“Batık gemileri yeniden yüzdüren tarih
Akarın sakladığını da vurur mu suyun yüzüne?”
* Vurur mu?, Murathan Mungan
“Batık gemileri yeniden yüzdüren tarih
Akarın sakladığını da vurur mu suyun yüzüne?”
* Vurur mu?, Murathan Mungan
Murathan Mungan, politik bir yazardır ancak eserlerinde dert edindiği konuları, ideolojik kalıplarla söylemez, bu söylemin sloganlı dilinin tuzağına düşmez. Onun yazarlığıyla politik kimliği birbirinden ayrılmaz, politik öznesiyle yazar öznesi birleşir üstelik büyük bir dil ustalığıyla nakış gibi işler dert edindiği temalarını. Kendisinin de söyleşilerinde de sık sık belirttiği gibi “bir şairin, yazarın imzasını, parmak izini oluşturan şey, temel temaları, temel takıntıları, etrafında sürekli gezinip durduğu izlekler, üzerine düşündüğü temel sancılardır.” Öykü, şiir ve romanlarındaki temel takıntılarından ve üzerine düşündüğü temel sancılardan biri de iktidarın şiddeti ve onun tahakkümü altında susturulan, hayatları elinden alınanlardır. O, tarihin sunamadığı ya da sunmadığı ötekilerin, susturulanların, hayatları elinden alınanların öykülerle hayat kazandığına inanır.
“Bir Dersim Hikayesi” [1] adı altında topladığı öykü seçkisinin ön sözünde** “tarih ve araştırma kitapları, belgeler, incelemeler bazı okurların ilgisini çekmeyebilir, kimileri özelikle uzak kalmayı isteyebilir, okunanlar çabuk unutulabilir. Oysa hikayelerdir akılda kalan. Anlar, durumlar, sözler, sahneler, kişiler kalır.” der. Kendi deyimiyle “tarihi edebiyatla günceller.” Çoğu kitabında temel dertlerinden biri tarihin gölgesinde kalan, ötekileştirilen, yok sayılanların sesini duyurma çabası olmuştur. “Osmanlı’ya Dair Hikayat”, “Sahtiyan”, “Solak Defterler”, “İkinci Hayvan” gibi şiir kitapları, “Cenk Hikayeleri”, “Kaf Dağı’nın Önü” gibi öykü kitapları hatta son yazdığı “995 km” romanı da yine onun deyimiyle “zamanın küllerinin savurduğu insanları” ele almıştır. Zamanın külleriyle savrulan insanları anlattığı öykü kitaplarından biri de Lal Masallar’dır. Lal Masallar içinde yer alan Ulak ile Sadrazam [2] öyküsü de bir öteki öyküsü, ötekinin susturulan dilinin öyküsüdür.
*Mungan, Murathan. “Vurur mu?” Solak Defterler içinde, 219. İstanbul:Metis,2016
**Mungan, Murathan. “Süt, Kan ve Kelimelerin Kemikleri.” Bir Dersim Hikayesi içinde, 11-14. İstanbul:Metis, 2012
Ulak ile Sadrazam, Lal Masallar kitabında yer alan üçüncü öyküdür. Tarihsel kurmaca denilebilecek öykü, kaynağını somut tarihsel bir olaydan alır. Bu tarihsel olay, Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden sonraki taht kavgasını anlatır. “1481’de II. Mehmet sefer sırasında ölür. Saltanat kurallarına göre yeni sultan tahta geçene kadar eski sultanın ölümü sadrazam tarafından gizli tutulur. Sultan’ın İstanbul’dan uzakta olan iki oğluna babalarının öldüğünü haber veren iki ulak yollanır. Dönemin sadrazamı Karamanlı Mehmet Paşa (1477-1481) ulaklardan birini Amasya’da bulunan II. Beyazid’e ikinci ulağı ise Karaman’da bulunan Cem Sultan’a yollar. İstanbul’da bulunan yeniçeriler, II. Beyazid’i desteklemektedir ve sadrazamın Cem Sultan’ı desteklediği şüphesiyle tedirgindirler. Bunun üzerine yeni sultan İstanbul’a ulaşamadan yeniçeriler ayaklanırlar, aynı yıl içinde Sadrazam Karamanlı