Beden, sanatın varoluşundan beri sanatçıların elinde en önemli sanatsal ifade aracı olmuştur. Gerek resimde gerek heykelde gerekse alternatif tüm sanat türlerinde verilmek istenen sanatsal problemin ifadesine yönelik ilk başvurulan alan, bedenin temsili olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllardan başlayarak sanatta estetikten ziyade toplumsal sorunların ve kavramların ele alındığı bir döneme girilmiştir. Sanatın ve sanatçının kutsallığının, üst sınıflar tarafından geçerli kabul edilen ve yüceltilen estetik değerlerin eleştirisine yönelik bir sanat biçimi, bu dönemin postmodern algısını tanımlayıcı niteliktedir. Postmodern dönemde görsel sanatlar içinde meydana gelen performans sanatları ve sanatçının anlatım aracı olarak beden konularına odaklanılmış, bedenin performans sanatlarının en etkili sanatsal malzemesi oluşunun nedenlerine ışık tutmak araştırmanın genel amacını oluşturmuştur. Performans sanatlarında sanatçıların, bir anlatım aracı olarak beden olgusunu ele alışını objektif biçimde yansıtacak düzeydedir.
PERFORMANS SANATININ DOĞUŞU
ORLAN
Bedeni üzerinde çalışmalar yapan Fransız sanatçı Orlan, performanslarıyla izleyiciye endişe verir. Kendi yüzü üzerinde pek çok değişiklik yapmıştır ve bunun yanı sıra görsel sanatlarda teknolojinin yenilikçi kullanımını kapsar. 1990’lardaki ünlü cerrahi performanslarından bu yana, genetik ve biyolojik deneyler, yapay zekâ ve robotik yoluyla sanatın, bilimin, mühendisliğin sınırlarında çalışarak sürekli olarak teknoloji ile deneyler yapmıştır. Bir performansı şu şekildedir:
BAİSER DE ARTİSTE (SANATÇININ ÖPÜCÜĞÜ)
Orlan, bu cesaretli çalışmasında kendi vücudunun fotoğrafını çekip çıkartır ve bir kıyafet gibi giyer. Uluslararası bir fuarda bunu sunar. Bir kişi sanatçının göğüsleri arasına 5F’lik bir madeni para atar ve bu, sanatçının kasıkları arasına yerleştirdiği toplama kutusuna düşer. Orlan ise bu kişiyi öper. Çalışma öyle bir skandala sebebiyet verir ki Orlan, öğretmenlik görevinden alınır.
Daha bu şekilde birçok çalışması mevcuttur. Kısaca bir tanesinden daha bahsetmek istiyorum: Bir başka çalışması teknolojiyi ve demir materyallerden kendine benzer bir robot yapar.
Robotun baş kısmına kendi yüzünün hatta kafasının direk maketini yerleştirir. İçine de kendi sesinin kayıtlı olduğu bir ses kayıt cihazı yerleştirir. Çalışmalarında genellikle de kendi yüzü üzerinde estetik ameliyatlar yaparak değişimler yapar, bunları da performans diye sunar.
Beden fiziksel olarak hayata, içgüdülerine ve kendisine hapsolmuş durumdadır. Her insan kendi bedeninin içerisinde hapsedilmiş şekilde yaşamaktadır. Dış dünyayla etkileşime geçebilmemizi sağlayan birincil şey ise bedenin kendisidir. Yaşanan her şeyi de bedenin üzerinden anlatmak kadar açık bir yol yoktur. Her sanatçı gibi o da kendi tarzında ifade etmiştir.
Yani şöyle düşünülebilir, nasıl ki bir yazar şiirler, romanlar yazarak duygularını ifade ediyor, bir müzisyen beste yazarak, bir ressam tuvale aktararak yapıyorsa performans sanatçıları da bu şekilde bir yöntem uygulamışlardır. Belki de gerçekten bazı şeyleri insanların anlamasını sağlamak, karşı tarafa duyguları hissettirebilmek için böyle bir çözüm buldular. Çünkü bazı şeyler düz anlatımla olmuyor. Hepsinin çalışmaları bir amaç doğrultusunda gerçekleşiyor ve bunu topluma aktarmak için farklı yöntemler kullanmışlardır. Bunun için galeri gibi belirli ve kapalı mekânlara da ihtiyaç duyulmazken izleyiciye, yapıldığı anda doğrudan ulaşan performanslar farklı disiplin ve her türlü malzemeden de faydalanmaktadır. Sanat malzemesi olarak canlı bir bedeni kullanmak; verilmek istenen mesajın daha anlamlı ve daha sorgulanabilir olmasını sağlamış ve aslında bedene uzun zamandır biçilmiş kodlamalar ve adlandırmalara karşı büyük bir karşı çıkış gösterilmiştir. Bedeni olduğu gibi ve sahip olduğu iyi veya kötü her haliyle ortaya koyan performans sanatı, bedenin her türlü açıdan en doğal ve gerçek haliyle gösterilmesini sağlamıştır. Hayattaki beden ne ise sanattaki de onunla bütünleşmektedir artık. Elbette beden sadece orada kendisi olarak değil bir başka şeyin imgesi haline gelmiş şekilde de konumlanabilir. Ama yine öncelikle kendi üzerinden kendi yaşadığı şeyler üzerinden konumlanmaktadır.
MARİNA ABRAMOVİC
Bir diğer performans sanatçısı ise Marina Abramovic, performanslarıyla fiziksel ve zihinsel potansiyelinin sınırlarını zorlayan ve araştıran bir sanatçıdır. 1975’te sanatçı hem özel hayatını hem de sanat hayatını paylaşacağı Ulay ile tanışır. Bazı kaynaklara göre 14, bazılarına göre 20 sene boyunca beraber çalışıp beraber yaşamışlardır. Her insanın hayatında olduğu gibi Abromavic’in de hayatında yaşadığı zorluklar olmuştur. Yıllarca izin almak için uğraştıkları performansı gerçekleştirmek için fırsat buluyorlar ama ufak bir sorun çıkar. Marina, Ulay’ın kendisini aldattığını öğreniyor üstelik karşı tarafında hamile olduğunu öğreniyor. Evet, belki bir kadının en zor anıydı. Kendi fikrimce biz sanatçılar, yaşadığımız kötü ya da iyi duyguları, iç dünyamızdaki düşüncelerle eserlerimize veya çalışmalarımıza yansıtırız. Belki de arkada yatan, bizi tetikleyen de yaşadıklarımızdı, yeteneklerimizden öte. Marina ve Ulay bu durumdan dolayı ilişkilerini bitirme kararı alırlar. Ancak sevgi o kadar güçlü bir bağdır ki böyle bir durumda bile ayrılıklarını ruhani bir yolculukla yapmak istiyorlar. İki sevgili, Çin Seddi’nin başlangıç ve bitiş noktalarına giderek ortada buluşma düşüncesi içinde ayrılırlar. Çin Seddi’nin uzunluğu 21.196 kilometredir. Günlerce, kilometrelerce süren yolculuktan sonra ortada buluşuyorlar. Son kez sarılıyorlar ve ayrılıyorlar. Böylelikle de beraber yaptıkları son çalışma oluyor. Çin Seddi’ndeki yürüyüş de Marina’nın performansıydı.
Marina’nın başka bir çalışması da farklı materyaller (bıçak, silah, tüy, kalem, gül…) getirir bir masaya yerleştirir. Kendisi sahnede durup izleyicilerin serbest olduklarını, istedikleri materyalleri bedeni üzerinde kullanabileceklerini söylemiştir. Altı saat süren bu çalışmada
Abramovic, hiçbir şekilde hareket etmeden durmuştur. Bu altı saat içinde birçok şeye maruz kalmıştır. İlk başlarda insanlar sakince kadının yüzünü, bedenini okşamışlardır, gül uzatmışlar vs. Daha sonra ise insanlar karşı tarafın gerçekten sessizliği karşısında şiddete başvurmaya başlamışlardır. Gerçek hayatımızda da bu böyledir ya bir şeye sessiz kalırsan ezilen, üzülen sen olursun meselesi. Kadının vücudunu bıçakla çizikler atmaya başlamışlar, kimisi tokat atmış vs. Marina, buna dayanamamış olmalı ve gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştır. İzleyicilerden bir kadın koşarak gelir hem bu duruma durun der hem de Marina’nın gözyaşlarını siler. Sonrasında kıyafetleri giydirilip hastaneye götürülür.
20.yüzyıl itibariyle birçok sanat akımıyla beraber ortaya çıkan ve yenilik getiren performans sanatının çağdaş sanattaki yeri çok önemlidir. Bu akımların çıkma sebebi yeni bir şey yaratma veyahut olan bir şeyleri daha da güzelleştirmektir. Performans sanatı bir akım değildir. Her şeyden önce bir sanat yapma biçimi, klasik sanata karşı bir tutumdur. Performans sanatının en büyük amacı sanatın özgürlüğüdür. Bu nedenle sınırlandırılmış, kuralları olan bir sanat tutumu olarak nitelendirilmemelidir. Bu, performans sanatından daha çok toplumsal bir deneye dönüşmüştür, çalışma esnasında çoğunluğun birbirinden cesaret alarak içindeki kötülüğü kolayca ortaya çıkarabilmelerine karşın bu durumdan rahatsız olan iyi niyetli kişilerin aynı dayanışma cesareti göstermemesinin ya da bu konuda geç kalmalarının nelere sebebiyet verileceğini gözler önüne sermiş oldular. Ve bu çalışmada performans sanatının yanı sıra çağdaş sanat da önemli bir yere sahip olmuştur. Genel anlamda bakıldığında gerçekten cesaret isteyen bir akımdır. Normal bir eser ortaya konulmuyor, elle tutulamaz sadece anlık. Orlan’a estetik ameliyatlar yapılırken sanatçının hem videoya alması hem de ameliyat esnasında kitap okuması şaşırtıcı, ilgi çekici. Türk sanatçısı olan Nezaket Ekici’nin, sahnede ayaklarını yere vurarak havada elmaları ağzıyla ısırması veyahut koparmaya çalışması. Performans sanatını diğer sanatlardan ayıran özelliği bunlardır ya da farklı kılan!