Önceden Gurme
Öykü

Önceden Gurme

Emirhan Mutlu

Evin işlerini bitirdikten sonra tüm yorgunluğuyla koltuğuna çökmüş, hemen yanı başında oturan kocasının rahatlığını kıskanıyordu. Hiçbir işinin olmadığı günlerde bile en az üç dört saatlik işi oluyordu evde. Ama kocası öyle miydi? 24/48 vardiyalı bir işi olduğundan bir tam gün işe gidiyor, sonraki iki gün koltuktan kalkmıyordu. Geceleri karısıyla birlikte uyumayı kocalık vazifesi olarak bellememiş olsa gece yatağa da gelmeyecekti. Koltukta oturduğu yer içeri doğru çökmüştü artık. Reyhan onu bir gün oradan spatulayla kazıması gerekeceğini düşünüyordu. Telefonunu eline aldı. Sabahtan beri ilk kez telefona bakabiliyordu. 139 okunmamış mesajı vardı. Hemen tüm kişi ve gruplardan gelen mesajları okumaya başladı. Öğleden önce gelen mesajlar her gün okuduklarının aynısıydı. Ancak saat 13.46’dan itibaren herkes aynı linki gönderip şaşkınlıklarını belirten mesajlar atmışlardı. Arkadaşları heyecanla bunun nasıl olabileceğini soruyordu. Merakla linke tıkladığında arkadaşlarının heyecanının boşa olmadığını gördü.

 

Ülkenin en ünlü gurmesi Hayyam Tadalır sosyal medya hesaplarından paylaştığı bir videoyla yeni bir programın müjdesini veriyordu. Ramazan ayında her gün bir ailenin evine konuk olacak ve iftar için yapılan yemekleri tadacaktı. Üstelik bunu canlı yayında yapacaktı. Yani tadım ve yorum süreci hiçbir kurgudan geçmeyecekti. Ama asıl heyecan verici olan bunun canlı yayında yapılması değildi. Bu programın yapılması başlı başına sansasyonel bir şeydi. Çünkü Hayyam Tadalır her mekânın tadım için davet ettiği, bir iki kaşık yemek tatması karşılığında büyük paralar kazanan bir gurmeydi. Yemeklerini beğendiği mekanlar “Hayyam Tadalır’dan Onaylı” yazılı sertifikayı restoranın her yerine asardı. Ülkede bir restoranın gelebileceği en yüksek mertebe bu sertifikayı almaktı. Böyle büyük bir ismin sıradan insanların evine konuk olup onların yemeklerini tatması inanılmaz geliyordu herkese. Restoranların astronomik rakamlar teklif etmesine rağmen getiremedikleri efsane gurme, halkın sofrasına konuk olacaktı. Zaten videoyu paylaştığı andan itibaren #HalkınGurmesi etiketi tüm sosyal medya mecralarında zirveye çıkmıştı. Ramazan ayı hiç bu kadar heyecanla beklenmemişti.

 

Bu yeni programın bu kadar heyecan uyandırmasının sebeplerinden biri de Hayyam Tadalır’ın uzun zaman sonra ortaya çıkmasıydı. Aylar önce geçirdiği hastalığın ardından evine kapanan ünlü gurme, ondan sonra hiç ortalıkta görünmemişti. Dönüşünün böyle bir programla olması hala inandırıcı gelmiyordu insanlara. Ancak oldukça gerçekti. Hayyam Tadalır, evine konuk olacağı otuz kişiyi başvuranlar arasından seçecekti. Başvuru formuna isim-soyisim, adres ve iletişim bilgileri yazıldıktan sonra başvuranların geçmişteki mutfak tecrübeleri ve neden bu programda yer almak istediklerini açıkladıkları kısa bir niyet mektubu isteniyordu. Seçici kurul başvuruların yalnızca yüz yirmi tanesini Hayyam Tadalır’a iletecek ve ünlü gurme de bu başvurulardan otuz tanesini seçip o evlere konuk olacaktı. Bu otuz evi hangi sırayla ziyaret edeceği ise kurayla belirlenecekti.

