Yetişkin ve çocuklar için yazan sevgili yazar Göktuğ Canbaba’yla keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Soru: Genellikle yazarlar, yazmaya şiir ya da öyküyle başlar. Siz romanla başlayıp öyküde karar kılıyorsunuz. Yazınsal sürecinizi paylaşabilir misiniz?
İlk kitabım Ozanın Şarkısı 2007’de çıktı. Fantezi edebiyatı türünde bir romandı. Sonra 2010’da Tılsım-ı Kudret adında macera-korku türünde bir fantezi romanı daha yazdım. Üçüncü kitabım İşeyen Atmaca ise yeraltı edebiyatı, büyülü gerçekçi tarzında bir romandı ve 2013’te yayımlandı. İlk öykü kitabım Ayyaş Buda ise 2016’da İthaki Yayınları’ndan çıktı. Sonrasında çocuk kitaplarım ve yetişkinlere yazdığım roman ve öykü kitaplarıyla yoluma devam ettim. Okuma pratiklerim farklılaştıkça yazınsal sürecim de buna paralellik gösterdi. Beğendiğim türler değişti, yeni yazarlar tanıdım ve onlar da bana yol gösterdiler. Yazdığım her yeni kitapta farklı bir şeyler denemeyi seviyorum. Bu beni canlı tutuyor, iyi hissettiriyor.
Soru: Yetişkinler için yazdığınız “Çatlaklar” kitabınızda yer alan “Siz Biz”, “İrili Ufaklı Yavuz Beyler”öykülerinizden hareketle toplumdaki bireylerin tek tipleşmesini, ötekiyi görmezden gelmelerini nasıl değerlendirirsiniz?
Çatlaklar kitabındaki öykülerdeki tüm karakterler için rahatlıkla “öteki” diyebiliriz. Deliliğin sınırında, “normal”le derdi olan, kendi içlerinde fırtınalar kopan karakterler. Onları “öteki” yapan, uyuşmuş toplumla, normal sanılanla, zorla dayatılan şeylerle; kısacası hayatla olan dertleri. Ben “ötekiler”le uğraşmayı seviyorum çünkü onların gerçeği çok daha doğru aktardığını, daha saf, steril bir bakış sergilediklerini düşünüyorum. Kimlikler, maskeler adına saklanmıyorlar. Oldukları gibiler. Bu durum onları ötekileştiriyor. İşte ben de böyle karakterlerin hikayelerinianlatmaktan hoşlanıyorum.
Soru: “Çatlaklar ve İçeridekiler” kitaplarınızda okuru, bilinçaltına süpürdükleriyle yüzleştiriyorsunuz. Bu bilinçli bir tercih mi?
Zihnimde beliren bir fotoğraf karesinden, bir cümleden yola çıkarak başlıyorum düşünmeye. Parçaları birbirine bağlıyorum. Karakteri ve mekanları hayal ediyorum. O fotoğraf karesi ya da cümle beni çağırdıysa mutlaka kurcalıyorum sonuna kadar. Bazen tamamlanmadan yarım bırakılmış bir kâğıtta bekliyorlar beni bir süre. Bazen ise o an başlayıp bitiyor kurgu süreci. Geçmişle, hesaplaşmalarla, travmalarla, tuhaf atmosferlerle, garip kurgularla uğraşmayı seviyorum.
Soru: Çocuklar için yazarken yetişkin dünyasından çocuk dünyasına geçişi nasıl sağlıyorsunuz?
İki ayrı kişiliğim var gibi sanki. İlk çocuk romanımı yazarken de iki tarafı ayırmakta zorlanmamıştım. Şimdi de zorlanmıyorum. Yetişkin tarafındaki hikayelerim karanlık, kasvetli, tuhaf ve bazen rahatsız edici. Çocuk tarafı ise bir o kadar aydınlık ve umut verici. İkisini ayırmak için özel bir çabam yok. İçimde iki tarafa yetecek kadar yer var. Dolayısıyla geçiş benim için zor olmuyor. Sadece zamana yayıyorum. Mesela yetişkin tarafı için uzun süredir yazmak istediğim bir novella var ama çocuk tarafındaki seri kitaplarımla uğraştığım için o tarafa geçemiyorum bir türlü. Bu yüzden neyi ne zaman yazacağıma dair bir program yapıyorum.
