Makineleşmeden Yapay Zekâya: Format 20
Söyleşi

Makineleşmeden Yapay Zekâya: Format 20

Nilgün Kalkan

Altmışlı ve yetmişli yıllarda, bilgisayara “elektronik beyin” denilen dönemde, bir grup üniversite öğrencisinin emeği ile Türk sinemasının ilk bilim kurgu ya da bilim filmi olarak nitelenecek kısa bir film çekildi. Dergimizin you tube kanalında izleyebileceğiniz “Format 20” pek çok bakımdan ilgiyi hak ediyor. Filmin öyküsünü, 60’lardan günümüze yolculuğunu yapımın yönetmeni Üner Birecikli’ye sorduk.

 

Filmde o zamanın yapay zekası ile iletişim kurma, anlamlandırmaya çalışma yani bir yerde insanoğlunun kendi yarattığı bir şeyi hem içselleştirmeye çalışması, hem de sorgulaması ,onu tam anlayamaması  gibi mesajlar dikkat çekiyor. Sizce  teknolojinin geçirdiği bunca evrime rağmen  günümüzde de hala aynı mı? İnsanlar bugün de  şaşırıyor mu yapay zekanın yaptıklarına yoksa yapay zekanın hayatımıza kattıklarını  içselleştirmek daha mı kolay olmakta?

– Üner Birecikli: Günümüzde de teknolojik gelişmeler etki alanını genişleterek devam etmektedir ve hâlâ şaşkınlık uyandırmaktadır, ancak artık daha kolay kabul edilmektedir.

 

Teknoloji ve insan ilişkilerini konu alan kısa metrajlı bu filmde izleyenlere nasıl bir mesaj vermek istemiştiniz ?

– Üner Birecikli: O dönemde bilgisayarlar merak konusuydu. Bilgisayara programlayıp ne yüklesek, muhakkak bir cevap alırız düşüncesi Format-20’nin ana fikrini oluşturmuştur.

 

O dönemde yani üniversite öğrencisiyken sizi  böyle bir film çekmeye yönelten toplumsal etmenler nelerdir?

–  Üner Birecikli: Hızla değişen çevre koşulları herkes gibi beni de etkiliyordu. Ben de kameramla bu değişiklikleri dile getiriyordum.

 

Siz liseyi Robert Kolej’de bitirdiniz. Üniversite eğitiminizi de Boğaziçi Üniversitesinde tamamladınız. Bir Boğaziçi Üniversitesi mezunu olarak, okulunuzun bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle gençler sizce teknolojik, kültürel ve tabii ki bilimsel  anlamda dünyadaki kriterleri karşılayacak donanımlara sahip olarak mezun olabiliyorlar mı? Bu anlamda, o  günkü Boğaziçi  Üniversitesi ile bugünkü  arasında hangi yönlerden farklılık görüyorsunuz?

– Üner Birecikli: O zaman Robert Kolej (şimdi Boğaziçi Üniversitesi) ve Robert Academy (RA ’63) Lisesi mezunuyum. Her iki okulda da aldığım eğitim benim için çok önemlidir. Hocalarımız sayesinde çok iyi eğitilmiş ve donatılmıştık. Benim fikir ve görüş formasyonum burada şekillendi, oluştu. Üniversitenin bugünkü eğitim kalitesi konusunda bir fikrim yok.

 

Filmi çekmeniz ne kadar sürdü ? Teknik ekipman, bütçe ve bunun  gibi konular için nasıl finansman buldunuz?

– Üner Birecikli: Filmi çekmem 15-20 gün sürdü. İnşaat Mühendisliği son sınıfta okuyordum, o yıl mezun olmam gerekiyordu. Gündüzleri ders çalışıp sınavlara girmek zorundaydım. Hafta sonları film çekimleri, akşamları da saat 20.00’den sonra ekip arkadaşlarıyla filmi seslendirme, ses-görüntü senkronu yapmak, montajlar epey vaktimizi ve enerjimizi alıyordu. Çünkü filmim sesli, müzikli ve konulu idi; hiçbirinin eksik kalmasını istemiyordum. Ben bu filme 1500.- TL (eski para) ile başladım ve bitirdim. Teknik ekipman olarak sadece bir ayaklık (tripot) ve okulun Bell & Howell marka film çekim makinesini kullandım.

 

Filmdeki  amatör oyuncular da Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri miydi? Oyunculuk konusunda tecrübeleri var mıydı ; tiyatro kulübü öğrencileri olmak gibi mesela. Filmi çekerken  oyuncular, kameraman ve yönetmen olarak siz hangi yönlerden zorlandınız?

– Üner Birecikli: Oyuncular ve bana yardım eden arkadaşların hepsi okul arkadaşlarımdı, tecrübeleri yoktu ve özverili davranıyorlardı. Onlara ne yapmaları gerektiğini söylüyordum (bakışlar, mimikler, gülüşler, el kol – vücut hareketleri gibi), onlar da yapıyorlardı. Önceden prova yaptırdığımı ve zorlandığımı hatırlamıyorum.

 

Bu sizin ilk çektiğiniz film miydi daha öncede buna benzer denemeleriniz olmuş muydu ?

– Üner Birecikli: Format-20 ilk ve son filmim oldu.

 

Filmdeki vurucu olan mesajı sağlayan etken sizce tam olarak nedir ?

– Üner Birecikli: Yaşamımızda oluşan değişikliklere, hayatımıza yeni giren bilgisayarların bile cevap verememesi en büyük etkendir.

 

Filmi çekerken teknolojik ya da çevresel sorunlarla karşılaştınız mı?

  –  Üner Birecikli: Teknolojik olarak olanaklarımız çok kısıtlıydı. Filmi çektikten sonra seslendirme yapabildik. Montaj yaparken ses ve görüntü senkronunda aksaklıklar olması kaçınılmazdı. Çevresel sorunla karşılaşmadık.

 

Bu filmi bugün çekseniz yapay zekaya nasıl bir mesaj yollardınız ?

– Üner Birecikli: Hayatım süresince teknolojik birçok gelişme olmuştur. Ancak yapay zeka ne kadar gelişirse gelişsin, bugün hâlâ insanların duygusal sorunlarına cevap verememektedir.

 

O zamanın koşullarında , yani altmışların sonunda çektiğiniz bu filmi erken bir bilim kurgu filmi olarak  değerlendirebilir miyiz?

– Üner Birecikli: Olabilir.

 

Toplumsal  gelişim ve değişimlere duyarlı öğrenciler olarak oluşturduğunuz Robert Koleji Sinema Kulübü  tarafından düzenlenen ‘’ Hisar Kısa Film Yarışması’’ nda yer alan filmler o dönemde öğrencilerin Türk Sineması’na eleştirel bakışlarının  bir sonucu olarak politik  yaklaşımlar da içermekte miydi?

– Üner Birecikli: Politik bir yaklaşım yok. Yeşilçam ile mücadelemizde kararlıydık. Yapım bütçemiz ve olanaklarımız buna yettiği için kısa filmi tercih ediyorduk.

 

Sizce düzenlediğiniz bu kısa film yarışması toplumsal anlamda ses getirdi mi? Dönemin izleyicilerinin ve yönetmenlerinin ilgisini  yeteri kadar çekebildi mi?

– Üner Birecikli: Bu yarışmada jüri üyelerinden başka filmi izleyen olmadı. Dolayısıyla dönemin izleyicilerine ve yönetmenlerine ulaşması mümkün değildi. 1967’de iki ödül almış filmime bugün de gösterilen ilgi, beni memnun etmiştir.

 

Format 20’yi dergimizle paylaştığınız ve sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz.