Lale Belkıs: “Yardımcı Kadın Oyuncu Diye Bir Kavram Kabul Etmiyorum”
Söyleşi

Lale Belkıs: “Yardımcı Kadın Oyuncu Diye Bir Kavram Kabul Etmiyorum”

Nazire K. Gürsel

Sinemamızın sıra dışı sarışını ile Yeşilçam’dan Moda’daki “Düşler ve Gerçekler 2”ye uzanan doyurucu bir sohbet..

 

“Ben de gezmek istiyorum,ben de eğlenmek istiyorum. Ben de.. Ben de..”

 

Kim istemez ki, değil mi?

 

Sinemamızın “vamp” sarışını Lale Belkıs’ın kulaklarımızda yer eden alto sesi ve kusursuz diksiyonu ile sarf ettiği isyankar haykırışın yıllar sonra Yeşilçam’ın en bilinen repliklerinden biri haline geleceğini eminim o günlerin anlı şanlı yapımcı ve yönetmenleri de tahmin edememiştir.

 

Beyaz perdenin 70’li yıllarından Z kuşağına ulaşabilen ender isimlerden biri Lale Belkıs. Günümüzde gençlerin bolca ürettiği reels videolarına hem onun filmlerde okuduğu Fransızca şarkılar hem de sözlerini bizzat kendisinin kaleme aldığı aranjmanlar eşlik ediyor sıklıkla.

 

Sinema arşivcisi ve tarihçisi Agah Özgüç, Türk sinemasını kadın temsiline göre dört döneme ayırır. Özgüç’ün genel kabul gören tanımlamasına göre bu dönemler sırasıyla “tiyatrodan gelen oyuncu kadınlar”, “Yeşilçam starları”, “80’lerdeki feminist adımlar” ve günümüz sinemasıdır.

 

Türk Sineması üzerine yazdığı kitapları ile tanınan Gönül Dönmez Colin de, Özgüç’ün tezini destekleyerek sinemanın ülkemizde tiyatronun etkisi ile başladığını söyler ve 1950’lere kadar olan dönemi esas itibarı ile bir erkek eğlencesi olarak tarif eder. Tiyatronun etkisi altındaki yıllarda, perdede adeta kadının adı yoktur, diyaloglarda çok az yer verilir. Kadın karakterler daha çok kötü üvey anne ya da “iffetsiz” sarışınlardır. Star olgusunun hüküm sürdüğü Yeşilçam dönemine gelindiğinde ise kadın artık tüm görkemiyle perdededir ancak bu sefer de kadın cinsiyeti üzerinden bir kişilik bölünmesi dayatılır seyirciye. Bir yanda evine sadık, geleneksel normlara bağlı görünen iyi kadınlar diğer tarafta yuva yıkan, baştan çıkarıcı kadınlar. Lale Belkıs sürüyle melodram çekilen yılların en akılda kalan vamp karakterlerini canlandırdı.

 

Bugün seyirci o filmleri yeniden izlediğinde yuva yıkan kötü bir kadın değil, iyi eğitimli, yabancı dil bilen, farklı kültürlere açık, dünyayı tanıyan, karizmatik bir kişilik görüyor.

Mizah duygusu güçlü bir yazar arkadaşımın dediği gibi “ Belki de bize daha çook Lale’ler lazım.”

 

Sanatçının Moda’da yaşadığı dairesi, anılarını İstanbullularla paylaştığı özgün sergilere ev sahipliği yapıyor son yıllarda.

 

Lale hanımın “Düşler ve Gerçekler 2”adını verdiği ve gerek sanatçı dostlarının gerekse kendisinin yaptığı tablolardan oluşan sergiyle bir çeşit müze eve dönüştürdüğü dairesinin kapısı
söyleşimiz boyunca ziyaretçiler için açık tutuldu. Belkıs, “Korkmuyor musunuz?” diye soranlara hep “Hayır, asla” yanıtını veriyor. Anlayacağınız, karşımda dimdik postürü ile oturan sarışın, güzel kadın “halka mal olmuş kişi” tanımlamasının ete kemiğe bürünmüş hâli.

