Osman Erkan’a Şiir Üzerine Sorular
Söyleşi

Osman Erkan’a Şiir Üzerine Sorular

Ümit Erdem

Ümit Erdem: Merhaba Osman abi. Öncelikle Holden Kitaptan çıkan “Ötesi Berisi” kitabın hayırlı olsun. Ben şiirlerini okuduğumda güncel bir şiirle karşılaşırım hep. Benimle akran şairler de seni “genç şair” olarak görürler. Şiirde bu genç kalma halini birkaç şair dışında görmek güç. Bu hevesinizi ve gençliğinizi şiiriniz ve şiirinizin bileşenleri yönünden açıklar mısınız? Osman Erkan şiire nasıl bakar, şiiri nasıl çalışır?

 

Osman Erkan: Merhaba. Teşekkür ediyorum sevgili Ümit. Kıymeti harbiyesinden emin olmadığım şiir yazma eylemi, acaba güncelin nabzında ne oranda, neliği at koşturuyor şiirim. Çokbilen davranışından arınık, şiire sahipsiz gezmelerde keyif sürdükçe ki siz bana: “genç şair”  “genç şiir” yaklaşımınız yüzümü ağartsa da bu hakkı üstüme emanet, birinden ödünç aldığım giysi olarak alabilir miyim? İzin verirsen hoş olacağım hoş. Kimi şair abartılı övgülerden, kendini görmezlikten gelenlere ateş püskürür. Boş şeyler alayına bu işler başkasına pabuç verme olsa gerek. Neye. Şiire heves yanaşmak, edebiyat tarihine artılarla kendine bir siper edinme her şair ve yazarın tozpembe düş sarmalı sayılabilir belki. Sözünüz: ‘’ Birkaç şair dışında görmek güç’’ saptamasını içeriyor ama ben fiziksel özelliklere nazik bir yaklaşım demek geçiyor içimden. Her şeye karşın, içimden geçen inan ki bu. Haddimi aşıyor bu yakıştırım. Zaten bocalayıp durmaya alışkın bir tinle kendimi suspus etmeyi kafama koymuşum be ya. Şiirin okura yön kılımsallığında radikal beğeni tezgahlamada, faydayı önceleyen algıyı sözcüklerin ışığına tutarak özerk bir gelenek inşasına evriltmek duygu ve düşünceyi sahicilik adına. Şiirle mümküne taşımak, imkansıza ramsız. Elbette şairin engin bilgisi, özgün özgür edası rastlantıların hikmetinden sual edilmez desek de şiir rastlantıdan kopmadıkça şiirin hızı kesilmez. Rastlantılar şükretmeli şairin sezgi gücü. Şiire nasıl mı bakmalı; şiirden icazet (kurgudan) alaraktan bakma eylemini deneyimin gökteki kuyuların ta dibine zerk etmek.

 

Bakmak bir deneyse “Göğe bakalım”

 

Ümit Erdem: İlk kitabınız 1995’te çıktı. Tabii ki bir şiir kitabı belli bir yığılmanın toplamıdır. 90’lı yıllardaki şiir birikiminizden günümüze sıkı şiirler vererek geldiniz. Sizi hep şiirlerinizden tanıdık. Bir şairin hayatı şiirine ne kadar yakın kestirmek güç fakat bu analoji de şiiri okumada bir imkan sunar. Osman Erkan bu anlamda kendi kişisel tarihi ile şiirinin tarihindeki koşutlukları, tersleşmeleri ya da çakışmaları nasıl değerlendirir? Şiirle ilişiğiniz ne zaman başladı? Şiir geçmişiniz ya da bugününüzle ilgili olarak unutamadığınız/unutamayacağınız anlar/anılar var mıdır?

 

Osman Erkan: Evet evet. Bir yığılma manzumesi. İlk kitabımsa çok cılız/zayıftı. Sonrasında pişmeye kanat açtım kendimce. (Bu arada söyleyeyim, tam 10 yıl hiç şiir yazmamışlığım var.) Ömürden boşluğa gönderilen bir çelenk diyelim. Şık, sıkıdan sıkıya sıkı durulu şiirler yazmak güzel. Okurla buluşması, okurun takibine muhataplığı her yazar-şair ister tabii. Dilin iktidarına hamallık yapan şair!! Kendi kişisel tarihine hiç umulmadık zamanlarda özgün, kalıcı bir öfke abidesi kesilebilir şiiriyle. Yaşanmazı yaşanılır kılma şiir aracılığıyla, zıtlığın cennetinde hakikatle barışık doğrunun cehenneminde insani ipuçlarını kurtarmak baskın erk dilinden, niyetinden. Şiirle sahi tanışma candaşlığım: Ortaokuldayken şehir kütüphanesinde Cervantes’in Donkişot kitabını okuyunca başlamış oldu. O yaşta benim işim gücüm hayal ile sıkı fıkıydı. İyiliğin ölümsüzlüğüne, kötülüğün ölümlülüğüne inanıyordum. Şiir ve hayali kendime bir baht görme yanılsamasına teslim! Ehh, sonra çuvalladım. İnsan kendini tanıyamaz, kendini anlatamaz hakikatin diliyle. Neyse! Yaş ilerledikçe bir sarıldım bir sarıldım şiire boş kürek çekerek. Derken Ticaret Lisesi’nde okurken o zaman Ankara’da çıkan Yeni Tanin gazetesinin sanat sayfasında ilk şiirim (Boş Sokak) yayımlandı, değme keyfime değme halimi unutmuyorum. Şiirle insan dünyayı dahi tanır. Daha iyi sorgular.

 

Ümit Erdem: “Bende Hüzün Şeker Nasıl Öyle” kitabınızdan başlayarak dikkatimi çeken bir eleştirel toplum okuması bulunmakta şiirlerinizde. Bazen şairler ve aydınlar üzerinden de sivri göndermeler var. Şair/aydın üzerinden gelişen bu eleştirinin yasa/devlete karşı oportünist pozisyonla ilgisi var sanırım. Şairlerin veya sanatçıların tahakküm aygıtlarıyla aralarındaki makas kapandı mı sizce? Ya da bu makas her daim açık mı olmalı? Ya da devlete yaslanan şiirden kopmuş sayılır mı?

 

Osman Erkan: Bir yere bağlanma, oradan kopma düşünmenin kutsal yalnızlığında türetik evcil, vahşi doğa diline bürünen şiir dili. Alışılmışı eskitmek, açık olanın kapalıda imalarla uç açıcı söyleyiş zengini dizeler yanlış kurallarını yıkıyor düpedüz. Görülmüştür toplumlarca. Ve gerek sözlü gerek yazılı edebiyatta; bizim için acı çekenler, bizim için hapis yatanlar, yakılanlar bizim içindi. Mutlu oldukları, huzur bulduklarının birer suretiydik; şiirde, romanda, müzikte, resimde, diğer bütün sanat dallarında. Bu meyanda devlet ise tam bir fırsatçı makasıdır sanat karşıtı. Yasak, inkar, ramcılık mühendisliği, ötekileştir kurnazı.  Bireyi 1-kayırma 2- günah keçisi ilan etmede kusursuz çalıştırır özünü. Makasını varsılların ellerine teslim etmek mecburiyetindedir, aksi halde o makasla devletin kefenini biçebilir rahatlıkla!

 

Ümit Erdem: Politik şiirin ne olduğu, nasıl yapılabileceği ile ilgili farklı tutumlar mevcut. Kimi sosyopolitik göndermelerle, kimi dil üzerinden, kimi de kopuşlarla geleneği yıpratarak mümkün olabileceğini düşünür. Hatta politikanın sanata ve şiire içkin olduğunu söyleyenler de bulunmakta. Şiir ve politikayı şiirinizde nasıl yakıştırıyorsunuz? Size göre şiirdeki politiklik nasıl şekillenir?

