Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Zamansız Bir Türkiye Hicviyesi
Tiyatro

Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Zamansız Bir Türkiye Hicviyesi

Hatice Akalın

Giriş

Bazı romanlar, yazıldıkları toplumun çeşitli hallerini aynalamaları bağlamında özel metinler olarak görülürler. Bence, Saatleri Ayarlama Enstitüsü de Türk edebiyatı için böyle bir roman. Edebiyatımızın en özel kalemlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bu romanı, katmanlı yapısı ve karakterlerinin temsil özellikleri bakımından bu güne kadar birçok yazıya konu olmuştur. Biz ise bu yazımızda üzerine onlarca makale yazılan bu romanı sil baştan incelemek gibi bir işe girişmeyecek, romanın tiyatro yönetmeni Serdar Biliş’in rejisi ile sahneye uyarlanan tiyatro uyarlaması hakkında gözlemlerimizi paylaşmaya gayret edeceğiz. Bunu yaparken de Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının genel yapısı ve karakterlerinin oyunda nasıl karşılık bulduğuna da değinmeye çalışacağız.

 

Romanı, tiyatroya uyarlanmış halini izlemeden önce tekrar okumam gerektiğini düşündüm ve Storytel uygulamasından sesli kitap olarak dinleyebileceğimi de fark ettim. Bu tesadüf metne başka bir açıdan bakabilme şansını bana bahşetti. Roman, uygulamada tiyatro sanatçısı Murat Eken tarafından seslendirilmişti ve ben romanın teatral yönünün ne kadar güçlü olduğunu dinlerken fark ettim. Romana dair araştırma yapmaya devam ederken de Tanpınar’ın aslında eseri önce tiyatro olarak yazmayı planladığını, sonradan roman formuna evirdiğini oyunun yönetmeni Serdar Biliş’ten öğrendim. Metni dinlemeyi bitirdiğimde ise yazara hayranlığım bir kat daha arttı. Ahmet Hamdi Tanpınar; romancı, hikâyeci, şair, edebiyat tarihçiliği gibi bir sürü vasfı kişiliğinde barındıran bir sanatçı. Yazarın farklı türdeki eserlerini okuduğumuzda aslında benzer meseleleri farklı türlerin anlatım imkânlarından yararlanarak deşmeyi sevdiğini görüyoruz. Saatleri Ayarlama Enstitüsü de bu bağlamda değerlendirilecek olursa Tanpınar romanda ana karakter Hayri İrdal üzerinden Doğu ile Batı arasında sıkışıp kalmış, gelenekle bağını koparamamış fakat yeniye de uyumlanamamış bir Türkiye panoraması sunuyor diyebiliriz.

 

Romana Sığamayan Bir Karakter: Hayri İrdal

Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının ana karakteri Hayri İrdal, okurken/ izlerken kişiyi çeşitli duygulara sürükleyen biri. Romanın geneline hâkim olan eşikte olma hali en çok Hayri İrdal üzerinde yoğunlaşıyor diyebiliriz. Çünkü karakterimiz ne geçmişinden kopabilen ne de yeni hayatına uyumlanabilen biri. Böylesi bir karakterin – romanın katmanlı yapısı da hesaba katılırsa- tiyatro sahnesine nasıl uyarlanacağını, oyunun haberini aldığımdan beri merak ediyordum. Yönetmen Serdar Biliş’in daha önce rejisini üstlendiği oyunları araştırıp bu temsillere dair övgüleri okuduğumda ise yönetmene güvenmem gerektiğine karar verdim. Oyunu izlemeye içimde bir tedirginlikle gitsem de hem metnin dönüştüğü hal hem de Serkan Keskin’in performansı beni çok etkiledi. Her daim sanatın bir bütün olduğunu düşünenlerden oldum, fakat Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü sahnede izlediğimde bu fikrim bir kez daha perçinlendi. Böylesi çetin bir metin, tek kişilik bir oyun halinde hem de dört başı mamur bir şekilde temsil edilince büyük bir mutluluk hissettim.

