Woody Allen’ın Küçük Ama Özgün Dünyası
Sinema

Woody Allen’ın Küçük Ama Özgün Dünyası

Gülser Kut Aras

1935 New York, Manhattan doğumlu ufak tefek, gözlüklü, yarı dazlak, ince mi ince adamın günümüz sinemasının en büyüklerinden olduğu nasıl düşünülebilir? Bir yandan filmlerini hem yazar hem yönetir hem oynar… Öte yandan, kimseninkine benzemeyen kişisel, özel dünyasını, özgül temalarını perdeye taşır. Yıllarca New York basınına, gece kulüplerine onların Show-man’lerine espri, fıkra yetiştiren bu minik adam, 1965’te ilk kez gerçek anlamıyla sinemaya Evlenmekten KorkuyorumWhat’s New Pussycat filmiyle hem yazarlığını hem oyunculuğunu gösterecektir. O günden başlayan, yavaş yavaş oluşan, biçimlenen, kendini kabul ettiren bir Woody Allen dünyası oluşmuştur. New York Yahudi mizahına kendi kişisel serüvenlerinden, komplekslerinden, cinsel ezikliğinden, kadınlar karşısındaki komplekslerinden, iş, başarı, sevgi, iktidar, iktidarsızlık gibi özlem ve korkularından yansımalar da katan, Amerikan orta sınıfının da anatomisini çizen kendine özgü bir yaratıcı.

 

200 Yıl Sonra- Sleeper’ Da bilim kurgusal, Seks Hakkında Bilmek İstediğiniz Herşey ‘de cinsel, Aşk ve Ölüm- Love and Death’ de tarihsel güldürü türlerini ortaya çıkarmıştır. İç Dünyalar- İnterios ‘da bir aile dramını yönettikten sonra, kendini ve çevresini anlattığı asıl başyapıtlarını veriyor. Annie Hall, Manhattan, Stardust Memories, özyaşamsal bir sinemanın ne denli ilginç de olabileceğini kanıtlıyorlar. Zelig, Broadway Dany Rose, Kahire’nin Mor Gülü, özyaşamsal olmayan bir Allen’inde başarılı olabileceğini gösteren filmler.

 

WOODY ALLEN FİLMOGRAFİSİ

 

Buraya bütün filmleri almak olanaksız. En başarılı olan, Allen’ı anlatan, ödül alan filmlerini seçmek durumunda kaldım.

 

1-ANNİE HALL – 1977 yapımı

Oyuncular- Woody Allen, Diane Keaton, Shelley Duvall.

1978 yılında en iyi film Oscar’ını kazandı.

 

Annie Hall, komedyen Alvy Singer’ın ünlü şarkıcı Annie Hall ile olan ilişkisini konu ediyor. New York’un tanınan komedyenlerinden Alvy Singer’in anlatıcılığı eşliğinde işlenen film, komedyenin Annie Hall isimli ünlü şarkıcıyla olan ilişkisinin neden sonlandığını sorgulamasıyla başlar. Alvy, uzunca bir süre aşk hayatında başarısız olmuş, aradığı kadını sahte entelektüel ortamlarda bulmanın imkansızlığına kanaat getirmiştir. Annie ile tanışması adamın talihini bir anda döndürecek, garip bir ilişkinin başlamasına neden olacaktır.

 

Yüzyılın gördüğü en ilginç beyinlerden biri olan müzisyen, yönetmen, senarist ve oyuncu Woody Allen’in bol yapıtlı filmografisinin en başarılı filmi olan Annie Hall, sinema tarihinin en özgün komedilerinden biri.

 

2-HANNAH VE KIZKARDEŞLERİ-1986 yapımı.

 

Oyuncular-Woody Allen, Mia Farrow, Dianne West, Carrie Fisher, Max Von Sydow’dan oluşuyor.