 

N.G. Size salt Yeşilçam’ın vamp sarışını gözüyle bakmadım hiçbir zaman. Aktif olduğunuz dönem dikkate alındığında, beyaz perdenin en özel kadın oyuncularından biri olduğunuzu düşünmüşümdür. Sinemanın sarışını boldur ancak fiziki özellikleri ile karakteri birlikte öne çıkan oyuncu azdır. Bu bakımdan özel bir yere sahipsiniz. Bugün hayran kitleniz size bunu hissettiriyor, peki çalışırken de fark ettiniz mi farklı olduğunuzu? Oyunculuğunuzu nerede konumlandırdınız?

 

Lale Belkıs: Siz zaten o kadar güzel toparlayarak anlattınız ki..

 

Ben Yeşilçam’a Lale Belkıs olarak geldim. Yani ben diğerleri gibi Yeşilçam’da Lale Belkıs olmadım. Milli manken sıfatıyla dünyaya açılmış, sayısız ülkede kültürümüzü temsil etmiş bir kadın olarak girdim o dünyaya ve filmlerdeki rolleri de o kimliğimle kabul ettim.

 

İyi ki de kabul etmişim. Yaptığım her şeyden o kadar memnunum ki. Birlikte çalıştığım kişilere de müteşekkirim. Seçmeyi bildim. Kimse bana özel olarak el uzatmadı. Hiçbir şey altın tepside sunulmadı. Ekmek paramı kendim kazandım hayatım boyunca. Doğrudur, benim bir farklılığım oluştu. Özel olarak yaptığım bir şey değildi. Duruşumla, karakterimle, mesleki geçmişimle, kendiliğinden gelen bir farklılıktı. Bu yüzden insanlar benden biraz çekindiler.

 

N.G. Yeşilçam’ın en sevdiği fantezinin, “saf, dünyadan habersiz köylü kızı” ile “kentli, Batılılaşmış kadın” çekişmesinin öznesi oldunuz yıllar boyunca.

 

Çocukken TRT’de filmlerinizi izlerken şu kanıya varmıştım; Bu ülkede kentsoylu, görece modern değerleri benimsemiş kadınlar kolaylıkla hedef alınabilir, haksızlığa uğrayabilir. Daha vahimi, mağdur da olsalar suçlu ilan edilirler.
Yani eğitimlinin eğitimsiz olana kırdırılması. Bugünün Türkiye’sinin en büyük sorunu da bu değil mi zaten?

 

Lale Belkıs: Maalesef. Hatta kötü kadın ilan edilmesi diyelim. Bu o zamanlar bir kadro meselesiydi sanki. İlla birileri kötü olacak birileri de iyi. Burada kötü ben oluyordum. O iyi dediğiniz birileri de benimle yarışamayacak düzeyde kişilerdi. Ne eğitim olarak ne kültür olarak ne de görgü olarak.

 

N.G. En komiği de sizin yerinize geçmek için örneğin Feride filminde tanık olduğumuz gibi sizi taklit etmeleri. Bu durumda kötü kim, iyi nedir tüm kavramlar birbirine giriyor. Adeta şizofrenimsi vakalar çıkıyor ortaya..

 

Lale Belkıs: Taklit de edemiyor ki. Yerine de geçemiyor aslında. Doğrusu bunlar hep yapımcıların para kazanma taktikleriydi.

 

N.G. Dönemin Yeşilçam’ı kadın meselesinde çok çamlar devirdi diyebiliriz. 80’lere kadar sürdü bu tema. Bu çarpık bakış sizi rahatsız etti mi?

 

Lale Belkıs: Ben kendimi star olarak görmüyorum. Perdede iyi oyuncu olduğu sürece herkes stardır. Kendi adıma bana verilen rolü en iyi şekilde oynamak istedim. Ben o filmlerden beş kuruş da kazanamadım. Yani hakkımı alamadım demek istiyorum. Sinemada bir farklılığım oluşmuştu. Özel bir çaba göstermedim bunun için, kendiliğinden oluştu bu farklılık. Fiziğimle, duruşumla diğerlerinden farklıydım. Buna karşılık hakkımın çok azını aldım. Bedava oynadığım filmler bile oldu. Sahneden de para kazanmadım. Ama bunları konuşmak istemiyorum. En fazla kendi ürettiklerimden, defilelerden kazanmışımdır.

