyle anlatır “İki kitabım var. Bir Deste Menekşem 1915’te Marifet Kütüphanesi tarafından yayımlandı. Feryatlar”ımın neşir yılı da 1924’tür. Dört dosya dolusu şiir yazmışım. Bazıları bestelenen 250’den fazla şarkım var. Hayatım yazmakla geçiyor. Tecvit, Karabaş, Mızraklı İlmihal, Tuhfe-i Vehbi manzum kitaplarını ve Fuzûlî’yi bir-iki kez okudum ve bir-iki nazire yazdım. Vaktimin çoğunu kasnak işlemekle ve kitap okumakla geçiririm. Hayatta çok çektim. Hayatım baştanbaşa facia ile geçti.”
Yayımlanmamış şiirlerini ve defterlerini Taha Toros’a verdiği de bilinmektedir. Taha Toros’un Mazideki Cenneti 1 kitabında biyografisi yer almıştır. Fakat şiiri, edebi özellikleri üzerine incelemeler yoktur. Onun yazı hayatında, yaşamında kimlerle karşılaştığı, toplumsal bilincini nasıl edindiği, özellikle 1930’lardan sonra nasıl bir hayat sürdüğü hakkında ayrıntılı çalışmalar yapılmamıştır. Murat Uraz’ın hazırladığı Resimli Kadın Şair ve Muharrirlerimiz kitabında 1934’te öldüğü söylendiğinden, anladığımız kadarıyla 1930’lardan sonra dergilerde de görünmemiştir. Gerçekte vefatı 5 Kasım 1971 tarihindedir. Öldüğünde doksan yaşında olan Yaşar Nezihe Hanım, Küçükyalı Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.
Kaynakça:
C.Yıldırım-13 Nisan 2012 – Aydınlık Kitap
G.Gençay, Evrensel Dergisi –Mayıs 1998
T.Toros, Mazi Cenneti 1- İletişim 1992
Tatar Kırılmış, İlknur – Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı 4 (2012)