 

Hannah ve Kızkardeşleri, özyaşamsal nitelikli Allen filmlerinin sanki bir toplamı. Radio  Days’le de devam edecek olan, bir tür aile düzeyinde sergileme ve hesaplaşma. Bu filmde Allen, tüm karakterlerin temel özelliklerini, kişiliklerini, sorunlarını küçük fırça darbeleriyle bize gerçekten vermeyi başarıyor. Elbette Çehov’u düşündüren Hannah, Lee ve Holly kız kardeşlerin çevresinde eski ve yeni kocalar, enişteler, flörtler, ana- babalar, iş arkadaşları, doktorlar, din adamlarından oluşan kalabalık bir grup insan var. İki yıla yayılan ve iki Şükran Günü yemeği arasına sıkışan bu Allen filminde, başrolde olmamakla birlikte, filmin temel temalarını toplayan bir Woddy var. Allen’ın simge kişiliğinin ölüm, yaşlanma, hastalık, inançsızlık, AİDS, Hard-Rock, işsizlik, soyun devamı konulardaki kaygıları, korkuları, tepkileri.

 

Tüm bu kaygılar ve arayışlar, sonuç olarak bir kez daha Allen’ın küçük dünyasının ne denli bir İngmar Bergman dünyasına yakın olduğunu gösteriyor. Aslında Hannah ve Kızkardeşleri’ndeki gizli hüzün, bir Bergman filmindekinden hiç de az değil. Bu küçük adamın marifeti, bu hüznü çok dolaylı olarak verebilme yeteneğinde. Hannah ve Kızkardeşleri gerçek bir başyapıt.

 

3-RADYO GÜNLERİ-1987 yapımı.

 

Oyuncular-Michael Tucker, Dianne West, Mia Farrow, Danny Aiello, Jef Daniels, Tony Roberts performanslarıyla göz dolduruyor.

 

“Özlemin Eski Tadı Yok”diyordu Simone Signoret. Oysa belli bir yaşa gelince özlemin hep kendine özgü bir tadı var. Her filminde var olan özyaşamsal öğeleri, New York’lu, Manhattan’lı bir Yahudi veledi olmanın görkemini ve sefilliğini anlatıyor bir kez daha. Radyo Günleri, Woody Allen’ın gözükmeden, yalnızca sesiyle anlattığı bir skeçler dizisi boyunca 1930 sonları, 40 başlarının Amerika’sından yansımalar getiriyor. Radyonun kral olduğu, şimdilerde TV başına toplanıldığı ve roman kahramanlarının yaşama egemen olduğu yıllar. Allen, çok olaylı, çok kişili filminin senaryosunu inanılmaz bir ustalık ve beceriyle örmüş. Filmin bugün TV tarafından devralınan popüler kitle iletişim araçlarının etkisi konusunda neredeyse bir toplum bilim dersi içerdiği bile söylenebilir. Radyo Günleri sade ve alçakgönüllü görünümü altında gerçek bir küçük başyapıt olduğunu söyleyebiliriz.

 

4-KAHİRE’NİN MOR GÜLÜ- 1985 yapımı

 

Oyuncular- Mia Farrow, Jeff Daniels, Danny Aiello rol almışlardır.

 