Mehmet Paşa’yı öldürür ve başa II. Beyazid’in geçmesini sağlarlar. [3] Bu taht çekişmesi, öykünün kurmaca yapısında farklılaşır. Öyküde tarihi karakterlerin hiçbirinin ismi yer almaz. Hünkar, Sadrazam, Ekber Evlat ve Kaftan Doğumlu gibi adlandırmalar kullanılır. Bu topraklarda roller, kimlikler değişse bile zulüm, eşitsizlik, adaletsizlik tarih boyunca hiç değişmediği için belki de Mungan isim koyma gereği duymaz karakterlerine. İsimler değişse de zulüm aynı zulümdür. Mungan, öyküsünde ayrıca resmi tarihin ısrarla yücelttiği erkeklik, şiddet ve iktidar ilişkisini eleştirir, bu eleştiriyi aktarırken de iktidar aktörlerini arka planda tutar, onların yerine gölgede kalan, susturulan, tarihin sessizlerini sahneye çıkarır. Mungan’ın öyküsünde resmi tarihin baş rolünde yer alan padişah, neredeyse hiç yer almamış, onun sadece hastalık ve ölümü anlatılmıştır. Öykünün ilk iki bölümünde tarihte ikincil karakter denebilecek sadrazam, son bölümde ise tarihin yok saydığı ulak, dilsiz ulak yaşadıkları duygu çatışmaları ile sahneye çıkmışlardır.
Ulak ve Sadrazam öyküsünde de tarihsel gerçeklikte olduğu gibi Sultan ölünce yerine iki oğuldan biri geçecektir, oğullara haber vermek gerekir. Sadrazam’ın gönlünden geçen Konya’da oturan Kaftan Doğumlu şehzadedir ancak sadrazam kendini devletin önüne koyamayacağı için adil olmak adına iki oğula aynı anda ulak gönderir. “Devlete sığınıyor Sadrazam. Kendi yazgısının-ne olursa olsun-ancak bunun içinde yeniden kurulabileceğine inanmış olarak beklemeyi seçiyor. Devlete sahip çağırıp yazgısını onun ellerine bırakıyor. Sahibi adil çağırmak adına aynı anda çıkaracak ulakları.” (Mungan, 93). Ulaklarla yollanacak iki mektup Sadrazam için tehlikelidir. Kaftan Doğumlu’ya yollanan ikinci mektup Ekber Evlat’ı isteyen askerler tarafından hoş karşılanmayacaktır. Sadrazam kendini ateşe attığının farkındadır. Bu nedenle Konya’ya en güvenilir ulağını göndermek ister. Sonunda seçtiği ulak, itaatkar, güvenilir, serinkanlı üstelik laldir. ”Ağzı, dili kelam tutmaz.” (Mungan,107) Ulağın dilsiz olması Sadrazam’ın güvenliği adına bir seçimken Mungan’ın anlatıda lal bir karakter yaratması da tarihin ötekileştirdiklerinin suskunluğunu temsil etme amaçlıdır. Bu temsil, ulağın ağzından şöyle aktarılmıştır:”Bizler imparatorluğun ufak tefek kişileriyiz, tarihin de…Büyük fırtınaların dalgaları bize ulaşmadan erir.”(Mungan,119) Öyküde sadrazamın da bir öteki olduğu, lal ulak kadar yok sayılmasa da değişen iktidar yapılarında bir hiçe dönüşebileceği de vurgulanır.Mungan onun ötekileştirilmesini insani yönünü ortaya çıkararak aktarmıştır. Öyküde sadrazamın lal ulağı yanına çağırdığı bölümdeki iç konuşması bu anlamda dikkat çekicidir.“ Dilsiz ulak huzura girdiğinde yüzü aydınlandı. İlk kez görüyormuşçasına baktı ona Endamı ve teninin tarçın rengi dikkatini çekti ilkin. İlk kez dikkatini çekti. Neden ilk kez görüyormuşçasına baktığını düşündü. İçi titredi. Belki de ölüme göndermiş olduğunu için için bilmekten. Bir kez daha içi titredi. Eğer bu ulak ölüme gidiyorsa kendisi de gidiyor demektir.” (Mungan,108) İktidarın şiddetine uğrayan bu iki karakter, öykünün sonunda öteki olmanın bedelini ölümle ödeyerek ortak bir kaderi paylaşmışlardır.
