Şair, çevirmen, roman, tiyatro, deneme, makale yazarı ve ressam Ali Oktay Rıfat 10 Haziran 1914‘te Trabzon’da doğar ve 18 Nisan 1988’de İstanbul’da vefat eder.
Doğduğunda Trabzon valisi olan babası Samih Rıfat şair ve dilbilimcidir. Ailesindeki büyükleri; müzik, sanat ve edebiyatla yakından ilgilidir. Teyzesi Celile Hanım ressamdır; teyzesinin oğlu, kuzeni Nâzım Hikmet’tir. Türk Dil Kurumu’nun kurucu üyelerinden olan babasının Kurtuluş Savaşı’na katılmasıyla evleri işgal edilir. Bu nedenle Ankara’ya doğru çıktıkları yolculuğu Oktay Rifat şöyle anlatır:
“Ankara’ya bir yaylı içinde yirmi iki günde gittik. Yollar tehlikeli. İki tane jandarmamız var, biri yaylının önünde gidiyor, biri arkasında gidiyor. Açlık, yoksulluk… Ben bit içindeyim. Hatta kaldığımız hanlarda babamla annemin bitlerimi ayıkladıklarını hatırlarım.”
Ankara’da Latife Hanım İlk Mektebi’nde ve Ankara Erkek Lisesi’nde (Taş Mektep) öğrenimini tamamlar. Okulda Garip Akımı’nı kuracağı arkadaşları Melih Cevdet ve Orhan Veli ile tanışır. Şair Ahmet Hamdi Tanpınar aynı okulda edebiyat öğretmenidir. Garip Üçlüsü okul bünyesinde Sesimiz isimli dergiyi çıkararak şiirlerini yayımlar. O dönemde Mustafa Kemal Atatürk Ankara’da okulları sık sık ziyaret eder. Bu ziyaretlerden birini Cumhuriyet Gazetesi’nde “Büyük Şeften İntibalar” isimli yazısında anlatır.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yükseköğrenimini tamamlar. Maliye Bakanlığı adına 1937’de Siyasal Bilgiler öğrenimi görmek üzere Paris’e gider. Paris’te bulunduğu dönemde Fransız şiirini inceler. II. Dünya Savaşı nedeniyle doktora çalışmasını tamamlayamadan üç yıl sonra Türkiye’ye döner. Maliye Bakanlığı’nda ve Matbuat Umum Müdürlüğü (Basın Yayın Genel Müdürlüğü)’nde çalışır. Ankara’da serbest avukatlık yapar. 1955 yılında İstanbul’a yerleşerek avukatlığını sürdürür. 1961’de Devlet Demir Yolları’nda avukatlık yapmaya başlar ve 1973 yılında emekli olur.
İlk şiirlerini 1936-1944 yılları arasında Varlık Dergisi’nde yayımlar. Yazın hayatı boyunca şiiri değişime uğrar, akımların etkisinde kalır veya akımları yönlendirir. 1955’de yayımladığı Perçemli Sokak isimli şiir kitabının önsözü tartışmalara neden olurken İkinci Yeni şiir akımına yakınlaşır. 1960’lı yılların başında Latin ve Yunan ozanlardan mitolojik çeviriler yapar. 1960’lı yıllarda toplumsal içerikli şiirler yazarken 1970’li yıllara geldiğinde kendi şiir dilini bulan yetkin bir anlatıma ulaşır.
1970’li yılların başından ise tiyatro ve roman çalışmalarına ağırlık verirken şiir kuramı üzerine de yazmaya başlar. Sahne eserlerinde, bireyin iç dünyasındaki karmaşaya, birey ve toplam çatışmasına, kadın sorunlarına ağırlık verir. Şiirlerinde doğaya ait özellikleri kullanan şair, oyunlarında kent yaşantısını anlatır. Yazdığı bütün oyunlar sergilenir. Roman konuları ise yozlaşan insan ilişkileri ve az gelişmiş toplum bağlamında; kent yaşamı, çarpık büyüme, yabancılaşma ve oyunlarında olduğu gibi kadın sorunlarıdır.
Şiirleri ve yazıları; İnkılâp, Varlık, Yaprak, Ulus, Cumhuriyet, Yeditepe, Tanin, Yeni Dergi, Milliyet Sanat, Yazko Edebiyat, Gösteri, Düşün gibi gazete ve dergilerde yayımlanır. 19 şiir, 3 roman, 5 tiyatro oyunu kitabı olmak üzere 50’ye yakın telif ve çeviri eseri vardır. Ödülleri şöyle sıralanabilir: 1954 Yeditepe Şiir Armağanı (Karga ile Tilki), 1970 Türk Dil Kurumu Şiir Armağanı (Şiirler), 1970 Ankara Sanat Sevenler Derneği En İyi Yerli Oyun Yazarı ve TRT Sanat Ödülleri Yarışması Başarı Ödülü (Yağmur Sıkıntısı), 1980 Sedat Simavi Vakfı Ödülü (Bir Cigara İçimi), 1984 Necatigil Şiir Ödülü (Dilsiz ve Çıplak), 1980 Madaralı Roman Ödülü (Danaburnu).
Oktay Rıfat, yolculuk etmeyi ve gezi yazıları düzenlemeyi sever. Ankara’dan yola çıktığı bir kamyon yolculuğunu Yolda isimli şiiriyle anlatır.
“Ankara’dan kamyona bindim
Yaylalar üstünden Mengen’e indim
Şoförümüz Arapkirli itin biri
Karbüratör delik deşik arızalı
Makinede yirmi kişi
Yahu dedim bu dünyada bizim daha
Yaşamaya gönlümüz var
Gerede’ye varmaya kalmadı
Belim bıkınım kırıldı
…..”