Tüm Allen filmleri gibi kısa bir filmdir, toplam süresi 85 dakika. Film tatlı buluşlarla dolu zeki ve parlak bir güldürü yapısındadır. Büyük Bunalım Amerika’sında-1930’larda, sinemanın yığınlar üzerinde alabildiğine etkili olduğu, perdede olup bitenlerin milyonlarca insana bir parça umut, neşe, güven dağıttığı yıllarda, kocası tarafından dövülen, aldatılan, itip kakılan Cecilia, bilmem kaçıncı kez izlediği, Kahire’nin Mor Gülü isimli egzotik serüven filmindeki aktörlerden birine tutulur. Bilinmeyen kaçıncı kez izlemesi sırasında, bu sadık ve inatçı seyirciyi fark etmiş olan aktör, perdeden atlayıp salona dalar ve seyircilerin fal taşı gibi açılmış, bakışları önünde Cecilia’yı alıp kaçar. Düşleri gerçekleşen Cecilia ise pek şaşırmaz görünür. Kendisini dövüp aldatsa bile kocasına ihanet edecek kadınlardan değildir o. Bu arada filmdekiler, baş oyuncunun kendilerini bırakıp gitmesinden ötürü şaşkın, filmin sonunu nasıl getireceklerini tartışmaktadırlar. Perdeden atlayıp filmi bırakan kahramanın haberi Hollywood’a kadar yayılmış, o rolü oynayan aktör telaşa düşerek sinemanın çevresine gelmiştir. Rastlantı sonucu, o da Cecilia’yla karşılaşıp genç kadına âşık olmaz mı, ancak Cecilia ilk aşkını, yani filmdeki kahramanı tercih edecek, onunla birlikte yaşamını değiştirmeyi sonunda kabul edecektir. Sinema bir hayaller, fanteziler, yatırımlar dünyasıdır, gerçekler dünyası değildir. Cecilia kendisini alıp kaçıracak olan Kahire’nin Mor Gülü’nün kahramanını boşuna bekler. O yeniden filmine geri dönmüştür bile! Cecilia’ya ise yeniden sinema salonuna girip bu kez bir Fred Astaire/ Ginger Rogers filminin düşsel ve zarif dans sahnesiyle avunmak, bir kez daha gerçek yaşamdaki üzüntü, keder ve düş kırıklığını perdedeki görüntülerle avutmak kalmıştır.

 

5-MAÇ SAYISI- 2005 yapımı

 

Oyuncular-Jonathan Rhys-Meyers, Scarlette Johansson, Matthew Goode.

 

Woody Allen’İn 1975 yılında İngiltere’de bazı bölümlerini çektiği Love and Death’den sonra tamamını Amerika’nın dışında çektiği ilk filmdir. Yönetmen New York- Manhattan’dan uzaklaşmıştır.

 

Filmde Chris Wilton bir tenis kulübünde tenis hocalığı yapmakta ve sürekli zengin olma hayalleri kurmaktadır. Bu sırada kulüpte zengin bir aileye mensup olan Tom ile arkadaşlık kurar. Kısa bir süre içinde de Tom’un kardeşi Chloe ile beraber olmaya başlar. Evlilik hazırlıklarına başladıkları sırada Tom’un kız arkadaşı Nola Rice ile tanışır ve ona aşık olur. Nola onunla olmak istemez. Chris, Chloe ile evlenir. Tom da bu sırada Nola’dan ayrılır ve başka biriyle evlenir. Nola, İngiltere dönüşü Chris ile karşılaşır ve aralarında Chris’in ısrarıyla bir ilişki başlar. Chris, karısını sevmemekle birlikte karısıyla çocuk sahibi olmayı denemektedir. Bu arada Nola hamile kalır. Chris, Nola’ya karısını bırakacağını söyleyerek onu oyalamaya başlar. Chris zenginlikten vazgeçememektedir. Bu sırada karısı da hamile kalır ve Chris, Nola’yı artık kandıramayacağını ve bu nedenle Nola’dan kurtulması gerektiğini düşünmeye başlar ve onu öldürmeye karar verir. Ancak vicdanı onu rahat bırakmayacaktır.

 

Amerika dışında ilk çektiği film olan Match Point’te Woody Allen, özyaşamsal öykülerinden, New York ve Manhattan’dan uzaklaşmıştır. Hep zengin olma isteğine yenilen, sınıf atlamaya çalışan, bu uğurda her şeyi yapabilecek hale gelen insanların karakterlerine odaklanırız. Yönetmen aynı şeyi bu kez Blue Jasmine filminde kullanacaktır.

 

6- BLUE JASMİNE- 2013 yapımı

 

Oyuncular-Cate Blanchette, Alec Baldwin ve Peter Sarsgaard paylaşıyor. Bu filmdeki performansıyla Cate Blanchette 2014 Oscar En İyi Kadın Oyuncu, Bafta ve Altın Küre En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazandı. Cate Blanchette müthiş performansıyla bunu hak etmişti.