 

Ramazan’ın başlamasına bir aydan fazla olmasına rağmen şimdiden herkes bu programı bekliyordu. Ünlü gurmenin yemekleri yapım sürecinde de tadacağını açıklamasının ardından birtakım tepkiler yükseldi, çünkü bu onun oruç tutmayacağı anlamına geliyordu. Programın yayınlanacağı kanal olan Hüner TV’yi korku sardı. Bu tepkiler büyük bir boykota dönüşürse reytingler beklediklerinin çok altında kalacaktı. Ancak Hayyam Tadalır yeni bir açıklama yayınlayarak geçirdiği hastalık nedeniyle oruç tutmasının mümkün olmadığını söyledi. Buna dair sağlık raporunu bizzat ülkenin en ünlü doktorlarından biri olan Hakan Kalpritmi düzenlemişti. Hakan Kalpritmi gündüz kuşağında program yapan ve bu yüzden sözüne son derece itibar edilen bir doktordu. Bu açıklama tepkileri tamamıyla ortadan kaldırdı. Ayrıca program iftar sofrası hazırlayan kadınlar için de faydalı olacaktı, çünkü onlar oruçlu olduklarından yemeklerin tadına bakamıyorlardı. Gerçi cuma sabahları Hacıhoca TV’de program yapan ülkenin en ünlü ilahiyatçılarından Yusufi Hakyolunda kadınların oruçluyken dillerinin ucuyla yemeğin tadına bakabileceklerine dair bir fetva yayınlamıştı ama yine de insan tereddüt ediyordu.

 

Her gün binlerce kişinin başvurduğu programa Reyhan da başvurdu. Oğluyla birlikte yazdığı niyet mektubunda icat ettiği yemekleri tarif ediyor, yirmi beş yıllık ev hanımı olmasından gururla söz ediyor, Hayyam Bey’i evinde ağırlamaktan şeref duyacağını belirtiyordu. Ancak pek de umutlu değildi. O kadar çok başvuru vardı ki internet sitesine her başvuruda yenilenen bir sayaç koymuşlardı. Yabancı müşteri almış taksinin taksimetresi gibi dönüyordu sayaç. Bu kadar insanın arasından sıyrılıp son otuz kişi arasına kalmak pek mümkün görünmüyordu gözünde. Sıradan bir ev hanımıydı o. Normal zamanda beş yıldızlı otellerin restoranlarında yemek puanlayan adam gelip onun yemeklerini tatmazdı herhalde. Boşuna başvurmuş gibi hissediyordu kendini. Aman canım, ne kaybederdi ki başvurduğu için? Seçilmese de öylesine başvurmuş olurdu. Ama umut bir hardal tanesi kadar dahi olsa, boşa çıktığında insanın kalbini yaralar. O yüzden sürekli içinden “keşke başvurmasaydım” diyordu.

 

Son otuz kişinin açıklanacağı tarih Ramazan ayının başlangıcının bir hafta öncesiydi. İnsanlar yaklaşık bir ay boyunca üniversite sınavının sonucunu yahut hac kurasını bekler gibi listenin açıklanmasını beklediler. Tüm televizyon kanallarında bu programın reklamı vardı. Arabada radyo açan herkes bu programdan haberdardı. Sokakta yürürken kafanızı kaldırıp billboardlara baksanız bile bu programın Ramazan boyunca her gün saat 17.00’da Hüner TV’de olduğunu bilirdiniz. İnsanlar için Ramazan ayının karşılığı bir anda bu program oluverdi. Hatta birçok insan belki liste erken açıklanır diye kanalın internet sitesini düzenli olarak kontrol ediyordu. Programın tanıtım videosu milyonlarca kez izlenmiş, kanalın internet sitesi en çok tıklananlar arasında zirveye yerleşmişti. Halktan müthiş bir teveccüh vardı. Nihayet liste açıklandığında bu teveccüh daha da büyüdü. Seçilen otuz isimden yirmi bir tanesi ev hanımıydı. Koskoca Hayyam Tadalır ev hanımlarının ayağına gidecek, onların yemeklerini ücretsiz tadacaktı. Artık herkes ona halkın gurmesi diyordu. Bu unvan onun da hoşuna gitmiş olacaktı ki sosyal medya hesaplarında artık kendini bu şekilde tanıtıyordu.