 

Osman Erkan: Saf, yalın, açık şiir desek, suya sabuna dokunmasız şiir desek de yazılan bütün şiirler ideolojiktir. Dünya görüşü, kapladığı alan, yaşam biçimi dahil politik. İdeolojinin tarifine bakılsa sözlükte bugün gibi açıkça görülür. Şiirin öğelerinden bağımsız olamaz. Göndermesiz, gösteren, gösterilen aynı kapıyı işaret eder. Aksine şiir stabil nesne, değişmesiz bir gelenek masalına dönüşür, felsefesiz şiir kullanımdan tasını tarağını toplar, insan düşünceden tepetaklak düşmüş olur. Dil üzerinde bir kopuşu tetikleyerek daha iyiye daha güzele yolcular yeni modaları.  Yeni farklı kavrayış adalarını çoğaltır şiir.

 

Ümit Erdem: Şiirlerinizi okuduğumuzda geniş bir kütüphane/ söz dağarcığı bulunmakta. Bu söz hazinesi hayatınıza etki etmiş kavramlar, ifadeler mi yoksa şiirinizde yarattığınız gerçeğin teknik imkanı olarak mı görülmeli? Dağlarca’nın “Ne kurtarsam/o benim” dediği şiiriniz için söylenebilir mi?

 

Osman Erkan: Has şiir; dilim buysa bu o kadar gerisini okur algısına havale edebilecek esnekliğinde mi, şairin bunu kestirmesi zor. Söz yörüngesinde dallanıp budaklanan her kavramın şiirin derinliğine cevaz vermesi çoklu çağrışımların bir arada kaynaşım kuvvetinin netleşmesine bağlı. İyi bir şiirin derin çağrışım eşiğini şiir tasvirine de el verecek konum içermeli. Şiir kurucu, karma bir imgede grift anlam katmanlarını okura hissettirmeli, diyorum. Dize dizeye farklı lirik renklerin tadını sunmalı. Yoğun bir boğuşma her sözcükle. İtiraz soluğunu kışkırtarak nesneler teninde bir yapboz sarmalında şair kendini arafta tutarak   şiirin yangın çıkardığını haykırmalı cennet ve cehennem yaratıcılarına karşı. İsyankar. “Ne koparsam/” şiirindir demek üzere.

 

“O benim” yerine diyesim: o, o sensin işte.

 

Ümit Erdem: Karayazı dergisi zamanında Adana’da verimli bir ortam vardı zannımca. Karayazı kapandıktan sonra bu toplanmalar azaldı mı? Bunun dışında taşrada yazılan şiirle ilgili neler söyleyebilirsiniz? İkinci Yeni ve Garip İstanbul merkezli edebiyat tekelini yıpratmıştı. Hatta 2000’lerden sonra Adana, Konya gibi şehirlerde sıkı işler çıktı, ne dersiniz?

 

Osman Erkan: Adana’mızda iyiden iyiye farklı bir dergiydi Karayazı. Burada Cuma Duymaz ve Ersun Çıplak’ın kulaklarını çınlatsın bu yazı. Sağlam, iyi şiirlerin yer tuttuğu bu dergide hiç komplekse saplanmadan, isme değil şiirin adaletine inanarak daha çok genç şairler şiirlerini rahatlıkla yayımlatabiliyordu. Konya’da bilindiği üzere Ücra dergisi de farklı, sıkı, deneysel, görsel şiiri daha etkin edebiyat olarak edebiyat ortamına başarılı bir şekilde sunmuş idi. Siz dahil birkaç şairin şiir kitaplarını bastı Heterotopya Yayınları. Sevgili Murat Üstübal’ın emeği yadsınamaz. Belki yukarıda taşra ile merkezi birbirlerine yaklaştırma-kaynaştırma girişimiydi. 2000’lerden sonra yavaş yavaş merkez İstanbul olmaktan çıkıyordu. Teknolojinin olanakları, online yayım vb. gelişmeler genç şairlerimizin zoru başarma, yeni bir şiir geleneğinin oluşmasına şiir yazarak katılmaları şiirimiz adına çok önemli kazançtır.