 

New York’lu çekici ve göz alıcı bir ev kadını olan Jasmine, milyarder kocası Hal ile birlikte son derece gösterişli bir yaşam sürmektedir. Yatırımcı olarak çalışan Hal, son işlerinden birinde battığında, parasını bu denli cömertçe harcaması nedeniyle büyük bir mali krizin içine sürüklenir ve iflas etmenin eşiğine gelir. Kocası tutuklanır. Jasmine beş parasız ortada kalır. San Francisco ‘nun taşrasında yaşayan üvey kız kardeşinin yanına gider. Tek çıkış yolu burada hayatını tekrar düzene sokup, zenginlik ve lüks içerisinde yaşamaktır. Bu süreçte modacı olarak kısa yoldan zengin olmayı ya da varlıklı birileriyle tanışmayı dener. İçerisinde bulunduğu depresyona alkol ve antidepresan bağımlılığı da eklenince kendisini büyük bir karmaşanın tam ortasında bulur.

 

Amerikan sinemasında son 50 yılın en önemli sinemacıları arasında yer alan Woody Allen, uzun yıllar boyu filmlerinin mekânı olarak New York’u tercih eden bir yönetmendi. Son filmi Coup de Chance- Şans Eseri ise orijinal isminin Fransızca oluşundan da anlaşılacağı üzere kıta Avrupası’nda çekilmiş bir Woody Allen filmi değil, Fransızca çekilmiş bir Woody Allen filmi.

 

Woody Allen filmlerinin diğer ana akım Hollywod romantik komedilerinden ayıran özellik, New York güzellemesi ortak paydasının ötesinde sanatsal, entelektüel elitlere, bu arada ayrıca Ortodoks Yahudi kültürüne sık sık taşlamalar içermesinden, aşk ilişkileri içinde bireylerin düştüğü insanlık hallerinin traji-komik biçimlerine kadar pek çok unsuru sayabiliriz.

 

Son filmi Şans Eseri’nde güldürü unsuru pek yok ve dolayısıyla bir güldürü filmi değildir.

 

7-ŞANS ESERİ – 2023 yapımı.

 

Oyuncular-Lou de Laage, Valerie Lemercier, Melvil Poupaud, Niels Schneider

 

Filmde, Lou de Laage’nin canlandırdığı baş karakteri Fanny bir müzayede salonunda çalışan genç bir kadındır ve bir gün işe giderken yolda liseden bir sınıf arkadaşına rastlar. Hayatını yazar olarak sürdürmekte olan Alain adlı bu genç erkekle öğle yemeği molalarında buluşmaya başlarlar. Alain Fanny’e lisedeyken platonik düzeyde âşık olduğunu beyan eder. Fanny, Alain ile hoş zaman geçirdikçe varlıklı kocası Jean’la evliliğini içten içe sorgulamaya başlar. Kocası Jean “Zenginleri daha zengin yapmak “olarak ifade etmekle yetinerek, tam olarak ne olduğunu açıklamaktan kaçındığı bir meslekle iştigal etmektedir. Karısını kendi isteklerini sürekli dayattığı bir hayata mahkûm etmiş durumdadır. Alain şansa inanırken, yıllar sonra Fanny ile sokakta rastlaşması “Şans Eseri” değilse nedir?

 

Jean ise insanın şansını kendisinin yaratması gerektiği düsturuyla hareket eder. Buradan başlayarak dolaylı olarak “Vahşi Kapitalist” zihniyetin ve pratiklerin teşhir edildiği söylenebilir.

 

Woody Allen’i kısaca şöyle özetleyebiliriz. Küçük dokunuşlarla vatanı New York’un ünlü semti Manhattan’ ın göbeğinde yeniden kurulan Woody Allen dünyasına tanıklık ediyoruz. Komik öğeyi her türlü kaba gülünçlüklerden dışlayıp, küçük ve ince ayrıntılarda yakalamaya çalışan, hüzünle birleştiren New York Yahudi mizahı sınırlarını çoktan aşıp, evrenselleşen büyük yönetmen.

 

KAYNAKÇA

Yönetmenler, Filmler, Ülkeler, Atilla Dorsay, Varlık yayınları. Eklemeli İkinci Basım-1989.