Tesadüfen bir kitap okuyup yazarının peşine düştünüz mü hiç?
Ben düştüm! Hem de her kitabını okuduğumda etkisinden çıkamadığım hayatların, acıyla yoğrulup direnen insanların içine düştüm. Engerek kitabını bir arkadaşım tatilde okumuş ve “Bunu mutlaka okumalısın” diyerek bana hediye etmişti. Bir solukta okuduğumda adını hiç duymadığım yazarı merak ettim.
Engerek siyasetin içinden bir tiplemeyi açık seçik bir şekilde resimlerken, bağımsızlığımızın nasıl yönetildiğini da hissettiren bir eser, yazarın sözleriyle gerçekten: “Korkunç Bir Peri Masalı.”
Uzun süre etkisinde kaldım altını çizdiğim yerleri tekrar tekrar okudum. Birçok kişiye kitabı hediye ettim.
Araştırınca, yazarın onlarca öyküsü, romanı, şiirleri ve çevirileri olduğunu öğrendim. Ve bunların Engerek‘ten çok faklı olduğunu gördüm. Tanımakta geç kaldığım için üzülürken bir an önce tanışmak için kendisine ulaştım. Tanışmadan önce bulabildiğim diğer kitaplarını da alıp okudum.
Kiminde ağlarken, kiminde o karakterlerin etrafımızda ne çok olduğunu düşündüm. Kimi yaşamları Engerek‘te, kimini Aşağıdakiler ‘de kimini de Ölümün Ağzı‘nda yaşadım. Pansiyon Huzur‘da Beyoğlu sokaklarını dolaştım. Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi‘nde bir sürgünün hikâyesini yaşadım. Son Bahçeler’de “hüzün deyip geçme öyle, doyum olmuyor bazısına” sözlerine takılıp kaldım. Fareyi Öldürmek kitabında şair tarafını da görerek “Her şey gibi sevmek de zaman işidir” sözlerinin derinliğine daldım.
Her maden kazası haberinde, ölümün ağzına kadar gidip geldim!
Çok değil bir buçuk saat mesafede sessiz sakin Muğla’nın cennet köşelerinden birinde yaşadığını öğrendiğimde mutluluğumu anlatamam.
Tanıştık, sevgili eşi Özden Hanım bir eğitimci. Sakin huzurlu, sevgi dolu ve insana hasret güzel bir tanışma ve sohbet sonrası iletişimimiz devam etti.
Evine ilk ziyaretimizi yaptığımızda, ayrılırken bize “Beni unutmayın” dediğinde, “Asla unutmayacağız” dedik ve elini öptük. Hiç unutmadık, uygun olduğu zamanlarda ziyaret ettik. Telefonla konuştuk, mutlaka mesajlarıma uzun uzun yanıtlar verdi. Deneme yazılarımı okurken beni yüreklendiren sözleriyle güç verdi.
Bir keresinde İrfan Yalçın’a bir öykü denememden bahsettim, ilgilendi okuyabileceğini söyledi sonra gündemimiz olmadı. Bir gün “Engerek romanını yazarken korkmadınız mı?” diye sorduğumda benim bir öykü denememi hatırlatarak “Sen yazarken korkuyor musun?” diye sordu. Bu da bana ders oldu.
Memleketi Zonguldak’a olan sevdasını ve özlemini İçimdeki Zonguldak kitabında öyle derin ve içten anlatmış ki bu duygusunu “En ağır işçisi Türkiye’min/ sisler ve sirenler şehri Zonguldak” dizeleriyle başlayıp, ” Seni çoğaltıyorum içimde, sana saklanıyorum” diye bitiriyor.
Kitabın her satırında Zonguldak tarihini birlikte yaşadım.
Özden Hanım sohbetlerinin birinde “Ben ölürsem senin çok sevenin var İrfan, hiç yalnız kalmazsın,” demiş; İrfan Yalçın bu, hüzünleri sever ama dağıtmasını da bilir yanıtında: “Öyle düşünme Özden, bak Fethiye de Ebru var.”
22 Nisan’da doğum gününde telefonla aradığımda havalar güzel olduğunda beklediğini söyledi. Sözleştik ilk fırsatta ziyaretine gidecektik. Ancak çok güzel bir hava da o bizi bırakıp gitti. Onu yolcu ettikten sonra, Sisler İçinde şiir kitabını alıp bir daha okudum.
Giden tüm canlarımızı; “Işıklar içinde uyuyun,” diye uğurlarken asıl sisler içinde kalan bizleriz.
İrfan Yalçın anısına saygıyla.
AH ÖLÜM
Özden’e
Belki ben de ölürüm kendimden uzak bir yerde,
Belki sen gelmezsin, akşam olur.
Birden kar başlamıştır sanki, götürürler.
Gözlerim ve saçlarım gitmek istemeseler de.
Bilmem nasıl olur, kitaplarım üşür en çok.
Kedim ve çiçeklerim beni bekler bahçede.
O anılar ki, vurulan kuşların tüyleri
Nereye dökülür kim bilir ben gidince?
Belki ben de ölürüm kendimden uzak bir yerde,
Belki sen gelirsin, akşam olur.
İrfan Yalçın