Soru: Çocuklar için yazdığınız Arayış Ormanı serinizdeki distopik evreni nasıl kurguladınız? Fantastik ve Gotikedebiyata ilginiz var mı?
Arayış Ormanı serisini fantezi edebiyatı başlığı altında değerlendirebiliriz. Amacım on iki yaş üzeri yaş grubuna yönelik kapsamlı, iyi kurgulanmış bir fantezi evreni yaratmaktı. Bizim kültürümüzden izler taşıması da bu yüzden önemliydi. Alt ve Üst İstanbul olarak iki diyar yarattım. Birisi yaşadığımız, bildiğimiz İstanbul’ken diğeri tamamen fantastik bir diyar. Büyülü bir orta çağ atmosferi gibi daha çok. Her türlü efsanenin, mitin gerçek olduğu bir yer. İki diyarı ayıran bir kapı var ve kapının bekçisi zamansız bir şekilde ölüyor. Kapıyı koruma görevi oğluna kalıyor ama oğlu on sekizyaşında görevi devralacakken henüz on iki yaşında. Ve macera böylece başlıyor.
Bu seri hem çocuklar hem de yetişkinler için aslında. Yetişkin okurlarımdan da bu kitapla ilgili mesajlar alıyorum. Bazen anne, baba ve çocuk okumuş oluyorlar. Bu da beni çok mutlu ediyor. Çocukların hayal kurmasını, farklı dünyaların mümkün olacağını düşünmelerini istiyorum. Arayış Ormanı serisi, otokrasinin egemen olduğu karanlık imparatorlukları sorgularken aynı zamanda ötekileşmeyi, farklılıkların renklerini, mücadeleyi, kendini keşfetmeyi, büyümeyi ve arayışı anlatıyor.
Yarasa Çıkmazı serim ise gotik edebiyat tarzında. Gotik edebiyatı ve sinemayı çok sevdiğimden çocuklara böyle bir seri yazmaya karar verdim.
Soru: Değerler serisi çocuk kitaplarınızda, değerlerin yanında çocukların hayal kurmalarına da alan tanıyorsunuz. Didaktik, deyim yerindeyse parmak sallayan çocuk kitapları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Didaktik çocuk kitaplarından oldum olası hiç hoşlanmadım. Bir şey öğretme çabası içinde olan metinler beni çekmiyor. Hikâye kendi içinde bir şey anlatmalı mutlaka ama parmak sallayarak, çocuğun başında dikilerek, ona öğüt vererek değil bana kalırsa. Onun arkadaşı, dostu,yoldaşı gibi daha çok. Ben bu taraftayım. Elimden geldiğince böyle anlatımlardan kaçınmaya ve hikâyenin gücünü ortaya çıkarmaya çalışıyorum.
Soru: TRT Çocuk ’ta yayınlanan Kehribar ve Boncuk çizgi film senaryosu fikri nasıl oluştu?
Yapım şirketi için daha önce Kare Takımı adlı bir çizgi filmin birkaç bölüm senaryosunu yazmıştım. Yazım tarzımı beğendikleri için bana K&B’den bahsettiler. Ellerinde bazı karakterler dışında pek bir şey yoktu. Ben dünyayı, karakterleri ve olay örgüsünü yarattım. Örnek bir senaryo yazıp onlara teslim ettim. Onlar da çok beğendiler ve böylece K&B yazmaya başlamış oldum.
Soru: Bir yazar olarak yetişkin okurlarınızdan ve çocuk okurlarınızdan nasıl dönüşler alıyorsunuz?
Çocuklarla çok sık etkinlik yaptığım için onlardan aldığım geri dönüşler yüz yüze oluyor genelde. Çok sıcak, samimi geçiyor etkinlikler. Birçok şey paylaşıyoruz, konuşuyoruz. Onlarla sohbet ederken çok rahatım çünkü onların da bana öyle baktığını görebiliyorum.
Yetişkin tarafında ise etkinlikler dışında mesaj yoluyla görüşlerini yazanlar oluyor. Bu da çok hoşuma giden bir durum.
