MOLLA CEMAL’İN DARBESİ
yağmurdu o eylül sabahında
toprağın yalnızca çamura dönüştüğü
çirkin sesleriyle kara kargaların
perdeleri ve zihinleri çürüttüğü
köyün meydanına diktiler ahaliyi
uykunun kan kırmızı kâbusa evirildiği
o eylül sabahında
kırılan dişleri ve düşleriyle
“ben molla cemal’im!”
deyiverdi birden, mağrur
onca kişi içinden uzun boylu biri
yüzüne yediği dipçikler
umurunda değildi
uzakta bir özgürlük şarkısı
fısıldıyordu rüzgar
MASALSIZIM
korktum içimin karanlığında kaybolmaktan
çılgınca dolanıp durduğum isler içinde
kaçarak hep izinden de gölgemin
savruldum kum taneleri gibi sessizce
bakamadığım aynalardan utandım
yüzümden düşen külde
yitirdim düşümü
o soğuk ter yine ensemde
masalsızım işte
hep masalsızdım ben
düşsüz ve ürkek
dilsiz belki de lanet