İSMAİL
Şiir

İSMAİL

 

Neye ihtiyacımız varsa

O yoktu şehirde.

 

Sahaf dükkanında, büyük saatin arkasında, opak bir İsmail.

Ne ışık geçer içinden, ne başka bir şey.

Sıkıntılı ve durgun,

Kederli ve dalgın

Harf diziyor raflara, harf söküyor, tıkır tıkır…

İsmail, yabancı bir harf, geçmiş bir bulut.

-Sandığını biliyor bir tek. (Bildiğini sanıyor)

 

İsmail desem, çürümüş etlerden bahsetmiş olacağım, siz öyle anlayın.

Sebepsiz mutsuzluktan

Sigara dumanı ve alkolden.

Eli yüzü olan bir insandan değil ama

Yıpranmış bir ipe dizilmiş yıpranmış bir şeyden.

Siz öyle anlayın, İsmail öyle değil.

Boşluğu tutuyor ellerinde çünkü, boşluğu bırakıyor.

İsmail kırık dökük, yamru yumru, zaman zaman

İsmail değil, İsmail’in bildiği

-Bir şey var ama yabancı.

-Bir şey var ama çok.

Bir şey var ama yok gibi.

 

İnsanlar aç kalmamak için ekmek açıyor

Taş taşıyor, terliyor, kanatıyor bir yerlerini.

İsmail hiçbir şeyi açmıyor, hiçbir şeyi kapatmıyor.

Bakıp bakıp duruyor öylece, durup durup bakıyor.

Sanki çok bilinmeyenli bir şey var da oralarda, İsmail yok.

Sanki bu gürültülü arabalar, gürültülü insanlar, bir taş bile durduğu yerde

Ama İsmail?

Nedense yok.

 

Takvime bakıyor, günlerden pazartesi.

Günlerden pazartesi gibi çıkıyor sokaklara

Saat taşıyamıyor, bilekleri incedir

Gökyüzüne bakamaz, ışıktan rahatsız.

İsmail bir köstebek, bir yarasadır desem, o da değil.

Her nasılsa ama, adı konmuş bir şey.

 

Bugün günlerden pazartesiyse eğer, sen nesin İsmail?

Yağmurlar yağıyor, evler ıslak, taşlar ıslak.

Sen nesin?

Durmadan ağzın kuruyor, demek ki bir ağzın

Durmadan üşüyorsun, demek ki bir… neyin?

Sen nerenden üşürsün? Nerenden düşünürsün İsmail?

Bak burada taşlar var yaslanacak, yaslan.

Burada hâl hatır sormalar, kendini tanıtmalar.

Sende de bir şey var İsmail.

-Bir şey var ama yabancı.

-Bir şey var ama çok.

Bir şey var ama yok gibi.

 

Eskimiş kitaplar taşıyorsun

Oradan oraya.