Bir Duruşun Romanı: Taş ve Gölge
- 14 Şubat 2025
CİCİ BİLİCİLERE ‘ÖVGÜ’
(Merhaba, ben Kartoela Karmijin, kısaca KartoKa da diyebilirsiniz. Adımın anlamını da ‘köken’ini de sormayın, tahmin de boşuna; şecerem ‘Kaos’a dayanıyor, bu kadar… Burada bir köşem olacak, karmaşık-çelişik şeyler söyleyeceğim. Yukarıda adı geçen arkadaşın adını ‘lojik’ katkılarından dolayı oraya koymayı editör istedi, sorun yok…)
Bilgi tuhaf bir şeydir, iğreti durduğu kişiyi çok zor durumlara sokabilir. Cici Bilicilerin bilgisi ılımandır, herhangi bir şeyi sarsacak bütün rüzgârlara kapalıdır. Eleştiriden ödleri kopar, çünkü Adorno’nun söz ettiği ‘demokratik rüşt’ten eser yoktur kendilerinde! Ama diplomasiyi iyi öğrenmişlerdir: Kurnazlık pek geliştiği için ne yapıp edip bazı ‘orun’lardan ‘reşittir’ belgesi dahi edinmişlerdir. Uyarlıdırlar, ‘konfor’u severler; lakin ellerine bir fırsat geçmeye görsün, derhal kurnazlık ve kibirle karışık o iktidar oyununa yönelirler. Bu, artık ‘yazarlık’ patilerinin çarçabuk evrimleşip tuhaf pençelere dönüştüğü zamanı imler. Ah, onları, kitap imza ederken görmelisiniz: Devran dönmüştür artık, bir kısmı ‘cyber relationships’ aracılığıyla ulusal sınırların ötesine bile geçmiştir! Pazarlamada müthiş beceriklidirler, gelgelelim Gogol’ün ‘ölü can’ pazarcısı Çiçikov gibi onların da karşısına Nozdrev benzeri başka çeşit bir sahtekâr çıktığında halleri ‘pür melâl’dir!
Onlara ilk örnek (arketip) sayılabilecek ‘edebi figürler’ çok ama hepsini sayıp dökmeye gerek yok. Biraz uzaktan La Manchalı ünlü asilzade Don Quijote’nin yaveri Sancho Panza’ya benzeseler de Sancho’nun şikemperverliği onlarda çok farklı bir form edinmiştir(!) Ayrıca onlar şövalyelerine karşı Sancho gibi vefalı değildir. Gerçi ‘şövalyeleri’ de La Manchalı asilzadeden çok bizdeki Zübükzade İbrahim Bey’e benzediği için haksız da sayılmazlar. Yalnız, Zübükzade ile benzerliği Cici Biliciler’in ancak bir kısmı sezebilir. Yine de önemli bir kısmı, Don Quijote’nin ‘Micomicon yolunda’ kendi atına (Rocinante) binme teklifine karşılık onun ardından giden herhangi bir katıra binerse, kendini Pegasos’a veya bir büyü uykusuna yatmış ünlü Mağripli Mustarık’ın küheylanına binmiş kadar onurlu sayacak o rahip gibidir! Evet, fotoğrafında bulunmaktan gurur duydukları bir ünlünün ardından sürüklenirken Cici Biliciler de öyledir! Bir türlü okuyamadıkları kitapları da öyle, fotoğraflarda başköşeyi tutar! (Ey okur, büyük ihtimalle küfrediyorsundur bu ukalalıklardan dolayı, ama bana değil yazının başında adı yazılana et!)
KartoKa der ki, son zamanlarda bolca karşılaştığımız Cici Biliciler her ortamda bulunabilirler: Sanat, felsefe, bilim, akademi… Hepsi için ‘birörnek’ bir tip söz konusu değil elbette. Ama her yerde de benzerdirler. Okumayla araları iyi olmasa da yazmada cüretkârlar! Onlar da ‘okumaz-yazar’ tipine dahildir. Yine de bazısı her ‘ahval ve şerait’te ‘ahkâm’ kesmekten geri durmaz!
Flaubert’in Bouvard ve Pécuchet’sini bilir misiniz, Tahsin Yücel Çevirisiyle ‘Bilirbilmezler’i yani? Marcel Proust’un ‘Hazlar ve Günler’de bu ikiliyi konuk ettiği keyifli bir bölüm var. Flaubert’in, edebiyat tarihinde ‘yarı-okumuş’ tipinin örneği olarak ‘klasikleşmiş’ figürler arasında sayılan ‘ikilisi’, sosyeteye girme hazırlığındadır. Metinler, yazarlar, her şey ‘havada uçuşuyor’: Leconte de Lisle ‘fazla duygusuz’; Verlaine ‘aşırı duyarlı’; ‘Loti hep aynı notayı tekrarlıyor’; Henri de Regnier ‘ya soytarı ya deli’; Mallarme, ‘kabiliyeti olmamakla birlikte sohbeti kuvvetli’… Ne kadar tanıdık, değil mi?
Sanatla uğraşan her insan Yunan mitologyasındaki heykeltıraş Pygmalion gibi ‘eser’ine âşık olabilir. Ne var ki, bu eğilim Cici Biliciler’de çok iğreti durur. Neden? Çünkü gerçekten hayran olunacak bir eseri besleyecek psiko-dinamiklerden ve yetenekten yoksundurlar. Biraz yeteneği olan da onu narsisizme heba eder…