 

Gene de yaptığım her şeyden memnunum. Kendi emeğime saygı duyuyorum. Bir tek kötü anım yoktur.

 

Zaten ben tüketen bir insan değilim. Üretmeyi seviyorum, harcamam azdır. Hayatın ipini bir yerden tutmak gerekir. Ben hayatın ipine üreterek tutundum.

 

N.G. Mankenlikten sahneye transfer olup, kalıcı olanlar günümüzde de varlar ama geriye dönüp bakınca bu yolu da siz açtınız..

 

Lale Belkıs: Tiyatro ve filme başladığım dönemde Sayan Plak şirketi vardı. İlk yaptığım şarkı Umut. Harika bir eserdi. Belki hatırlarsınız. (Lale hanım burada şarkıyı mırıldanmaya başladı. You tube kanalımızdan izleyebilirsiniz.)
“Umut fakirin ekmeği Aşı yoldaşı” diye devam eden bir şarkı. Fakat Lale Belkıs çıkıyor, şakır şakır elbiseler giymiş, ve “Açsan rüyanda ekmek görürsün”ü söylüyor.

 

Olmaz dedim kendime. Ben kendi tarzımı bulmalıydım. O sırada Cem Karaca’nın “Bir gün belki hayattan” şarkısı yeni çıkmıştı. Şişli’de bir gece kulübünde söylüyorum. Bir gece dediler ki, Cem Karaca gelecek. Benim de sesim güzel, kendim güzel, bir şekilde idare ediyorum ama şarkı söylemeyi çok da iyi bilmiyordum doğrusu o sıralar. Cem geliyorsa, ben çıkamam dedim. Ama o gece Cem, “Hadi beraber söyleyelim” diyerek beni yüreklendirdi. Yani böyle başladım. Nurlar içinde yatsın, çok severdim.

 

N.G. Doğduğum Ev, Çilli ve pek çokları bugün hala sizin yazdığınız sözlerle seviliyor, dinleniyor. Bu şarkı sözleri nasıl çıktı?

 

Lale Belkıs: Fransızca şarkıları bana çok yakıştırıyorlardı. Ama o şarkıları söylerken daima Türkçe sözlerini düşünürdüm. Birebir tercümesini değil elbette. Şan prozodisine uygun olan Türkçe sözlerle hikayeyi oturtmaya çalıştım daima. Elli tane şarkı yazdım. Yaşanmışlık vardır hepsinde. Mesajı olan şarkılar yapmak istedim. Aşksa da mesajı olmalı, sevgiyse de. Hepimizin ihtiyacı olan sözler bir kadında vardır. Ben de bir kadın olarak bu duyguları yansıttım. Böyle yaptığımı hissediyorum.”

 

N.G. Ses renginiz çok hoş ve kendine özgü, diksiyonunuz ise mükemmel. Hiçbir starın kendi sesiyle konuşmaya cesaret edemediği dönemlerde siz stüdyoya girerek karakterlerinize kendi sesinizi verdiniz. Bunu sizdeki yeteneği gören yönetmenler mi istedi, nasıl karar verildi?

 

Lale Belkıs: Yok canım, ben hevesliydim. Diksiyon dersi almış filan da değilim. Ama beni dublaja yönlendiren ilk eşim tiyatrocu ve seslendirme sanatçısı Pekcan Koşar olmuştur. Stüdyolara Pekcan’la gidip gelmeye başladım.

 

N.G. Yeşilçam’da bir seslendirme sanatçısı on farklı oyuncuya hayat verince inandırıcılığı zedelenmiyor muydu? Karakterlerinizin bugüne taşınmasında kendi sesinizin etkili olduğunu düşünüyorum.

 

Lale Belkıs: Yüzde yüz. Elbette, başkası konuşunca eksik oluyordu o sahneler. Çünkü nefesin bile bir tınısı var. Oynarken bir duygu yakalamışım, sesim de bu duyguya dahil. “Ben de ben de” dediğim o ünlü sahnede kendimi yırtıyorum misal. Şimdilerde bir proje gündemde. Hayatım filme çekilecek.

 

N.G. Gençliğinizi hangi oyuncu canlandırsın istersiniz?

