Nerede o klasik neşen diye sordu arkadaşım. Ne neşesi ya, dedim. Sen hep neşelisindir, etrafa gülücük saçarsın, dedi. Anlam veremedim. Ben kendimi en depresif dönemimdeyim sanıyorum. Ne neşesi ya? Sonradan çaktım mevzuyu. Hani var ya şu klasik hikâye: Herkesi güldürüp kendi mutsuz olan palyaço doktora gidip çare soruyor. Doktor da herkesi güldüren bir palyaço var ona git, diyor filan. İşte o palyaço benmişim!
Bugün maskeli depresyon olduğumu öğrendim. Maskesizi kalmamış. Gizli depresyon diyen de var. Bilimsel mevzularda tek isimde sabit kalmıyorlar ya fena ayar oluyorum. Maskeli, çünkü dışarıdan öyle görünmüyorsun. İnsanlar mutlu zannediyor seni. Seninse sahip olmadığın tek semptom intihar etme isteği, bende öyle en azından.
Bir akşam uyandım, yine telefon rehberini karıştırmaya başladım. Yine konuşacak kimseyi bulamayınca- ki bulsam da meşgule veriyorlar, herkes de meşgul niyeyse? -sıra balkona çıkıp tek başıma sigara içmeye geldi. Her akşam aynı sokak lambasının yansıttığı aynı yere baktım. Kim bilir kimler geçiyor bu yoldan? Hangi arkadaşlar, hangi sevgililer?.. Birbirlerine şaka da yapıyorlardır. En son ne zaman güldüğümü hatırlıyorum da en son ne zaman içimden gelerek, heves kaçırıcı bir hüzün hissetmeyerek güldüğümü hatırlamıyorum. Sigaram bitince içeri geçtim. Dayanılmaz bir hâlsizlik vardı üzerimde. Battaniyenin altına girdim. Tam uyuyacağım, bir sinek. İlacım da bitmişti. Agresifleşmenin manası yoktu, diğer odanın ışığını açıp balkona geçtim ve bir sigara daha içtim. Işığı kapatıp battaniyeme girdiğimde yine o ses vızzzzzzzzzz. Sanki bilerek yapıyor o…pu çocuğu. Agrasyon kaçınılmazdı. Biri görse karate antrenmanı yaptığımı zannedeceği hallere girdim, yine de kurtulamadım. Oturdum, ağlamaya başladım. Yokluğa karışabildiğim tek şey de elimden alınmıştı şimdi, hem de küçücük bir sinek tarafından. İnsan sineğe yenilir mi a…a koyim?
Bir şekilde ettim sabahı. Bu sefer üşenmedim, bir sallama çay koydum kendime. Yanına sigara yine. Akşama kadar tok tutar beni bu kahvaltı. Oturdum biraz seks hikâyesi okudum. Sarmadı. Küçükken dinlediğim masalları düşüneyim, dedim. Hiçbiri aklıma gelmedi. Hiçbir şey yapamamak sinirlendiriyor insanı. Sakinleşmeye çalıştığım esnada kapı çalındı. Açmadım. İnsan çekecek halde değilim. Hoş, insanların da beni çekmeye gönüllü olacağı bir halde olduğumu da zannetmiyorum.
Tavanı izlerken uyuyakalmışım. Televizyonu kapatıp balkona çıktım. Dumanın tam gözüme girdiği esnada lise aşkımı gördüm. Geçen haftalarda evlenmişti. Benimle beraberken sigara istediğinde asla demiştim, yasak etmiştim. Şimdi kendisine puro ısmarlayan adama s…tiriyor kendini. Demek ki bazı insanların hayattan beklentisi farklı oluyor.
Altıma bi’ pantolon geçirip dışarı çıktım. Sahile gidip denizi izlemek iyi gelirdi belki. Bonomo öyle diyordu “Değmez” şiirinde:
“ Biz romantikler deniz kenarında yürümek insana iyi gelir zannederiz nedense.
Sahiller kandırılmışlar ve aldatılmışlarla doludur bu yüzden.’’
Durağa gidip minibüs beklemeye başladım. Sürekli başka yerlere giden minibüsler geliyordu. Tek tek sormaya başladım yok, hiçbiri merkeze gitmiyor. Bir saat sonra kaldırıma oturup benim niye saçlarım dökülüyor, diye ağlamaya başladım. Tam o sırada geldi doğru minibüs. Yaşlı gözlerle bindim. Herkes tuhaflayan gözlerle baktı bana. Sanki onların hayatları çok iyiymiş gibi. İndim. Beni nadir rahatlatan şeylerden denizi tadacağım, tadamadım. Sigara çay açlığı bastıran güzel bir ikili olsa da vücut yiyeceğe ihtiyaç duyuyor. Gözlerimi açtığımda başımda bir hemşire vardı ama ben hâlâ insan çekecek halde değildim. Gözlerimi geri kapattım.
Altı ay kadar sonra…
Ellerim ceplerimde yürüyordum sokakta. Birden çok şiddetli bir yağmur başladı. Kaçacak yer aradım, bir dükkânın tentesine sığındım. Tente de ne s…kko bi kelime. “Yağışlık’’ diyelim bence. Neyse, biraz sonra bir kız geldi yanıma. O da yağmurzede. İki de bir telefonuna bakıp duruyor, herhalde bir yere yetişecek. Bu kadar güzel bir yüze bu endişe hiç de yakışmıyor, diye geçirdim içimden. Böyle düşünüyordum ama beni asıl şaşırtan şey yıllardır yaşamadığım bir duyguyu yaşıyor olmaktı. Sakin bir heyecan içindeydim. Yağışlığına sığındığımız dükkân bi’ bir milyoncuydu. Cebime baktım, az para vardı. Kızın yanına gittim ve şemsiyeyi uzattım, aceleniz var sanırım gibi bir şey dedim, tam hatırlamıyorum. Bir türlü kabul etmedi, masraf oldu filan. Dedim bende para b…k, takma kafana. Camiye gidecekmiş. Yollarımız müşterekse beraber gidelim, dedi. Bir kızdan müşterek kelimesini duyacağım aklıma gelmezdi. Olur, dedim. Gri şehrin yağmurla daha da hüzünlenmiş gri kaldırımlarını yürüdük beraber. Yola b…k atıyorum da sohbet gayet güzeldi. Öğretmenlik okuyormuş. Taş boyamayı, şiir okumayı seviyormuş. Ben de anlattım işte bişiyler. On dakika sonra vardık camiye. Beni heyecanlandıran kız bir camiye giriyor. İşte dedim, beni iyileştirecek iki şey. Ben de girdim içeri.