Var
Öykü

Var

Alper Beşe

Bileğimde titreşim, kulağımda sinyal sesi. Çağırıldığımı anlamam biraz sürüyor uyku sersemi. Odamın kapısında duraksıyorum. Renkleri yutma konusunda siyahın günahını almışlar. Ekranın beyaz ışığı kendisinden başka şeyi görmeme izin vermiyor. Gözlerim odak ayarını tamamlayınca çocukluğumla gençliğimi sırtları bana dönük, ekrandaki devinimsiz görüntüye bakarak fısıldaşırken görüyorum. Seslerinin alçaklığından mı, arada yarım yamalak seçtiğim, belki de benzettiğim bir iki sözcük dışında bilmediğim bir dili konuştuklarından mı, anlamıyorum dediklerini. “Gelebildin” diyor yakasında kırmızı kurdele olanı, uzun saçlısı aralarına sığacağım kadar diğerinden uzaklaşarak, “İzle bakalım”. Sözlerinin üstüne çevirmen seslendirmesi biniyor. Ya da gözlerimin alıştığı ortama kulaklarım henüz uyumlanamadı. Camdaki imge kıpırdamaya başlıyor. Saniyesi saniyesine anımsıyorum filmde olan biteni. Sonrasını da. Ben adımımı atacağım anda donuyor resim. İkisi de yanlış yöne yöneldiğimi söylüyor.

Ama yerine onerdikleri hem benimkinden hem birbirlerininkinden çok uzak.