Önce şiirle hayat arasında kaldım durdum, sonra da insanla yanlış arasında gidip geldim.
Esat Şenyuva: Har Dergisi’yle başlayan, şiir, deneme, çocuk kitapları, gazete yazıları gibi yoğun çaba ve emek gerektiren yazın dünyasına şimdi de 7.6 isimli kitabınızla katkı sunmaya devam ediyorsunuz. Bu birikim serüveninden bahsedebilir misiniz?
Merhaba, bir akşam gece saat yirmi iki civarı bana Sincan F Tipi Cezaevinden gelen bir telefonla irkildim, benim ve ailemin hayatını değiştiren bir haberle… Elimde sakladığım iki küçük biletin bugün bende kalan hikâyesiyle…
İki binli yılların hemen ertesinde başlayan o “ sözde demokratikleşme süreci” topluma biraz nefes aldırdı gibi algılansa da aslında kendimin ekonomik, sosyal ve siyasal boğulma döneminin başlangıcı sayıyorum o yılları. O gün bugündür o kötü gidişat yakamı bırakmadı, bundan sonra da ne kadar devam eder bilmiyorum.
Yanlış adamlarla, yanlış hayatlarla, yanlış aşklarla yol alınca elinde sadece şiir kalıyor bazen, yani hayatın kahrı.
Birikimlerim mi serüvenim oldu yoksa serüvenlerim mi birikimim oldu, bilmiyorum! Önce şiirle hayat arasında kaldım durdum, sonra da insanla yanlış arasında gidip geldim.
Adım attığım her yeni aşk bana hem umut hem de acı verdi. Har Dergisi’yle ile başlayan o güzel yorgunluklarımın, geç saatte eve dönüşlerimin, yeni doğmuş küçük oğlumun heyecanı tam da o yıllara rastladı. Kendimi ve hayatımdaki herkesi, yanlış yolların adamlarına, tam o zamanda bulaştırdım. Sonradan acı çekmeme yol açacak pişmanlıklarımın başlangıcı ve bu güne kadar uzanan kötü kader ve sonra da yazarken kendimi buraya getiren hayat…
Kendi iç kronolojim hiç de iyi sonuçlar doğurmadı benim açımdan. Ve yazmalıyım dedim, okumalıyım ve yazmalıyım, en korkunç zamanlarımda bile.
Yazma serüvenimin ilk ciddi başlangıcı, bugüne gelen ve bana büyük bir yıkımın ardından yazdırtan kalemimin özet hikâyesi.
Cumhuriyet yüz yaşını geride bırakırken, darbe girişimleri, KHK’lar, ihraçlar, büyük covit salgını ve ardından asrın felaketi diye adlandırılan iki büyük depremle binlerce insanımızın ölmesi. Bütün bunlar bir KHK’lı ve depremzede olarak sizi nasıl etkiledi? Sizde neler mayaladı bu süreç? Ne kattı ve sizden ne götürdü bir şair olarak?
Hayatı yanlış zamanlarda yaşadık desem çok kaçamak bir cevap olur ama çok doğru bir çağda da değiliz.
“Büyük Cumhuriyetin” ve “büyük dünyanın” küçük bir insanı olarak, fena şeyler yaşamadık aslında. Sorduğunuz sorudaki kıyametlerin hepsi, ki büyük kıyametlerdi, çok şey mayaladılar, toplumsal olarak ve bireysel olarak kendimde…
Sözde darbe girişimi ve ardından KHK’lar süreci ve sonra ardından gelen ihraçlar benden ve birçoğumuzdan çok şey aldı götürdü. Vedat Günyol Deneme Ödülü aldığım Kanun Hükmünde Yalnızlıklar kitabım hemen bu kötülük döneminin ertesine denk gelir. Büyük covid salgının başladığı o günler, sokak hayat ilişkisinin askıya alındığı o günler de ise yalnızlık bizim evde kıvrılan bir virgül gibi oldu, o kıvrılan virgülün içinde yazmaya başladım yine; gazetelere, dergilere, çocuklara, annenlere, uzaktaki aşklara, yakındaki ölüme.
Sonra İstanbul, benim en güzel hasretim İstanbul ile yakın bağlarım kopmaya başlıyordu yavaş yavaş, yüz binlerin ihraç edildiği bir ülkede sadece bir avuç insanla düşlerimizi, içimizdeki haykırışı, haklı sözlerimizi, yalnız kalışımızı Kadıköy’de küçücük bir meydanda aylarca, yıllarca duyurmaya çalıştık bize dayatılan sosyal ölüme itiraz ederek.
Vakit bize ne kazandırdı bilmiyorum ama bana yazmanın kamçısı oldu bütün bu kötü zamanlarda yaşadığım zorluklar.
AHK’ler (Aşk Hükmünde Kararnameler) ve KHK’ler (Kanun Hükmünde Kararnameler) den tam kendimi sıyırmışken birden gece sabaha doğru, yeni bir telefon, 6 Şubat, soğuk bir gece, saat 04.30! Yeni bir koşturmaca, yüzbinlerce insanımızı yitirdiğimiz o gece…
Aynı günün sabahı başlayan büyük bir koşturmaca “kimse var mı orada…” diyen enkazlar sloganı, günlerce aylarca süren sahadaki koşturmacalarım. Kaldığım çadırda elimde kalem enkazdan kâğıt parçalarına yazmaya başladığım geceler… Son kitabım 7.6 ve onun serüveni.