 

Sinema ve tiyatroda yaptıklarını hep heyecanla takip ettiğim Serkan Keskin, bu oyunla bence kariyerinde yeni bir merhaleye girmiş. Bıçak sırtı denilebilecek bir metni tek kişilik bir performans halinde seyirciye sunabilmek çok zorlu bir iş. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, şahıs kadrosu geniş bir roman. Bu açıdan bakıldığında tek bir oyuncunun altından kalkacağı bir iş değilmiş gibi geliyor kulağa. Bir röportajında, bu oyunda yaklaşık 50 kişiyi canlandırdığını söylüyor Serkan Keskin.[1] Katmanlı bir anlatıma ve kalabalık bir şahıs kadrosuna sahip bir romanı sahneye uyarlama konusunda hem oyuncunun hem de yönetmen Serdar Biliş’in tüm bu handikapları devre dışı bırakmayı başarabildiğini söyleyebiliriz.

 

Oyunu izlemeye gittiğimde, daha önce deneyimlemediğim bir sahne düzeni ve teknik destek imkânlarıyla karşılaştım diyebilirim. Sahneye konulan dev bir ekran aracılığıyla, roman karakterlerinin bazılarına ait görüntüler ve ana karakterimiz Hayri İrdal’ın hayatının çeşitli evrelerinde yaşadığı olaylar izleyiciye aktarılıyor. Bu görsel destek elbette ki oyunun anlatımı açısından yönetmenin elini güçlendiriyor fakat burada dikkat edilmesi gereken başka bir unsur devreye giriyor: senkronizasyon. Oyunda benim en çok etkilendiğim şey, sahnede bir yandan Serkan Keskin’in performansı devam ederken bir yandan da ekrandan görüntülerin akmaya devam etmesi. Bu teknik ayrıntının kusursuz işleyebilmesi, bu oyun için kritik öneme sahip. Tanpınar’ın, zamanın bölünemezliği üzerine düşüncelerini de göz önünde bulundurursak bu zamansal uyum, oyunun seyircideki etkisini oldukça arttırıyor. Seyirci, önce romanın en güçlü karakterlerinden biri olan Seyit Lütfullah’ı ekranda görüyor ve tanıyor. Sonraysa sahnede performansına devam eden Serkan Keskin( Hayri İrdal), ekrandaki karakterimiz Seyit Lütfullah ile -sanki aynı mekânı ve zamanı paylaşırmışçasına- diyalog kurmaya devam ediyor. Bu durum romanın belki de 10’u aşkın karakteri için tekrar ediyor.

 

Oyunun bir diğer teknik ayrıntısına değinecek olursak sahnedeki raylı sistem aracılığıyla oyun boyunca sahneye gelen aksesuar ve mobilyalardan bahsetmeden edemeyiz. Romanı okuyanlar hatırlayacaktır, özellikle Hayri İrdal’ın çocukluğunda evinde bulunan ve Mübarek adıyla anılan bir ayaklı saat var. Oyunda bu saat olmak üzere kanepe, yatak, sallanan at, kayık gibi birçok mobilya/aksesuar raylı sistem ile sahneye geliyor; oyundaki temsil sırası geçince yine aynı sistemle sahne arkasına doğru yollanıyor. Bunun yanı sıra bir meddah çevikliği ile de Serkan Keskin sahnede büründüğü karakterlere ait kıyafet ve aksesuarları giyip çıkartıyor, tipten tipe bürünüyor. Bir Hayri İrdal oluyor, bir Hayri’nin halası Zarife oluyor, bir romanda Hayri’yi psikanaliz açıdan inceleyen Dr. Ramiz oluyor. Sanatçının bu çoklu performansı da düşünüldüğünde hem sinemanın hem de tiyatronun imkânlarından yararlanılarak ortaya çıkan bu temsil alkışı hak ediyor. Okunması kolay diyemeyeceğimiz Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün cesur bir tercihle yukarıda anlattığım formda tiyatro seyircisine sunulmuş olması, çok zor olduğu su götürmez bir gerçek. Fakat yönetmen Serdar Biliş bunun üstesinden gelmiş diyebilirim.

 

Oyunda roman metnine sadık kalındığı göz önünde bulundurulduğunda yönetmenin yazarın yaratmak istediği evreni benimseyip, bunu dokusunu çok bozmadan sahneye yansıtma gayretinde bulunduğunu belirtmeliyim. Serdar Biliş, romana dair, “Okuyucusu ile bu denli oyunbaz bir ilişki kuran bu romanın sahnede seyirci ile de derin bir bağ kuracağını hissettim,”[2] diyor. Bu bağlamda roman anlatıcısı Hayri İrdal’ın roman/oyundaki oyunbaz tavrını biraz deşmek isterim. Ana karakterimiz oyunda birbirinden farklı toplumsal grup içerisinde bulunuyor, bu grupların içerisinde yer almaktan bazen mutlu olmasa da bu cendereden çıkmak için de bir mücadele vermiyor. Edebiyat tarihçisi Berna Moran’ın romana dair incelemesinde değindiği gibi[3] Hayri İrdal tüm yaşananlar karşısında saf derun biri midir yoksa tüm yaşananlarda onun da payı var mıdır? Mizahi ögelerin ağır bastığı metinde/oyunda yazar Hayri İrdal’a dair bu iki fikir arasında gidip gelmemizi özellikle ister gibidir. Yani diyebiliriz ki asıl oyunbaz olan Tanpınar’ın kendisidir. Bazı sahnelerde Hayri’nin sadece bir seyirci olduğuna ikna eder bizi, bazen de tüm bu kokuşmuşluğa ve mantık dışılığa çanak tuttuğu için onu da suçlamamızı ister.

 

Buna ek olarak yönetmen Serdar Biliş, Hayri İrdal için “everyman”[4] benzetmesi yapıyor. “Hayri, bir “everyman” figürü. Hayri biraz hepimiz, hepimiz biraz Hayri’yiz. Ve Hayri geçmişini bir film şeridi gibi hatırlarken, hayatına girmiş bütün şahsiyetleri canlandırıyor ya da bütün o şahsiyetler onun zihninde ve bedeninde tekrar canlanıyor.” [5] Yönetmenin de altını çizdiği gibi yazar, Hayri İrdal aracılığıyla bireyselden toplumsala evrilen eleştirilerini bize sunuyor. Yani romanda yer alan mizah ve hiciv oyunda da kendini göstermeye devam ediyor. Bir sahnede Hayri İrdal’ın düştüğü durumları izlerken güleriz fakat bu güldürünün geri planında topluma dair hiciv de yer almaktadır. Tanzimat’tan Cumhuriyet’in ilk yıllarına değin kabuk değiştiren, kimlik arayışı içerisinde olan Türk toplumunun bocalamalarını oyun karakterleri üzerinden görürüz. Bu yönleriyle onlar sadece kendi kaderlerini yaşayan, talihlerinin onları sürüklediği konumdan yakınan kişiler değil Türk toplumunda benzeri çokça görülen temsillerdir.

 

Sonuç

Yarattığı karakterler ve romanın genel atmosferi düşünüldüğünde edebiyatımızda özel bir yere sahip olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün böylesi bir temsille tiyatro sahnesinde yerini alması büyük bir mutluluk. Oyunun hem yurt dışında hem de yurt içinde nice sahnede sahnelenmesini diliyor, başta Serdar Biliş ve Serkan Keskin olmak üzere, sahne önü ve sahne arkasındaki tüm ekip üyelerini tebrik ediyorum. Asıl olanın güzellik olduğunu, sanat dallarının ise bu güzelliğin sadece formunu değiştirmeyi kendine düstur edinmesi gerektiğini bize bir kez daha bize hatırlattıkları için teşekkür ediyorum. Okuyucusunun ve izleyicisinin bol olması dileğiyle!

 

 

                                                                          

[1] https://www.youtube.com/watch?v=sxhuHYzm53I

[2] https://dadanizm.com/saatleri-ayarlama-enstitusu-tiyatro-serdar-bilis-roportaj/

[3] Moran Berna, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış- 1 , İletişim Yayınları, İstanbul, sayfa 297- 322

[4] İngilizce’de :herhangi biri, sokaktaki adam, halktan biri

[5] https://dadanizm.com/saatleri-ayarlama-enstitusu-tiyatro-serdar-bilis-roportaj/