 

Lale Belkıs: Kesinlikle Serenay Sarıkaya olmalı. Zaten ilgili kişilere ilettim.

 

N.G. Holywood’ta başlayan me too hareketi dünyaya dalga dalga yayıldı , Türkiye’de de medya ve edebiyat alanında yansımalarına tanık olduk. Ancak Yeşilçam’dan hiç yankı bulmadı. Bu biraz tuhaf değil mi? Hiç mi olmadı böyle şeyler, sonuçta erkek egemen bir sektör dibine kadar.

 

Lale Belkıs: Samimi söylüyorum, hiç tanık olmadım. Çalıştığımız insanlar o kadar beyefendi idi ki. Atıf Yılmaz can dostumdu. Memduh Ün, Ertem Eğilmez dünya efendisi insanlardı. Ne gördüm ne duydum. Ertem Eğilmez deyince aklıma geldi, hani şu meşhur replik var ya; Ben de gezmek istiyorum, ben de ben de” diye. Kalbimin Efendisi filmin adı. Tam o sahneyi çekiyoruz. Ediz Hun bana bir tokat atacak. Ama çok hafif vuruyor, dedim doğru dürüst vur da gerçekçi olsun. Bir tokat attı, yanağım simsiyah oldu. Ömercik de o zamanlar küçücük, bana atılan tokadı görünce başladı ağlamaya. Yönetmenimiz Ertem Eğilmez, o kadar etkilendi ki, “çekimi bitiriyorum, bunun üzerine sahne çekemem” dedi ve o günü filmcilik tabiriyle stop etti. Bugün de o sahne efsane oldu.

 

N.G. Kalbimin Efendisi ile Altın Portakal aldınız aynı zamanda… Herhalde sizin için bu filmin yeri ayrıdır.

 

Lale Belkıs: Altın Portakal aldım, evet. Yardımcı Kadın Oyuncu diye bir şey kabul etmiyorum. Neye yardımcı, kime yardımcı?

Herkes herkese yardımcı bir bakıma. Saçma buluyorum.

 

N.G. Aynı fikirdeyim sizinle. Bugün o film, başrol oyuncularından ziyade sizin isminizle anılıyor. Ben hatta, ödüllerde en iyi kadın, en iyi erkek ayrımını da anlamsız buluyorum. Oyuncu oyuncudur.

Anı kitabınız İpek Çoraplar’ı zevkle okudum. Bir yerinde mankenlik günlerinizden söz ederken, 60’lı, 70’li yıllarda Hilton’daki defileleri izlemeye gelen davetlilerin şıklığından, zarafetinden dem vuruyor ve “Henüz sonradan görmelik İstanbul’u bu denli esir almamıştı” diyorsunuz.

 

Lale Belkıs: O zamanlar artık yok. O insanlar da yok. Hilton’lar, Ankara Palas’larda sergilenen işlerin kalitesi de yok. Bugün parası olan istediğini yapıyor, sosyete dahil her yere giriyor. Ama ukalalığı sevmem ben, kendimde de sevmem.

 

N.G. Sıradaki kitabınız, “Yalçın’a Mektuplar” olacak sanırım. 41 yıllık mutlu bir evlilik, Yeşilçam’da pek görülmüş şey değil.

 

Lale Belkıs: Evlendiğimizde çok önemli isimler bunlar iki günde ayrılır, dediler. Yıllar geçtikçe, aynı kişiler bizi mahcup ettinize çevirdiler lafı. Evlilikte kendinizi güven içinde hissetmez iseniz o evlilik yürümez. Birine ısınırsanız evli ya da değil, fark etmez, ona her şeyi yakıştırırsınız. Evlilikte kadınlık onuru çok önemli.

 

N.G. Serginiz gelenekselleşti ve toplumdan çok büyük ilgi gördü. Sizi bu sergiye motive eden neydi?

 

Lale Belkıs: Yaşanmışlıklar. Her türlü üretimimde rehberim yaşanmışlıklar. Anılarıma çok bağlıyım. Anılar beni ayakta tutuyor. Kimseyi özel olarak davet etmedim ama sergi açılır açılmaz, yüzlerce kişi ziyarete geldi. Bu ilgi beni çok mutlu ediyor.