Kâmil Erdem Söyleşisi
Söyleşi

Kâmil Erdem Söyleşisi

Kader Menteş Bolat

Toplumcu kodları öykülerinin içine ustalıkla sızdıran bir yazar Kâmil Erdem. Bir dil ustası. Bilinmezliklerin, varılmayan yolların, yok yolcuların incelikli anlatıcısı!

 

* Şu Yağmur Bir Yağsa, Bir Kırık Segâh, Yok Yolcu ile Antalya Edebiyat Günleri İlk Öykü Ödülü, Haldun Taner Öykü Ödülü, Sait Faik Hikâye Armağanı ve Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne layık görüldünüz. Bol ödüllü bir yazarsınız. Bu ödüllerin yazma motivasyonunuza ne gibi etkileri oldu?

 

Ödüller ister istemez insanı sevindiriyor. Ama o ödüller olmasaydı da yazmayı sürdürüyordum ve sürdürüyorum. Yani pek bir değişiklik olmadı da diyebilirim.

 

*Çeşitli edebiyat dergilerinde uzun süredir yazmanıza rağmen ilk kitabınız 2016’da yayınlandı. Okurla bu geç buluşma sizin tercihiniz miydi? Düşüncelerinizi almak isterim.

 

Yazma işi çok çeşitli nedenlerle uzun kesintilerle oldu. Yazmak da uzun aralıklar da benim tercihim değildi.

 

* Yok Yolcu ile 2022 Sait Faik Hikâye Armağanı ve 77. Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazandınız. Toplumsal bağı güçlü öykülerden oluşan bir toplamdı. Derin düşünceler, hayat boyu yaşananlardan süzülenler okurda yankı buldu. Beyoğlu’na da ince bir ağıt söz konusuydu. Sizce modern hayatlar kurmaya çalışan insanoğlu neleri gözden kaçırıyor?

 

İnsanoğlu ve insankızı bu “modern hayatlara” sıkıştırılınca, örneğin bir metroda karşısında oturan birine içten bir selam vermez, hatta baştan savma bir selam bile vermez. Göz göze gelmemeye çalışır. Telefonuna gömülür. Yalnızlığını bastırmak için akan görüntülere, sığ imgelere kapatır kendini. Modern hayatlara tıkıştırılan insanoğlu ve insankızı, üstüne devrilecekmiş gibi duran ve şiddet içeren devasa binaların, aşılmaz bitmez yolların, doğadan koparılmış, havası emilmiş boğucu ve artık tümü birbirine benzetilmiş kentlerin içinde oradan oraya savrularak tüketir ömrünü. Bu ömür ıvır zıvırla geçmiştir. Olgunlaşmadan yere düşer. Çünkü kazayla, hasarla, kötü yazgıyla beslenmiştir. Meleklerin, perilerin sindirilip dışlandığı dünyada sadece şeytan (kapitalizm) iş başındadır. Bu yüzden modern insanoğlu ve insankızı, kendisiyle ve geçmişiyle ilgili her şeyi unutmaya programlanmış bir yaşamı sürüklemektedir. Bir kuzuyla hiç uzunca bakışmamıştır.

 

* Son öykü kitabınız O Sonbahar, O Kış’taki öykülerinizin biçimleri de farklı. Mensur şiirlere benzettim. Şiirsel yönü ağır basan metinler. İçerik -biçim ilişkisi hakkında neler söylemek istersiniz?

 

Biçim içeriği içermeli bence. Bilge Karasu, Kısmet Büfesi’nde örneğin, öze uygun biçim denemeleri yaptı. Ben de anlatılan şeyi anlatmaya uygun biçimi hep gözetmişimdir. Zaten anlatılan öykü bunu sizden talep ediyor. Öte yandan bence öykü, içinde şiiri barındırmalı ama haddini bilip orada kalmalı. Öbür türlüsü yani düz anlatım, sığmış gibi geliyor bana.

 

* Varışsız öykünüzde Yok Yolcu kitabına gönderme var. Aslında son öykü kitabınızdaki diğer öykülerde de diğer kitaplarınıza anıştırmalar var. Kitaplarınızı birbirinin devamı olarak mı tasarlıyorsunuz? Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

 

Evet, Varışsız öyküsü, Yok Yolcu öyküsünün devamı oldu. Yolcu ve yol söz konusu olduğunda, yolun sizi nereye götüreceğini kestiremiyorsunuz. Belki o olmayan yolcu bundan sonra da netameli yollardan ilerlemeyi, belki geri dönmeyi deneyecek. Kitaplarda tema olarak birbirine benzer öykülerin yer aldığının ben de farkındayım. Demek ki yaşadığım kimi şeyleri yazıp bitirmemişim. Anıştırmalar ve atıflar kaçınılmaz oluyor bu durumda.

 

* Öykülerde edebiyatımızın usta isimlerine de atıflar var. Ülkü Tamer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Metin Eloğlu bunlardan birkaçı. Bu isimlere değinmenizi üstatlara vefa borcu olarak algılayabilir miyiz?

 

Elbette. Hem vefa borcu hem de öykü kahramanının gereksinmesi. Meramını anlatırken onların tanıklığına, var olmuş olmalarına değiniyor. Yeryüzünde o lanetli ozanlardan başka kime güveneceğiz?

 

* O Sonbahar O Kış, çok etkileyici bir öykü. Aynı zamanda ülkemizin tarihine dair izler sürebildiğimiz bir öykü. Toplum olarak baharlara hasretimiz biter mi sizce? Düşüncelerinizi almak isterim.

 

Hasretimiz bitmez elbette. Aynı zamanda umudumuz da. Her şeyin kapkara olduğu günümüzde bile küçük meşalelerin tutuştuğunu, kamp ateşlerinin çevresinde toplanıldığını, (gazetelerde başlıklar: 90 kadın işçi 100 gündür direnişte!), ateşböcekleri izlerinin hâlâ gökyüzünde görüldüğünü duyuyoruz, biliyoruz. Bu ışıkları birleştirip, büyütüp bizi baharlara götürmesi için çalışıyoruz. Bakmayın yukarıda modern insanoğlu ve insankızı için söylediğim olumsuz tanımlara. Işığı yeryüzüne indirecek olan yine onlardır.

 

Karnaval dergiye katkınız için sonsuz teşekkürlerimle…