 

Liste açıklandığında Reyhan gözlerine inanamadı. Seçilmişti! Üstelik üçüncü sıradaydı. Hemen kocasına ve oğluna müjdeli haberi verdi. Oğlu ona sıkıca sarılarak sevincini paylaştı ancak kocası olanca tepkisizliğiyle televizyon izlemeye devam etti. Sonra takvime baktı, Ramazan’ın üçüncü günü evde olacağını gördü. Bu duruma çok canı sıkıldı. Ailecek sessiz sakin iftar etmek varken bu şaklabanlıklara maruz kalmanın ne gereği vardı? Karısıyla oğlunun bu abartılı sevincine anlam veremiyordu. Ramazan’a bir hafta vardı. Üstüne üç gün de Ramazan, on gün yapar. On gün sonra bir adam evlerine gelecek diye bu kadar sevinmenin ne gereği vardı?

 

Reyhan listede adını gördüğü anda kafasında menüsünü oluşturmaya başlamıştı bile. Ev hanımı olduğu için fazla abartılı bir menü çıkarmaması gerekiyordu. Nihayetinde koca Hayyam Tadalır bu kadar ev hanımını listeye aldıysa ev yemeği yemek istediğindendi. Yoksa eksantrik isimli yemekleri restoranlarda her gün yiyordu. O yüzden sade ama etkili bir menü kurguladı kafasında. Kendi icat ettiği yemeklerden birini ana yemek olarak sunacaktı. Bilindik yemeklere kendi yorumunu katacaktı. O akşamı kafasında defalarca kez farklı senaryolarla oynadı. Her seferinde ünlü gurme onun yemeklerinin ne kadar güzel olduğunu söylüyor, ekranlarda izleyen milyonlar kendisine hayran kalıyor, o günden sonra restoranlardan kendisine iş teklifleri yağıyordu. Kocasının uyuşukluğunu çekmek zorunda olan bir ev hanımı değil, kendi ayakları üstünde duran güçlü bir kadın olacaktı. Konferanslara davet edilecek, genç kızlara yol gösterecekti. Ama bunun için önce ünlü gurmeyi evinde en iyi şekilde ağırlaması gerekiyordu.

 

Ramazan’ın ilk günü tüm ülke için bir dönüm noktasıydı. İnsanlar program saatini beklemekten açlığı susuzluğu unutmuşlardı. Saat 17.00’da ülkede hayat bir anda durdu. Herkes Hüner TV’yi açmış, programın ilk bölümünü izliyordu. Hayyam Tadalır ilk gün Açılış ailesinin konuğuydu. Ev hanımı Hatice Açılış, ünlü gurmeyi kapıda karşılamış, halini hatırını sorduktan sonra mutfağa almıştı. Çay kahve ikramını reddetmişti ünlü gurme, sadece yemeklerden tatmak istiyordu. Hatice Hanım bir yandan yemeklerini yaparken bir yandan da Hayyam Bey’den işin püf noktalarını dinliyordu. Ünlü gurme yemekleri her aşamasında tadıyor, neyin eksik neyin fazla olduğunu söylüyordu. Nihayetinde ortaya çıkan ürünleri de aileyle beraber iftar sofrasında yiyor, onlarla sohbet ediyordu. İzleyenler büyülenmişti. Bazı evlerde herkes programı izlemeye daldığından iftar yemeği hazırlanamamıştı. Reyhan’sa bir yandan evdekilere iftar yemeği hazırlarken diğer yandan ünlü gurmenin her hareketini dikkatle izliyor, önemli noktaları not ediyordu. Tüm programı bu şekilde izledi, ardından notlarına çalışmaya başladı. En iyisini sunması gerekiyordu.

 

Ramazan ayının ikinci günü kocası sabahtan işe gitmişti. Ertesi günün sabahında işten gelecekti. Reyhan rahat rahat menüsüne son halini verdi, alışveriş listesini hazırladı, masa düzenini kurguladı. Bugüne kadar yemek programlarında gördüklerini kendi tuttuğu notlarla birleştirmiş, kusursuz bir planlama yapmıştı. Programın ikinci bölümünü de dikkatli bir şekilde izledi. Bugün daha rahattı. Kocası evde olmadığı için oğluyla ikisine sofra hazırlayacaktı, üstelik önceki günden yemekler kaldığı için acele etmesine de gerek yoktu. İkinci bölümden de bazı notlar aldı. Ertesi güne hazırdı.

 

Ramazanların en başkasıydı. Her sene orucu nelerin bozduğunun ve zekâtın kimlere verilebileceğinin anlatıldığı iftar ve sahur programlarını kimse izlemiyordu. Bu yüzden hocaların tadı tuzu kaçmıştı. Bitse de gitsek modunda program yapıyorlardı. İftarda herkes Hayyam Tadalır’ın programını izliyordu, sahurda da tekrarını. Müthiş bir döngüye girmişlerdi. Hatta hem programı hem de tekrarını izledikten sonra, bir de internette dolaşan kesitleri izliyorlardı. Her yerde yalnızca bu program vardı. Hüner TV adeta para basıyordu. Hayyam Tadalır ülkenin açık ara en ünlü insanıydı artık. Programın yurtdışına satışı için de kanallarla görüşmeler yapılıyordu. Programın ünü ülke sınırlarını aşmıştı.

 

Üçüncü günün sabahında Reyhan erkenden uyandı. Aslında Ramazan ayında erken uyanmak pek huyu değildi ama hayatının en özel günü olduğu için normaldi. Kocası da sabah işten döndü. Reyhan’ın heyecanını görünce malum günün geldiğini hatırladı. “Ben uyuyacağım, sen de dikkat et yine tuzsuz olmasın yemekler” deyip yatak odasına uyumaya gitti. Gerçekten yemeklerinde tuz sorunu vardı Reyhan’ın. Bir türlü doğru miktarı ayarlayamazdı. Ama bugün koskoca Hayyam Tadalır her aşamada kontrol edecekti yemekleri. Bir sıkıntı varsa hemen uyarır ve düzelttirirdi. İlk iki bölümde öyle olmamış mıydı? İftarda tüm aile üyeleri hayatlarının en güzel yemeğini yediklerini söylüyorlardı. Zaten başka bir ihtimal de yoktu. Ama Reyhan o kadar güzel ve o kadar kararında yapacaktı ki Hayyam Bey onu hiç uyarmayacaktı. Hemen alışverişe gitti. Listedeki her şeyi tek tek kontrol ederek aldı. Eve döndükten yarım saat kadar sonra çekim ekibi geldi ve evin uygun yerlerine kameralarını kurdular. Reyhan en güzel kıyafetini giyerek beklemeye koyuldu. Çekim saati yaklaştıkça kalp atışları hızlanıyordu. Oğlu da okuldan gelmiş, annesinin hazırladığı kıyafetleri giyip yardım için emir bekliyordu.

 

Çekim ekibinin uyarısıyla canlı yayın başladı. Hayyam Bey’e kapının açılması ve içeri girmesiyle başlayan program, mutfakta yemeklerin yapılmasıyla devam ediyordu. Reyhan için göz kararı diye bir şey yoktu bugün. Her şeyi milimine kadar ölçüyor, yemeklere o şekilde katıyordu. Hayyam Bey her aşamada yemeklerin tadına bakıyor, her şeyin gayet iyi gittiğini söylüyordu. Oğlu salondaki masayı annesinin bir gece önce tarif ettiği şekilde kurmakla meşguldü. Kocasıysa izleyicilere iyi görünmek için yalandan bile bir yardımda bulunmuyordu. Odadan hala çıkmamıştı. Evdeki tüm telaştan uzaktı. Hayyam Bey, eşinin nerede olduğunu sorduğunda, Reyhan önceki gün, yirmi dört saat çalıştığı için uyuduğunu söylemişti. Oysa uyuyor muydu uyanık mıydı kimse bilmiyordu.

 

İftara yarım saat kala yemeklerin işi bitti. Reyhan gidip salondaki masayı kontrol etti. Kalan bir iki ufak eksiği tamamladı. Yatak odasına kocasını uyandırmaya gidecekti ki kocası salona geldi. O da karısının kendisi için hazırladığı kıyafetleri giymişti. Reyhan’ın uyarısı üzerine mutfağa gidip konuklarına hoş geldiniz dedi, ayak üstü sohbet etti. Kameraları görünce çok rahatsız olsa da bunu belli etmedi. Reyhan her ikisini de salondaki masaya davet etti. Kameralar artık oradaydı. İftara bir dakika kala çorbaları doldurdu. Ezan okununca önce hurma, sonra suyla oruçlar bozuldu. Hayyam Tadalır çorbadan övgüyle bahsederken Reyhan mağrur bir ifade takınıyor, kocasıysa anlamsız gözlerle söylenenleri dinliyordu. Diğer yemekler için de aynı diyaloglar döndü. Ancak Reyhan’ın kocasında bir huzursuzluk vardı. En sonunda Hayyam Bey’in yüzüne dikti gözlerini. Sofrada gerginlik had safhaya tırmandı bir anda.

 

-Şimdi bu yemekler için güzel mi diyorsunuz siz?

-Evet, tadı tuzu her şeyi yerinde. Ellerinize sağlık Reyhan Hanım.

-Lan nasıl tadı tuzu yerinde? Bildiğin tuzsuz bu yemekler!

Bu cümleden sonra oğluna döndü Reyhan’ın kocası:

-Sen söyle oğlum, tuzu yerinde mi bu yemeklerin Allah aşkına?

 

Çocuk bir annesinin, bir babasının, bir de konuklarının yüzüne baktı. Kimi yakacağına karar vermesi gerekiyordu. O an babasını bir yalana ezdirmemek en mantıklısı gibi göründü gözüne:

 

-Yok, tuzsuz bu yemeklerin hepsi.

Hayyam Bey şiddetle itiraz ediyordu:

-Hayır efendim, Reyhan Hanım gözümün önünde ölçüp koydu tuzu, ben de her aşamada tattım. Gayet tuzu yerinde.

Kocası giderek sinirleniyordu. Oradaki kameramanlardan birini sofraya davet etti:

-Kardeşim Allah’ın adını verdim gel bak şu yemeklerin tadına, sen söyle. Ama bak delikanlı gibi doğruyu söyleyeceksin. Gel buraya.

 

Kameraman sofraya oturdu, kenarda duran temiz çatal-kaşıklardan bir çift aldı, tatmaya başladı. Yüzündeki ifadeden yemeklerin tuzsuz olduğu anlaşılıyordu. Bir şey demesine gerek kalmadan koca konuşmaya başladı:

 

-Adamın suratının aldığı hale bakın Allah aşkına! Bildiğin tuzsuz bu yemekler. Dolandırıcı mısın lan sen? Çık git evimden, çık.

 

Kavga gürültü içinde Hayyam Tadalır’ı kovdu evinden. Reyhan bir kenarda katıla katıla ağlıyor, oğlu onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama bu mümkün değildi. Her şey hayal ettiği gibi giderken kocası olacak adam yine her şeyi berbat etmişti. Tüm Türkiye’ye rezil olmuştu.