Mungan, tarihin yapılandırdığı ve sorgusuz devam ettirdiği değerler hiyerarşisini birçok öyküsünde vurgulamış, bu öyküsünde de vurgusunu özelikle üçüncü son bölümde anlatmıştır. Bu bölüm, lal ulağın ağzından sadrazama yazılan bir mektup gibi kurgulanmıştır. Burada anlatıcı artık lal ulaktır. Tarih boyunca susturulan neredeyse adı hiç geçmeyen ulak üstelik lal bir ulak sahneye çıkmış, görünmezliğin, duyulmazlığın acısını sessizliğin sözleriyle dile getirmeye çalışmıştır. “Benim katettiğim şu yol, koca imparatorluğun tarihinde nedir?Ham toprağa gömülmüş, karanlığa gizlenmiş. Benim gibi tarihin ufak tefek adsız kişilerini kim hatırlıyor, kim tanıyor ki? Çoktan bilinmeze karışmış, mucizeleri ve maceraları geçmişte kalmış bulanık kişileriz.Hedefine ulaşamamış, bozguna uğramış, yollarda dağılıp kaybolmuş adımız, kimliğimiz.“ (Mungan,124) Erhan Kıvanç, tarihin arka sayfalarına atılan ya da hiç giremeyen karakterleri Mungan’ın nasıl ele aldığını “Murathan Mungan’ın Eserlerinde Tarihin İşlevi” [4] adlı makalesinde şöyle dile getirmiştir: ”Murathan Mungan bu suskunluğu, lal ulağı konuşturup onu tarihe katarak çözer. Ulak, lal oluşuna dair hislerini ifade ettiği satırlarda, aslında tarihin tüm ikincil kişileri adına konuşur gibidir. Aslında o hiçbir zaman susmak istememiş susturulmuştur.”
Resmi tarih, iktidar çekişmelerini ve buna bağlı erkeklik ve şiddet ilişkisini her zaman alkışlamış, buna bağlı nice kahramanlar yaratmıştır. Edebiyatta ise böyle düşünmeyen Mungan ve başka birçok yazar, iktidarın hiyerarşik yapısını alt üst ederek, onun şiddetine karşı susturulanların sesi olmuş, ötekileştirilenlere öyküleriyle hayat kazandırmıştır. Murathan Mungan, yazdığı çoğu eserde şiddet üzerinden sağlanan iktidar mekanizmalarına ciddi eleştiriler getirmiş, Ulak ve Sadrazam öyküsünde lal ulağa ” Kelimelerin gücünden korkuyorlar. Her şey tarifte saklıdır sanıyorlar. Ad vererek kurtuluyor, ad vererek hapsediyorlar. Oysa kelimeler hem belgeliyor, hem saklıyor. Bilmiyorlar.” (Mungan,120) söylettiği gibi onları usta anlatıcılığıyla görünür hale getirmiştir.
KAYNAKÇA:
[1] Mungan, Murathan. Bir Dersim Hikayesi. İstanbul:Metis, 2012
[2] Mungan, Murathan. Lal Masallar. İstanbul:Metis, 1993
[3] Arslan Duran, Ahmet.”Erkeklik ve Şiddet Odağında Murathan Mungan’ın ‘Kasım ile Nasır’ ve ‘Ulak ve Sadrazam, Öyküleri.” Dede Korkut, Uluslar arası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, s.17-18, Sayı:8, Cilt:5, 2019
[4] Kıvanç, Erhan. “Murathan Mungan’ın Eserlerinde Tarihin İşlevi”, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Edebiyatı Anabilim Dalı, İstanbul, 2019