Ankara-İstanbul arası yaptığı diğer bir yolculuk da Eski Bir Tren Penceresinde isimli şiirinde yer alır.
“Ankara-İstanbul treni
geçiyor Tuzla’da deniz üstünden
demek İstanbul yakın.
…..”
Ankara’nın kavuştuğu özgürlüğün toplum tarafından tam olarak anlaşılamadığını Hürriyet şiirinde belirtir.
“Hadi ordan
Hain-i vatan
Sümüklü cenabet
Hürriyet var bu memlekette hürriyet
Yenişehir’de hürriyet
Kavaklıdere’de hürriyet
İçerde hürriyet dışarda hürriyet
Gelsin hürriyet gitsin hürriyet
…..
Canım ciğerim mavi gök
Bu hürriyet bize çok
Sen bize rahmetinle birlikte
Sıtmasız bitsiz
Ağanın öküzleri gibi semiz
Gelinin memeleri gibi dolgun
Bize yaraşır
Bize uygun
Bir hürriyet gönder”
Garip Üçlüsü’nde Oktay Rıfat’ın, Orhan Veli ve Melih Cevdet ile birçok anısı bulunur. Oktay Rıfat Tarih Dergisi’nin Ocak 2022 sayısında, öldüğünde yanına gömülmek istediği yakın arkadaşı Orhan Veli’nin okul yıllarını anlatır.
“Kendine mahsus gülmesinde, parmak kaldırışında bile bir hususiyet göze çarpar. Onun bu hâllerini ekseri muallimler pek sevmezler veya sevmez görünürler. Fakat edebiyat hocaları umumiyetle bayılırlar… 433 Orhan Veli.
….. Yaptığı işler yaramazlık derecesine çıkan bu çocuğu, uzun yüzünden, yatık fakat karışık saçlarından, hiç kapanmayan kalın dudaklarından, şalvara benzeyen dizi çıkmış düşük pantolonundan, incecik vücudundan tanıyabilirsiniz. 433 Orhan Veli.”
Melih Cevdet Anday’ın anıları da Oktay Rıfat ve Orhan Veli’nin yaşamından kesitler sunar. Melih Cevdet Anday, 30 Ağustos 1994’te Cumhuriyet Gazetesi’ndeki Alışkanlık Üstüne isimli yazısında, 1950 yılında Nâzım Hikmet’in hapisten kurtulması için girdikleri açlık grevini anlatır.
“1950 yılında üç arkadaş (Orhan Veli, Oktay Rifat, ben) Nâzım Hikmet’in hapisten kurtulması için iki günlük açlık grevine girmiştik; (Anılarımın bir bölümünü içeren Akan Zaman, Duran Zaman adlı kitabımda anlatmışımdır) bir pazar günü başlamıştı grevimiz. O gün de seçim günü idi. Gazeteler, iç politika yasağından ötürü bizim olayı birinci sayfalarına aldılar. Tanıyanlar sokakta meraklı meraklı yüzümüze bakıyorlar. “Şimdi bunlar aç demek” diye düşünüyorlar.
O iki günü ne sıkıntı içinde geçirdiğimizi nasıl anlatsam! Gidecek hiçbir yer yok, lokantaya, meyhaneye, kahveye sadece oturmak için gidilmez ki! Biz de parklara vuruyorduk, ama konuşmanın da tadı tuzu yoktu. İşte o zaman anlamışımdır yemenin içmenin yirmi dört saatimizde ne büyük bir yer tuttuğunu.”
Melih Cevdet’in Fotoğraf şiiri Garip Üçlüsü’nün Ankara günlerinden kalan bir anıdır.
Dört kişi parkta çektirmişiz,
Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi…
Anlaşılan sonbahar
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar…
Babası daha ölmemiş Oktay’ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.
Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz
Cemal Süreya Folklor Şiire Düşman isimli denemesinde Oktay Rıfat’tan şöyle bahseder:
“Oyunlarda en çok konuşan.
Derste öğretmeni dinlemez; öbür sınıfları, başka ülkelerdeki başka sınıfları düşünür.
Silgi kullanmaz. Yanlışının üstüne bir çizgi çeker.
….. Ankara ayazında üç çocuk. Anıtların önünden umursamadan geçiyorlar. Birinin elinde ince bir kitap; biri ceketini zırh gibi geçirmiş sırtına; biri de (o), okul çantasını hazine sandığı olarak taşıyor.”
Oktay Rıfat ustanın anısına saygıyla…
Kaynakça:
Oktay Rıfat bütün eserleri ve yazıları
Cemal Süreya, 999. Gün: Üstü Kalsın, Broy Yayınları, Ekim 1991, İstanbul
Cemal Süreya, Folklor Şiire Düşman, Denemeler, Can Yayınları, 1992, İstanbul
Cemal Süreya, “Günübirlik”ler, Toplu Yazılar II, Bütün Yapıtları, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, Mart 2013, İstanbul
Cemal Süreya, Şapkam Dolu Çiçekle, Denemeler, Yön Yayınları, 3. Basım, Kasım 1991, İstanbul
Gülten Akın, Şiir Üzerine Notlar, YKY Yayınları, 2. Baskı, Eylül 2002, İstanbul
Melih Cevdet Anday, Felsefesiz Yaşamak, Deneme, Adam Yayınları, 1. Basım, Mayıs 2002, İstanbul
https://tarihdergi.com/311-oktay-rifattan-433-orhan-veliye/