 

Bunlar yaşanırken yayına ara vermemek gibi bir amatörlük yapan kanal büyük kayba uğradı. Bir gün öncesine kadar halkın gurmesi olan Hayyam Tadalır’ın bir sahtekâr olduğunu düşünüyordu herkes. Kanal yetkilileriyse, sahtekâr olsa bunca zamandır bu sektörde nasıl tutunabildiğini hatta zirveye çıkabildiğini sorarak iddiaları reddediyordu. Hayyam Bey sosyal medya hesaplarından tüm belgelerini, sertifikalarını paylaşarak, işinin ehli olduğunu söylüyordu. Ülkenin en çok izlenen programında böyle bir iddianın olması yetkilileri de harekete geçirdi. Televizyon Kurulu program hakkında soruşturma başlatıldığını açıkladı. Emniyet güçleri de soruşturmaya dahil edildi. O gün evde bulunan herkes tek tek ifadeye çağrıldı. Reyhan’ın ifadesinde ağlayarak yemeklerin tuzsuz olduğunu kabul etmesi üzerine oklar Hayyam Tadalır’a döndü. Tuzsuz yemeklere neden onay verdiği sorulduğunda, işin aslı ortaya çıktı.

 

Aylar önce Covid geçiren Hayyam Tadalır, aslında hastalığı bir haftada tamamıyla atlatmış ve eski gücüne dönmüştü. Ancak ciddi bir sorun vardı. Tat alma duyusu yerine gelmemişti. Bir süre doktorlara danışıp çeşitli tedaviler denemesine rağmen bir türlü düzelmemişti. En sonunda doktorlar tat alma duyusunun elbet bir gün geri geleceğini, ancak bunun ne zaman olacağını bilmediklerini söyleyince Hayyam Bey piyasadan silinmemek için bir şeyler yapması gerektiğine kanaat getirmişti. Artık eskisi gibi büyük restoranlara tadım yapması mümkün değildi, çünkü bu restoranlar birden fazla gurmeye tadım yaptırıyordu ve yapacağı bariz bir hata her şeyi ortaya çıkarabilirdi. Uzun süreli bir beyin fırtınasının ardından bu programı kurgulamıştı. Ev hanımlarının yemeklerini tadacağı yeni bir konsept oldukça risksizdi. Yemeğe neyi ne kadar kattıklarına bakarak eksiklerini söyleyebilir, direktifler verebilirdi. Zaten kocalar hep mutfağa ilgisiz, önüne ne koyarsan onu yiyen tipler oldukları için bu şekilde rahatlıkla gurmeliğini gösterebilirdi. Üstelik halk böyle bir programa büyük bir ilgi göstereceğinden ünü de artacaktı. İşler planladığı gibi giderken Reyhan Hanım’ın tuzsuz yemekleri her şeyin ortaya çıkmasına neden oldu.

 

Peki koskoca gurme, yemeğin tuzunun az olduğunu bakarak anlayamamış mıydı? Aslında yemeklere atılan tuzun miktarında bir sorun yoktu. Gerçekten herkes yemeğe bu kadar tuz atardı aşağı yukarı. Reyhan da bu kadar atmasına rağmen yemekleri hep tuzsuz oluyordu. Bunun sebebi, aylar sonra Gıda Bakanlığı’nın yayınladığı bir listeyle ortaya çıktı. Reyhan’ın fiyatının uygunluğundan ötürü tercih ettiği marka, sahte tuz üretiyordu. İçine kattıkları başka ürünler nedeniyle tuz oranı iyice düşüktü, bu yüzden normalinden daha az tat veriyordu. Yani kararında bir miktar tuz atıldığında bile tuzun tadı gelmiyordu. Reyhan da bu tatsızlığın farkındaydı, ancak gündüz kuşağında Hakan Kalpritmi’nin programında yemeklere gereğinden fazla tuz atmanın sağlığa zararlı olduğunu duyduğu için miktarını artıramıyordu. Yemekleri bu yüzden hep tuzsuzdu.

 

Üçüncü gün program yayından kaldırıldı. Artık herkes iftarda ve sahurda eskisi gibi hocaları izliyordu. Reyhan hala uyuşuk kocasıyla uğraşan bir ev hanımıydı. Hayyam Bey’se para cezasına çevrilen bir hapis cezası almış, kimsenin yerini bilmediği gizli evinde istirahatteydi. Gayrimenkullerinden gelen kira gelirleriyle geçiniyor ve ağzının tadının geri geleceği günü bekliyordu.